Bazı hâller var ki verilen ruhsat alanına aittir, o çerçevede değerlendirmek icap eder. Kimisi de var ki izin ve ruhsatın ötesinde rıza manasına ulaşmış, naz makamındadır. Oranın ölçüleri diğerlerine benzemediği gibi o ölçülerle değerlendirmek de hata olur.
Hz. Musa (as) ile Hz. Hızır’ın yolculuğunda, Hızır’ın yaptığı hâller izin, ruhsat, emir ve vazife makamındaki hâllerdir.
Cebrail’in, Sidre-i Münteha’ya kadar yükselmesi ona verilen izindir ama ondan sonrasında rü’yete nail olan Resul-i Ekrem’in (asm) ahvali, rızanın yansımaları ve hâlleridir.
Üst yetkilinin ve kamunun bir vazifeliye verdiği salâhiyet, o memura bir vazife olmakla beraber görevi esnasındaki imkânları kullanması bir izindir. İzin; bilgi dâhilinde olup bir iradeyi ifade eder. Birisinin evine girerken verilen izin, iradenin eseridir. Rıza, iznin üzerinde olup, o eve izne ihtiyaç duyulmadan girmeyi netice verir.
İzin ve rıza makamları karıştırılmamalıdır. İzin makamının sınırları belirlenmiştir ama rıza makamının sınırı engindir, haddi aşmamak kaydıyla sınırsızdır da denilebilir.
Rıza alındıktan sonra diğerlerinin ehemmiyeti yok hükmündedir. O razı olduktan ve kabul ettikten sonra, isterse ve hikmeti iktiza ederse, istemek talebinde olunmadığı hâlde, ufuklar açılır, halklar razı edilir, o sebeple rıza dairesi hakikaten çok ehemmiyetlidir.
Rıza makamının ruhu samimiyet ve ihlâstır. Hasbîlik burada çok mühimdir. Bu makamda iken başka şeyleri düşünme hatasına düşülmemelidir.
İzin, ruhsat, fetva, destur, kolaylık aynı manayı ifade ederken; azimet, takva, meşakkat, düstur esaslı hâller rıza makamının basamaklarıdır.
İsmî ya da harfî makam
Bir şeye kendi zatî cephesinden bakmak, olan biten olayları ve neticeleri ona bağlamak veya o isme aidiyet oluşturmak, mana-ı ismî makamının bir eseri olup ferdîliği ifade eder ve bu ona ait kalır, yukarısıyla bağlantı kurulmaz. O şeyi, kendi dışındaki mananın bir alâmeti, temsilî bir harfi ve işareti kabul edip, sadece o büyük manayı ifade eden bir harf kabul edilirse bu defa mana-ı harfî makamına ait bir hâl olur.
Kâinata, Allah’ın isim ve sıfatlarının tecellisi ile tezahür eden bir tablo olarak bakılırsa bu makam, mana-i harfî olup, her bir harfe yüklenen sırlara ulaşma imkânına nail olunur. Eşya ve hâdiseye kendi zatî cephesinden bakıldığında tablodaki gül, ressamın sanatını yansıtmadığı gibi gülün sadece resmi olur ve bu da mana-i ismî makamının adı olur.
“Evet, her şeyin iki ciheti vardır: Bir ciheti Hakka bakar [mana-i harfî], diğer ciheti de halka [mana-i ismî] bakar. Halka bakan cihet, Hakka bakan cihete tenteneli bir perde veya şeffaf bir cam parçası gibi, altında Hakk’a bakan cihet-i isnadı gösterecek bir perde gibi olmalıdır.”
Makam meselesini bitirirken
Mütalâasında bulunduğumuz makam meselesinin elbette daha pek çok noktaları vardır. Bu mananın denizinden bir damla, makamından bir numune nev’inden kabul ola.
Dipnotlar:
1 Haddi aşma(ma) meselesi ayrı bir çalışma konusu olduğu için burada teferruata girilmedi. 2 Bediüzzaman Said Nursi, Mesnevî-i Nuriye (YAN, 2017), s. 64 (Katre)