Her türlü siyaset üstü kalmak durumunda olan manevî değerler siyasilerin çok yanlış telâkkileri -bazı müstesnalar dışında- her devirde maalesef alet edilmeye veya dışlanmaya devam ediliyor.
Geçen Cuma günü hutbeler ve minberler Allah muhafaza musîbete sebeb olacak şekilde yine dünyevîlik ve siyaset alet edildi. Şuurlu Müslümanlar büyük tepki gösterdiler. Tahkiki iman sahibi Nur Talebeleri “asayişi bozmamak” için büyük sabır gösterdiler.
27 Mayıs Menhus İhtilâlinin, 12 Mart Dikta heveslilerinin, 12 Eylül Cuntacılarının, 27 Şubat Millî İrade düşmanlarının demokrasiye, hürriyete, insan haklarına uymayan menhus zihniyet ve uygulamalarına hep mesafeli durduk ve fikri alanda mücadelemizi ve meşrû zeminlerde demokratik tepkilerimizi gösterdik.
Dahası dinî ve manevî duyguları alet ve istismar eden kim olursa olsun bunlara karşı hep karşı çıkıp müsbet fikirlerle meşrû hüküm ve zeminleri gösterip işaret ettik.
Şimdi karşımıza bir 15 Temmuz muamması çıkarıldı. Siyaset alanında alabildiğine ve gündemi kapsayacak ve değiştirecek şekilde acayip bir propaganda ve tahşidat yıllardan beri devam ediyor. Bunu zaten siyasî sahada yapanlara diyeceklerimizi gazetemiz vasıtasıyla dile getirip yapıcı bir üslûpla ikaz ve çözüm yollarını da fikirlerimizi beyan ettik ve etmeye aralıksız devam ediyoruz.
Ama! Bunun minbere taşınmasına asla gönlümüz razı değil! Çünkü camiye siyaseti sokarsanız gerçek Müslümanları incitirsiniz. İlâhî gazap ve musîbeti celbe vesile olursunuz. Mihrap, kürsü ve minberleri aslına uygun halde kullanmak zorundasınız. Dine mesafeli olanlara prim verirsiniz. Mukaddes değerleri alet ve istismar etmek kimseye hiçbir fayda sağlamadı ve sağlamaz.
İslâmiyetin herhangi bir dünyevîlik ve arzîliğe alet edilmesi bid’aların en büyüklerinden ve musîbetlerin de celbine vesile olacak tehlikeli hususlardandır. İnsanlığın maruz kalabileceği müsbet ve tehlikelere karşı Kur’ânî reçeteleri zamanında ve tesbit edip çözüm getiren Bediüzzaman “hutbe” konusunda da Kur’ânî ve Nebevî ölçüyü ortaya koymuştur.
“Umumî bir beliyye (belâ) olan ve nâsın (insanların) ona müptelâ olduğu çok işler vardır ki, zaruriyattan olmuştur. O gibi işler su-i ihtiyar (kötü niyetle) ile gayr-ı meşrû meyillerden doğmuş olduklarından, mahzuratı (zararları) ibâha (mubah) eden zaruriyattan değildir. Ve ruhsat ve müsaade-i şer’iyenin şümulüne (şeriatın müsaadesine) dahil olamazlar. Meselâ, bir adam su-i ihtiyarıyla haram bir tarzda kendini sarhoş etse, hal-i sekirde yaptığı tasarrufatta mâzur olamaz. Bu zamanda bu gibi içtihadlar, Semâvî değil, ancak arzî içtihadlardır. Bu gibi içtihadlarla Hâlık-ı Semâvat ve Arzın hükümlerinde yapılan tasarrufat merduttur. Meselâ, bazı gafiller, hutbenin Türkçe okunmasını istihsan ediyorlar ki, halkın bilhassa siyasî ahvalden haberleri olsun. Halbuki bu gibi ahval-i siyasiye yalandan, hileden, şeytanî fikirlerden hâli değildir. Hutbe makamı ise, ahkâm-ı İlâhiyenin tebliği için ittihaz edilmiş bir makamdır. Sual: Avâm-ı nâs (normal halk tabakaları) Arabîden haberdar değildir; fehmedemez. Cevap: Avâm-ı nâs, zaruriyat ve müsellemat-ı diniyeye (dinin ana prensiplerine) muhtaçtır. Ve hutbe makamı da bu gibi hükümlerin tebliği içindir. Bu hükümler kisve-i Arabiye (Arapça lisanında) içinde tafsilen değilse de icmâlen avâm-ı nâsa malûm ve mâruftur. (bilinendir) Maahaza, (bununla beraber) lisan-ı Arapta bulunan şehâmet, yükseklik, meziyet, satvet diğer lisanlarda yoktur. (Mesnevî-i Nuriye, Hubâb, s. 78-79)
Hutbe; Hüsn-ü sîret ve cemâl-i sûret ile mümtaz olan Hz. Muhammed’in (asm) hitap ve tebliğ sözüdür. Hutbe; Sırr-ı hilkat-ı âlemin muammasını ve şifrelerini çözme hitabıdır. Hutbe; arş-ı âzamdan, İsm-i âzamdan, her İsmin mertebe-i âzamından gelen, Kur’ân’ın, bütün âlemlerin Rabbi itibariyle Allah’ın kelâmının tebliğ makamıdır.
Hutbe; bütün mevcûdâtın İlâhı ünvanıyla Allah’ın fermanının seslendirme makamıdır..
Hutbe; bütün Semâvât ve Arzın Hâlıkı namına bir hitabdır.
Hutbe; Rubûbiyet-i Mutlaka cihetinde bir mükâlemedir.
Hutbe; Saltanat-ı âmme-i Sübhâniye hesabına bir hutbe-i ezeliyedir.
Hutbe; Rahmet-i vâsia-i muhita nokta-i nazarında bir Defter-i İltifatat-ı Rahmâniyedir.
Hutbe; Ulûhiyetin âzamet-i haşmeti haysiyetiyle, muhabere mecmuasının yükselen sesidir.
Hutbe; İsm-i âzamın, arş-ı âzamın, Kitab-ı Mukaddesin kelâmlarının açıklamasıdır.
Hutbe; Kur’ân’ın ezeli hitabıdır.
Hutbe; muhtelif, asırlar üzerinde oturup dizilmiş bütün benî-Âdeme hitaben eden bir derstir.
Cenab-ı Hak baştaki başlara aklı selim versin. Müslümanlara da gerçek bir şuur, sabır, itidal, istikamet ve ferasetli bir hayat nasip etsin. Her türlü musîbet, felâket, istismarlardan uzak bir hayatı yaşayıp sürdürmek dilek ve temennilerimle.