Münazarat’ta Bediüzzaman’ın siyaset biliminin teorisi ile uğraşan bilim adamları ve bunun pratiğini yapan siyasetçiler için bir manifesto niteliğinde olan ve yaklaşık 110 yıl önce, istibdatın en yoğun yaşandığı bir dönemde istibdat ve demokrasi (meşrutiyet) tarif ve izahlarında “sefalet derelerinin esfel-i safilinine insanı tekerlendiren ve Alem-i İslamiyeti zillet ve sefalete düşürttüren” ifadeleri ile ortaya koyduğu istibdatın yaptığı tahribat, tüm İslam dünyasının geri kalma sebepleri arasında belki de en önde sayılabilir.
İslam tarihinde otuz yıl süren Raşid halifelik döneminden sonra ısırıcı Emevi saltanatı ile başlayan ve halen günümüze kadar devam eden müstebid idarerelerin ortaya koyduğu; baskıcı, zorba, toplumdan kopuk, suistimale son derece açık, hesap verilebilirlikten uzak, kaynakları kendi menfaatleri doğrultusunda kullanan uygulamalar, Müslüman halkları zillet ve sefalet içinde bırakmış, özellikle son 50 yılda kendi yurtlarından ayrılarak daha rahat ve güvenli bir hayat için umut yolculuklarında hem haysiyetlerini hem de zaman zaman hayatlarını kaybetmişlerdir.
Siyasi istibdatlar sonrasında İslam ülkelerinin geri kalmışlığı kronik bir hal almış, izalesi için de demokratik açılımlarla birlikte yapısal reformlar zorunlu hale gelmiştir. Gelişmişlik ve zenginlik ölçüsü olarak kabul edilen fert başına düşen milli gelir, tüm dünyadaki enerji kaynaklarının %70’ini ve doğal kaynakların %40’ını elinde bulunduran İslam ülkelerinde 3.000 - 4.000 USD seviyelerinde iken bu batı ülkelerinde ortalama 40.000 - 50.000 USD seviyesindedir. Müslüman ülkelerde gelir dağılımı bozukluğu da dikkate alındığında tablonun masum ve mazlum fakir halklar için daha da ağırlaştığı görülür.
İstibdat için “İnsaniyetin mahisidir” yani insanlığı mahveder tespiti, tüm totaliter ve otoriter rejimlerin sahip oldukları başta insan kaynakları olmak üzere tüm kaynakların insafsızca tüketilmesi gerçeğini çok net olarak açıklamaktadır. Baskıcı rejimlerin insan haysiyetine ve tabiatına aykırı olan hürriyet tahditleri, adil olmayan muameleler, liyakat ve ehliyet ihlalleri insanı tüketen istibdat kaynaklı uygulamalardır.
Müstebitlerin, iktidarlarını muhafaza etmek için düşman üretme politikaları bilinen bir gerçektir. Dış düşman yoksa mevhum iç düşmanlar üreterek taraftarlarını konsolide etmeye çalışırlar. “İhtilafı beynel İslam ika” tespiti ile ifade edilen husumet ve düşmanlık zehri, Müslüman toplumlarda birtakım dalalet fırkalarının doğmasına neden olmuş, bu fırkalar ve onların görüşleri ilmi istibdat formunda siyasi istibdatın bir ürünü olarak ortaya çıkmış ve bilimsel gelişmeleri engellemiştir. Ülkelerin bilimsel gelişmişlik sıralamalarında dünyadaki ilk 500 üniversite arasına giren üniversitelerin sayısı dikkate alınır. 2021 yılı değerlendirmelerine göre Türkiye’den ilk 500’e giren herhangi bir üniversite yoktur. Tüm İslam dünyasından da sadece 5 üniversite vardır. OECD’nin 79 ülke içinde 15 yaş grubu öğrencilerin PİSA bilgi ölçme test sınavlarında, Türkiye 40’lı sıralarda yer alarak eğitimde çıtayı bir türlü yukarıya taşıyamamaktadır. Örnekler çoğaltılabilir.
Tüm bu ve benzeri problemlerin çözümü; hürriyet ve demokrasi eksenli yeni bir anlayışın İslam toplumlarında makes bulması, “hüriyet-i şeriye ve meşruta-i meşrua” olarak formüle edilmiş ve müstebitlerden arındırılmış yönetim modelleri ile mümkündür.