Zordur, vefatının ardından yazmak gerçekten çok zordur. Yakını olmuş ve de yakınında bulunmuşsanız bu zorluk katlanarak artar.
Onun nazik, naif, beyefendi halini düşününce zorluklar bir yokuş olur. Tırmanamazsınız, ulaşmaya çalışırsınız ulaşamazsınız.
Boğazınızda birşeyler düğümlenir, yutkunamazsınız, gözleriniz dolar.
Uzun bir aradan sonra onu yazmak için karşısına geçtiğiniz bilgisayar klavyesinde harfleri bulamaz, nasıl yazacağınızı ve ne yazacağınızı şaşırırsınız.
Tüm bu duygular; aslında öteki dünyaların adamı olan, ama yanlışlıkla buradaymış gibi duran, fani olduğunu bildiği dünyanın hiçbir şeyine kalbini ve gönlünü bağlamayan, dünyada yaşayan, ama aslında dünyalık yaşamayan Mikail Yaprak'ı anlatmaya yetmez.
Cep telefonunu defter gibi kullanarak düşüncelerini, görüşlerini akıcı bir üslupla, okuyucuyu yormadan şiir ve yazı olarak dile getiren ve çoğu zaman da bunları arşivinden kolaylıkla bulup okuyuveren bir klavye ustasıdır Mikail Hoca

Uzun yıllar gurbette gurbetçilerin gurbet hasretlerini ve nur hizmetlerini kendine dert edinerek Avusturya’da şehir şehir, köy köy dolaşarak imanı terennüm eden, bu uğurda rahatını, memleketini, kolaycılılığı terk ederek çileye, sıkıntılara, yalnızlığa talip olan idealist ve bir o kadar da kahraman bir dava adamıdır o.
Eğitimciliğinin bir yansıması olsa gerek, herkesle kolaylıkla iletişime geçebilir, hatırşinas ve kadirbilirdi. Bu özellikleri sebebiyle cenaze töreni ve defin sırasında alışılmışın dışında kalabalık bir cemaat vardı.
Dört buçuk aylık zorlu ve ıztıraplı, çoğu yoğun bakımda geçen hastalık süreci onu melekleştirmiş, nuraniyet kesbettirmiş ve derecat-ı âliyeye vasıl etmişti Allahu âlem.
İnanıyorum ki, kabirde münker-nekir meleklerinin sorduğu sorulara nurlu külliyattan şiir kıvamında ya da beliğ yazılarla cevap vermiştir.
O şimdi Berzah âleminde Haşir sabahını bekliyor
Nur içinde yat Mikail Bilâl Hocam...