Öfke, bireyde sorumluluğun aksaması veya yerine getirilmemesi gibi durumlarda hâsıl olur.
Çünkü bu anlarda suçluluk duygusu açığa çıkar ve kendi suçuyla yüzleşmekten korkan insan, suçu başka bireylere ve eşyaya yükler. Sonuç olarak kendisini suçlu duruma düşürdüğüne inandığı her şeye öfkelenir. Öfkeli bireylerde öfkeli bir topluma sebep olur.
İçinde bulunduğumuz toplumda öfke büyük bir alan kaplamakta. Son zamanlarda yaşanan bir çok hadise öfke toplumu olduğumuzu ispatlıyor. Çoğunluğu müslümanlardan oluşan bir topluma öfkenin hakim olması kulluk sorumluluğumuzu aksattığımız anlamına geliyor. Çünkü bizi öfkeden alıkoyan ayet ve hadislere rağmen bu denli öfkeye bürünmek ancak bunun neticesi olabilir. Bu hale sebep olduğunu düşündüğümüz başka şeyler ise kendimizi aklamak için ürettiğimiz kılıflardır.
İnsan fıtraten, yapmak zorunda olduğuna inandığı herhangi bir şeyi bile yapmadığı zaman müthiş karın ağrıları çeken bir varlık. Kul olduğumuzu bildiğimiz halde, kulluk sorumluluğunu aksatıyor olmamız öfkeli bireyler olmamıza sebep oluyor.
Hasta bireylerden meydana gelen bir toplum da hasta olacağınan, önce kendi nefsimizden bir şekilde tamirata başlamamız gerekiyor. Ve kendimize verdiğimiz bu büyük hasarın tamiri yalnızca kulluk ile mümkün.
Ceziret-ül Arab’da Asr-ı Saadetin hemen evvelindeki belki gelmiş geçmiş en bozuk toplumdan, Peygamberlerden sonra en yüksek mertebeye sahip bir toplumu çıkaran kulluktur. Hazret-i Vahşi’de en meşhur örneklerden bir tanesidir.
Kur’ân-ı Kerim’in ahlakıyla ahlâklanmış en mükemmel kul olan Peygamber Efendimizin (asm) hayatına ve ona ümmet olmuş bir çok islâm büyüğüne ve bilhassa bize verdiği en mühim derslerden bir tanesi “Müsbet hareket” olan Üstadımıza baktığımızda, aslında öfkenin hayatımızda yer almaması gerektiğini anlıyoruz.
Cenab-ı Hakkın bizden istediği tek şey kulluk. Kulluk tek bir sorumluluk olsa da ihmalinin toplumu bozacak nitelikte bir öfkeyi netice vermesi en önemli meselemiz olduğu içindir. Bu meseleninde ehemmiyetine binaen bize kulluğu öğretmesi için bir kitap ve kitabı talim edecek bir Muallim(asm) göndermiş.
Kur’ân ve sünnet ile, kullarının her çeşit keyfine kafî gelen bir dairenin sınırlarını çizmiş ve bu sınırda bizlere tam bir serbestlik vermiş.
Sınırların hemen ötesindeki ya o anda bizi büyük bir kayba uğratacak ya da neticesi bizi hasarete düşürecek desiseler konusunda da bizleri uyarmış. Yani sırtımıza kaldıramayacağımız bir yük yüklememiş.
İnsan amelini rıza-yı İlâhî için yapsa da Allah bir arada bulunan iyi kullarını sağlıklı bir birliktelik ile ödüllendiriyor. Sağlıklı bir toplumun insanlığa faydasıysa sayılamayacak kadar çoktur. Cenab-ı Allah salihlere olduğu gibi bizlere de kendisine layık bir kul ve insanlığa faydalı bir toplum olabilmeyi nasip etsin.