Bediüzzaman üç hayat devresinde de siyasîlere, siyasî ve içtimaî meselelere önem vermiştir.
Sadece siyasete ve siyasîlere değil, özellikle talebelerine Kur’ân, vatan ve İslâmiyet namına yön ve istikâmet vermek için hem hâl diliyle hem de Risale-i Nur Külliyatı ile büyük gayret göstermiştir.
Bediüzzaman siyaset âleminde vazifeli bir şahsiyettir. Hayatı ve eserleri buna şahittir.
Siyasetin hem en mergup meta olduğu, her şeye el attığı, hem herkesin en ziyade konuştuğu ve siyaset topuzu ile insanların terbiye edilmeye, dahası siyasetin dinsizliğe, dinin siyasete âlet edilmeye çalışıldığı bir zamanda onun dikkat çektiği meseleler büyük önem arz etmektedir.
Bu vazifesinin yön ve istikamet dersini İkinci Meşrutiyet’in ilânından (1908) on altı sene evvel (1892) daha 14 yaşında Mardin cihetlerinde rastgeldiği bir zatın irşadı ve göstermesiyle alan bir şahsiyettir.
Kendisine gösterilen; adl ve adaletten ibaret olan siyasetin vasatı, sırat-i müstakimi olan “muktesit siyaset mesleğidir.”
Siyaset âlemine, siyasete, siyasîlere, siyasî cereyanlara hep bu mesleğine sadık kalarak bakmıştır. Muktesit siyaset mesleğine muhalif ve herşeyi kendine âlet eden, adalet ve hürriyette musavatı takip etmeyen siyasî ve tarafgir cereyanlara, siyasetli dinî cemaatlere dahi hiç ilgi alâka göstermemiştir. Onlara âlet ve tâbi olmamıştır.
O siyasete hep din adına bakmış ve gerektiğinde muvakkaten terk etmiştir.
Bediüzzaman birinci hayat devresinde (1892-1923) ekseriyetle siyasî-içtimaî makaleler yazmış, kitaplar neşretmiştir. Namaz Beyannamesini 1923’te Meclis-i Mebusana hitaben yazıp Mecliste dağıtmıştır.
Dine hizmet adına siyasete bakmış. Âdeta muktesit siyaset mesleğinin reçetesini yazmıştır. Parti kurmamış, o zamanki partilerden “Ahrarlar Fırkası”nı tercih etmiş ve desteklemiştir. İttihat ve Terakki hükümeti tarafından 1911 senesinde kapatılan Ahrarlar (Hürriyetçiler) fırkasını ve muktesit siyaset mesleğini terk etmemiştir.
İkinci hayat devresinde (Yeni Said) siyaseti muvakkaten terk etmiş, tarafgir ve menfaat üzerine çarkı dönen siyasetten Allah’a sığınmıştır.
Bu devrede her şeyi kendine âlet eden hâkim cereyanlara mesleğini kaptırmamak için muvakketen siyaset âlemindeki vazifesini terk etmiştir. Âlem-i insaniyette ve İslâmiyette üç muazzam mesele olan iman, hayat, şeriat meselelerinden en muazzamı olan imanı kurtarmak ve iman hakikatlerini telif ve neşretmek için mesaisini teksif etmiştir.
Bu dönem için fiil-i siyaseti terk aynı zamanda emr-i Peygamberidir. Çünkü iman ve İslâmiyet kalesi tehlikededir.
Bu terk dahi müsbet bir siyasettir.
1946’da Risale-i Nur’un telifi ekseriyetle tamamlanır.
Ahrarlar Demokratlar olarak dirilir.
Afyon Hapsinden sonra Bediüzzaman’ın Üçüncü Hayat devresi başlar. Birinci Hayat devresindeki siyaset reçetesini şerh (izah) etmeye başlar.
14 Mayıs 1950’den sonra 1960’a kadar yazılan ve yazdırılan Emirdağı Lâhikasının ikinci kısmı mektuplarının yüzde altmış yetmişi siyasete dairdir.
Özellikle Nurculara; muktesit siyaset mesleğine en uygun siyaseti ve siyasî parti tercihini niçin ve nasıl yapmaları gerektiğini apaçık görebilecekleri şekilde izah etmiştir.