İsrail’in Hizbullah’la savaşı, Lübnan topraklarında genişleyerek devam ediyor. İsrail güçlerinin 13 Ekim 2024’te Lübnan’daki BM Barış Gücü niteliğindeki UNIFIL’e (BM Lübnan Geçici Görev Gücü) saldırarak üslerine girmesi yeni bir tartışmayı başlattı.
Son birkaç yıldır uluslararası sistemin “çok kutupluluğa veya kutupsuzluğa” evrildiği tartışılırken, İsrail’in saldırarak BM üssüne girmesi, artık Tel-Aviv’in “uluslararası barış ve güvenliği” sağlamak amacıyla kurulmuş BM’yi de tanımadığına işarettir.
Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un 7 Kasım 2019’da The Economist dergisine verdiği demeçte “NATO’nun beyin ölümü yaşadığını, dönemin ABD Başkanı Donald Trump’ın, İttifak’ın kolektif savunma ile ilgili 5. Maddesine kuşkuyla yaklaştığını ve ABD’nin her hangi bir krizde Avrupa’yı savunup savunmayacağından emin olmadığını” vurgulamıştı. Macron’un açıklamalarının ardından, NATO’nun ömrü ve geleceği hakkında tartışmalar da başlamıştı (Yeni Asya, 03.12.2019, Fransa ve NATO).
Ancak Rusya’nın hem 22 Şubat 2022’de Ukrayna’yı işgali hem de Finlandiya ve İsveç’in NATO’ya üye olmaları (Yeni Asya, 24.05.2022, Türkiye’nin 42 Yıl Sonra Eline Geçen Fırsat), Macron’un “NATO’nun beyin ölümü yaşadığı” iddiasını boşa çıkarmıştı. Macron, İsrail’in 7 Ekim 2023 Gazze işgali sonrasında Lübnan’ı ziyaret etmiş ve Beyrut’a desteğini belirtmişti. Eğer Macron, yine destek vermek istiyorsa bir kez daha Lübnan’a gitmelidir. İsrail’e karşı ben buradayım diyebilmelidir.
İsrail’in Lübnan’daki BM üssüne girmesi ve kimi kaynaklara göre İsrail askerlerinin içeride 45 dakika kadar kalmaları da BM’nin işlevsizliğine dair yorumları öne çıkartıyor. Fakat bu durumun, tıpkı Ukrayna’nın işgalinde NATO’nun önemini arttırdığı gibi, BM’nin öneminde de yükselişe neden olacağı değerlendiriliyor.
Diğer taraftan ABD’nin İsrail’e deniz unsurlarını ve karaya 100 askerini gönderme kararı, İsrail’in BM üssüne girmesine rağmen Washinton’un Tel-Aviv’e desteğinin sürdüğünü gösteriyor. Dolayısıyla üsse saldırılar sonrasında BM ve uluslararası sistem tartışmalarında ABD safını belli ediyor.
Halbuki UNIFIL’in Lübnan’ın güneyine konuşlanması BM Güvenlik Konseyi (GK) 425 Nolu Kararı’yla 1978’de başlıyor. Yani İsrail, bölgedeki UNIFIL’in varlığına yabancı değil. 2006’da 34 gün süren İsrail-Hizbullah (Lübnan) savaşıyla BMGK 1701 Kararı’yla UNIFIL’in askerî varlığı iki katına çıkarıldı.
BM misyonları bulundukları coğrafyalarda “barış ve güvenliğin sürdürülmesi”ni amaçlamaktadır. Ancak Lübnan’ın farklı birçok etnik ve mezhebî yapılardan meydana gelmesi, Lübnan’daki barış ve güvenliğin Filistin, İsrail ve Suriye’deki istikrarsızlıklardan kolayca etkilenmesi ve devlet otoritesinin tam sağlanamamasından kaynaklı olarak İran destekli Hizbullah’ın Lübnan topraklarını merkez edinmesi vb. gelişmeler UNIFIL’in başarısızlığının da sebepleri arasında.
Yukarıda zikredilenlerle birlikte, 1978’ten beri UNIFIL neden başarılı olamadı? Aslında bu sorunun cevabı bölgenin kırılgan jeo-politiği ile siyasî/ideolojik, dinî/mezhebî, toplumsal/etnik, dinî siyasal/teo-politik ve dış müdahalelere vb. dayanıyor. Dolayısıyla bölgede INIFIL’in başarılı olmasını beklemek pek de gerçekçi olmayacaktır.
Misyonunun başladığı 1978’den bu yana UNIFIL’in daha çok “zaman kazanmak ve daha büyük siyasî krizlere soğutucu etki sağlamak için tasarlandığı” bugün daha iyi anlaşılıyor. Çünkü İsrail’in üslerine girmesi ve askerlerini yaralamasıyla, UNIFIL’in “zaman kazanması ve soğutucu etkisini” yitirdiği görüldü.
BM misyonu UNIFIL gibi yapılar İsrail’i durduramıyorsa/caydıramıyorsa, BM’nin bölgedeki varlığı gözden geçirilmeli ve BM ciddî şekilde reforma gidilmelidir. Aksi takdirde uluslararası sistemin “çok kutupluluğa veya kutupsuzluğa” evrildiği tartışmalarının belirsizliğini ve BM’nin yaptırımlarının etkisizliğini izlemeye devam edeceğiz.