Depremin üzerinden günler geçti. Enkaz kaldırma çalışmaları devam ediyor. Vefat edenlerin sayısı 47.000 e dayandı. Şehir merkezlerinde ve kırsal kesimlerde çadır ve hijyen ünitelerinin eksikliği ciddi anlamda devam ederken bölgeye de gıda ve yaşam malzemeleri akmaya devam ediyor.
İlgili birimler depremin büyüklüğünden bahisle afeti yönetmenin zorluğunu dile getirmeye çalışıyorlar. Bazı yerlere yapılan geç müdahaleler nedeniyle helallikler isteniyor. Depremin ilk gününden itibaren sivil dayanışma devam ediyor. Keşke bu duyarlılık ve dayanışma depremden önce, şehirleri kurarken bürokrasi ve vatandaş arasında da olsaydı. Japon deprem uzmanı, “sizin ülkenizde yönetmelik ve mühendislik ihlali olsa ne yapardınız” sorusuna “kimse aklından bile geçirmez“ cevabı veriyor. Bizde de bunlara uymamak genel davranış biçimi, uymak ise istisnadır.
Şimdi durup düşünelim! İçimiz kan ağlıyor yaşanan felaket karşısında, ama hangi dünyevi ve uhrevi fiillerimizle kadere fetva verdirdik?
Bir deprem ülkesi olan ve onlarca diri fay hattı bulunan ülkemizde depremle ilgili bunca tecrübelere rağmen hangi ciddi tedbirleri aldık? Ülkemizde fay haritaları üzerinden mikro ölçekte yapı öncesi ciddi zemin etüdleri mi yaptık? Dere yatakları, yumuşak zeminler ve ovaları yerleşim dışına mı çıkardık? Daha önce hazırlanmış toplanma bölgelerini imara mı açmadık. Dikey mimari yerine yatay mimariye mi geçtik? Deprem tatbikatlarını yurt genelinde sadece siren çalarak yapmadık mı? Yapı denetimlerini, müteahhitlerin arka bahçesi olarak işlevsiz ve göstermelik hale getirmedik mi? Yeşil alanları, ormanları ve kıyıları imara açmadık mı? İmar afları ile siyasi rant temin etmeye çalışmadık mı? Kentsel dönüşüm çalışmalarına daha fazla rant elde etmek için engel çıkarmadık mı? Nasıl bir binada yaşıyoruz deprem riskimiz var mı diye merak ettik mi? Milletten toplanan deprem vergileri kentsel dönüşüm ve yapı stoklarını iyileştirmek yerine başka yerlere harcamadık mı? İnşaatlarda şantiye şefliği müessesini göstermelik hale getirip, tüm sorumluluğu kalfalara bırakmadık mı? İhale kanunlarını siyasi hesaplar ve rantlar uğruna onlarca kere değiştirmedik mi?
Daha onlarca yapmamız gerekip de yapmadığımız işler…
“Aynı şeyi tekrar tekrar yapıp farklı sonuçlar beklemek, deliliktir” diyor yazar Rita Mae Brown. Yaygın olarak kullanılan bir aforizmada da “Aynı hatayı iki kez yapamazsınız. İkinci kez yaptığınız hata değil, tercihtir” deniyor.
Bediüzzaman ise “Tertibi mukaddematta tevfiz (işi başkasına havale etmek) tembelliktir, terettübü neticede tevekküldür“ diyor.
“Cenab-ı Hak ve Hakim-i Mutlak o zayıf cüz-i iradeyi irade-i külliyesinin tahakkukuna bir şart-ı adi yapmıştır” diyerek de kader meselesinde insanın meyelanına ve davranışlarına dikkat çekiyor. Depremi ve sonuçlarını değerlendirirken tüm bunları da düşünmemiz gerekmez mi?