Abdurrahman bin Ebu Akil (r.a.) anlatıyor: Peygamber Efendimize (a.s.m.) giden Sakif Oğulları kabilesi heyeti içinde ben de vardım.Hz.Peygamberin ( a.s.m.) kapısına geldiğimizde,ben henüz onu tanımadığımdan içimde ona karşı kızgınlık duyuyordum.Öyle ki, ondan daha fazla kızdığım bir kimse yoktu.
Onu tanıyınca Müslüman oldum.Onu öyle bir sevdim ki,ondan daha fazla sevdiğim kimse kalmadı.

Arkadaşlarımdan birisi Ona ( a.s.m.) şöyle sordu:
“Yâ Resûlullah! Niçin Rabbinden Süleyman Aleyhisselâma verdiği mülkü sana da vermesini istemiyorsun?”
Peygamber Efendimiz (a.s.m.) güldü ve buyurdu ki: “Allah’ın sizin Peygamberinize Süleyman’ın mülkünden daha üstün bir şey vermediğini mi sanıyorsunuz? Hiç bir peygamber yoktur ki, Allah onu gönderirken kendisine bir dilekte bulunmasını istemesin! Bu peygamberlerden kimisi Allah’tan dünya mülkünü istemiştir.Allah onlara dünya mülkü vermiştir.Kimisi kendisini dinlemeyen ve inkâr eden kavminin helâk olmasını dilemiş: bu yüzden Allah onların kavmini helâk etmiştir. Ben ise dileğimi ahiret için saklamış bulunuyorum.Ahirette Allah’ın izniyle ümmetime şefaat etmeyi dileyeceğim.”
(İbretli Hikâyeler - Süleyman Kösmene,Yeni Asya Neş.)