Ahiretten bahsetmeyen, bahsedenlerin de az olduğu zamanlardayız. Baş döndürücü bilimsel gelişmeler, teknolojik ilerlemeler, insanoğluna daima daha fazla konfor sağlamak için yarışan sektörler, sistemler ölüme çare bulamıyor.
Kabir kapısını kapatamıyor. Bunun farkında olduğu için de, ahiretten bahsetmeyerek ahireti yok sayıyor. Adeta dünyayı ahiretsiz, ebedî kalacağı bir mekân gibi hissederek ve hissettirerek anlık aldığı lezzetleri kaçırmak istemiyor. Deve kuşu misali, avcı her şekilde vuracak, ama kafasını kuma gömüyor.
Oysa ölüm herkese çok yakın. Yarın da olsa yakın, elli yıl sonra olsa da yakın. Hepimiz yaşadığımız yerin dışında bir yere tatil amaçlı da olsa gitmişizdir. Bir gün kalsak da, on gün kalsak da sonuçta ikamet ettiğimiz yere dönmedik mi? Dünya gurbetinden de bir gün asıl vatana dönmüş olacağız. Nefse zor gelir, ama ilâç gibidir öldüğünü ve dünya sayfasının artık kapandığını düşünmek. Bir hastalık, bir kaza, herhangi bir sebeple ahiret hayatı başladı diyelim. Öldüğünüzü, ruhunuzun cesedinizden yükselişini seyrettiniz. Kabre girdiğinizi, en yakınlarınızın üstünüze toprak atışlarını, konuşmalarını, ağlayışlarını, hıçkırıklarını duyduğunuzu düşünün. Sonra herkesin bir bir çekip gittiğini, sual melekleriyle baş başa kaldığınızı hayal edin. İşte asıl hayat o zaman başlıyor aslında. Hiç sonu olmayan bir hayat hemde. Ne var ki, orada rahat, mesut yaşamak bu dünyada nasıl yaşadığımıza bağlı. Şimdi düşünelim, bir önemi var mı bağlandığımız eşyaların? Dünyadaki makamların, servetin, mücevherin kabirde bir değeri var mı? İçinde huzur bulup sevdiğimiz evlerimizin, öldüğümüz an bir önemi var mı? Derhal yeni varislerini bulmak üzere işlemler başlatılacak. “Benim” sandığımız her şeyin aslında bizim olmadığını, emaneten verildiğini belki en iyi, en derinden öldüğümüz an anlayacağız. Ölmeden önce bunları tefekkür edip düşünelim ki, öldükten sonra iş işten geçmiş olmasın. Hepimiz kendi yaşına göre bir düşünse, yaşımız ilerledikçe gördüğümüz ölümler, katıldığımız cenazeler de artıyor. Hep başkasına değil bu hâl. Bir gün bizi de bulacak. Ecelden kaçmak mümkün değildir. Ancak nefis, nisyan ve isyanla gördüğü ve gömdüğü cenazeleri unutup, ölümün de kendine çok uzak olduğuna, uzuuuun bir ömrü olduğuna kendini inandırıyor her defasında.
Madem ölüm var, ahireti de dünyamıza, gündemimize dahil edelim. Edelim ki, dünyada dahi bu güçle yükselelim. Çünkü ahireti düşünen hak yemez, adaletli, insaflı olur. Dünya malına tamah etmez, cömert olur. Vicdanlı, şefkatli, merhametli olur. Hâkeza bunun gibi, insan üzerindeki olumlu tesirlerini siz düşünün. Velhasıl-ı kelâm, dünya ahiretsiz yaşanmaz.
Ahiretsiz yaşadığını zannedenlerin hayatı da permerişan, karanlık, boğucu, zulmetlidir. Acılar içindedir. Allah, ahiretini düşünenlerden eylesin. Dünyada ve ahirette iyilik versin.