13 Mart 2014, 18 Nisan 2014 ve 27 Ağustos 2014 tarihli yazılarımıza internet gazetemizden ulaşıp yeniden okuma imkânı bulabilenler, Gül-Erdoğan-Arınç troykasının çöktüğünü, AKP’nin yeni çocuğunu doğurmak üzere doğum sancıları çektiğini ve yakında doğuracağını yazdığımızı göreceklerdir.
Hakikaten troykanın çökeceğini, Türk basın tarihinde ilk Yeni Asya haber vermişti. O günkü yazılarımız, ciddî manada bugüne de ışık tutuyor.
Bugün de artık Davutoğlu-Erdoğan çekişmesi bir gizem olmaktan çıktı. Troykanın güçlü adamları Gül ve Arınç, Erdoğan’a karşı direnmeyi seçmemişler ve Erdoğan yeni doğmuş yeni jenerasyonla yoluna devam etmişti.
Davutoğlu’nun, Erdoğan’la uzun süredir birçok konuda ters düştükleri herkesin malûmu. Davutoğlu, uzun zamandır, “CB Erdoğan ile aramızda milim bile fark yok” derken, aslında “Aramızda sıra sıra, sıradağlar var” demek istiyordu. Davutoğlu, kendisine Başbakanlık Makamı’nın verdiği yetkileri kullanarak direnmeye çalışıyor ve aslında görünüşte haklı, ama şu da bir gerçek: AKP hâlâ, Erdoğan’ın partisi ve Davutoğlu’nun AKP’yi dönüştürebilmesi çok zor.
Davutoğlu görünüşte haklı derken tabiî ki, CB Erdoğan ile Başbakan arasında bir taraf seçtiğimiz için böyle konuşmuyoruz. Çünkü Devlet Başkanı-Başbakan çatışması demokrasilerin ilkel bir problemidir. Batı demokrasilerinde bu çatışma, 1700-1800’lerde yaşanmış ve devlet başkanları lehine değil, Başbakanlar, parlamento ve hükümetler lehine çözümlenmiştir. Türkiye’de sorun, aslında milletvekillerinin ne şekilde seçildiğiyle yakından alâkalıdır. Milletvekilleri, liderler kontenjanı ile değil, önseçim ile süzülüp genel seçimde seçilerek gelse, bugün yaşanan sorunların hiçbiri aslında yaşanmayacaktır. Fakat bugün TBMM’nin çoğunluğunu elinde bulunduran AKP’de Başbakanın ve milletvekillerinin, CB Erdoğan marifetiyle seçilmesi, Davutoğlu’nu ancak görünüşte haklı kılıyor.
Davutoğlu, demokrasi kitabında ne yazılıysa ona göre davranılmasını istemektedir. Yani, demokrasilerde, davul ile tokmağın aynı elde bulunması gerekir. Davutoğlu, davulu kim sırtlandıysa, tokmak da onun elinde olmalı, davulu kim taşıyorsa davulu da o çalması gereklidir, demektedir. CB Erdoğan’a, davulu çalmaya bu kadar meraklıysan davulu taşımayı neden bıraktın, diye de sormaktadır. CB Erdoğan’ın bu yaklaşımı Kastamonulu yaklaşımı şeklindedir. CB Erdoğan tıpkı Kastamonuluların, Beni Başkanlığa götüreveceksen götür, götürevemeyeceksen götürevecek olanlar vaaa.. nev’înden. “Bu davulu zorla boynuna asmadım. Tokmak bende kalacak. Davulu taşımaya gönüllü değilsen, davulu taşımaya gönüllü olanlar var. Beni başkanlığa götür, götürmeyeceksen götürecek olanlar var” demektedir.
Görünen o ki, CB Erdoğan, Davutoğlu’nun davulu taşırken ki yaptığı nazlardan ve elindeki tokmağı ara sıra kapma girişimlerinden rahatsız olmalı ki, yerine yeni bir davul taşıyıcısı aramaktadır. Davul taşıma işine eskiden beri meftun olduğu bilinen olan Bin-Ali Yıldırım ve CB Erdoğan’a Bin Ali’yi alma, beni al beni al diyen Damat Berat Paşa hazır kıt’a beklemektedir.
Sonuçta Troyka’dan sonra, Erdoğan-Davutoğlu ortaklığında sona geliniyor.
CB Erdoğan, Harley Davidson marka motora binmekten sıkılmış olmalı ki, yerli otomobilden önce, yüzde yüz yerli malı Bin-Ali marka, yeni bir motoru, Türkiye tüketicisinin beğenisine sunmanın hazırlıklarını yapıyor.