Bir gün, başta Hz. Ebû Zerr (ra) olmak üzere, muhâcirlerin fakir olanları sevgili Peygamberimiz’e (asm) gelerek şöyle dediler:
Yâ Resûlallah, varlık sahipleri yüksek dereceleri ve daimî nimetleri alıp gittiler. Çünkü onlar da bizim gibi namaz kılıyor, oruç tutuyor; ayrıca bizden fazla olarak sadâka veriyorlar. Biz ise veremiyoruz. Onlar köle âzâd ediyor, biz edemiyoruz.
Ashâbından bunları dinleyen Resûlüllah Efendimiz (asm), onların gönlünü şu mübarek ve müjdeli sözleriyle aldı:
"Ben size bir şey öğreteyim mi? Onunla sizi geçenlere yetişir, sizden sonrakileri de geçersiniz. Hem hiç kimse sizden faziletli olamaz. Meğer ki sizin yaptığınız gibi yapmış olsunlar. Her namazdan sonra 33 kere ‘Sübhânallâh’, 33 kere ‘El-hamdülillâh’, 33 kere ‘Allâhü ekber’ dersiniz, tamamı 99 eder. Yüzüncüde, “Allâhü ekber Lâ ilâhe illallâhü vahdehû lâ şerîke leh. Lehü’l-mülkü ve lehü’l-hamdü yuhyî ve yümît. Ve hüve hayyün lâ yemût. Biyedihi’l-hayr ve hüve alâ külli şey’in kadîr’ dersiniz; günahlarınız, denizin köpüğü kadar da olsa, affolunur.” 1
Bediüzzaman Hazretleri bu Kelime-i Tevhidin her bir kelimesinde bulunan müjdeleri ve o müjdelerdeki şifaları ve o şifalardaki manevî lezzetleri Mektûbat eserinde 20. Mektup'da izah ediyor. 6. ve 7. kelime olan "Yuhyî ve yumît" yani hayat veren ve ölümü veren kelimelerindeki müjdelere birlikte bakalım. "Yuhyî" yani hayatı veren O'dur. Madem hayat vermiş, hayatta ne lâzımsa onları da vermiştir. İnsanın kullanması için cihazlar, hayatını devam ettirebilmesi için rızıklar vermiştir. Yuhyî kelimesindeki müjde, manen insana; "Ey insan! Üzerine vazife olmayan işleri, hayatın ağır yükünü omzuna alıp zahmet çekme! Neden Dünya’ya geldim diye pişmanlık gösterme! Senin vücudun bir Hayy-ı kayyuma aittir. Masraf ve ihtiyaçlarını O karşılar. Hayatının ve vazifenin ne kadar kıymetli, neticesinin ne büyük olduğunu düşünüp mutlu ol. Bil ki, bütün hayır ve hasenatın amel defterine kaydediliyor. Hizmetinin bütün neticeleri sana baki bir hayat kazandıracak, ebedî ihyâ edecektir." der. Kısaca, hayat bizi "ebedî saadet" ile müjdeliyor.
"Yumît" yani ölümü veren O'dur. Ölümdeki müjde ve teselliler ise, hayat vazifesinden terhis ve tebdil-i mekân olmasıdır. Dünya’nın külfetli işlerinden, hayatını devam ettirebilmek için çalışma zahmetinden azad edilmektir. İşte şu kelime, fâni cin ve inse bağırır, der ki: "Sizlere müjde! Mevt idam değil, hiçlik değil, fena değil, inkıraz değil, sönmek değil, firak-ı ebedî değil, adem değil, tesadüf değil, fâilsiz bir in’idam değil. Belki bir Fâil-i Hakîm-i Rahîm tarafından bir terhistir, bir tebdil-i mekândır. Saadet-i ebediye tarafına, vatan-ı aslîlerine bir sevkiyattır. Yüzde doksan dokuz ahbabın mecmaı olan âlem-i berzaha bir visal kapısıdır." 2
Allah bizi her gün, ölümün küçük kardeşi olan uykudan uyandırıp diriltir. Midemize defnedilen rızıklar, evvelki cismi ile ölürken daha güzel bir hayatta, insan bedeninde dirilirler. Hayat ve ölümün Dünya’da dahi böyle gözümüz önünde örnekleri tecelli eder. "Yuhyî ve yumît" Cenab-ı Hakk’ın müjdelerle, şifalarla, tesellilerle dolu iki fiilidir.
Kaynakça:
1. Camiü's sağir, İmam-ı suyûtî.
2. Mektûbat, 20. Mektup.