Gayet açık net bir şekilde görünen şudur: Kitap satışları dibe vurmuş durumda. Aylık-haftalık dergilerden sonra, gazeteler de bir bir kapanma trendine girdi.
Türkiye’deki medyanın ömrü iki asra yaklaştı. 1831'de yayınlanmaya başlanan ilk Osmanlı (resmî) gazetesi Takvim-i Vekayi’i esas alırsak, iki yüz yılın dolmasına az bir süre kaldı demektir.
Gayr-ı resmî gazetelerin mazisine bakıldığında, yine de yüz elli yıllık zaman diliminin geride kaldığını söylemek mümkün. Şüphesiz, bu hiç de azımsanacak bir süre değildir.
Gündem konusu ile alâkalı temas etmek istediğimiz asıl mesele ise, günümüz medyasının “hâl-i pûr-melâl”idir.
Gayet açık net bir şekilde görünen şudur: Kitap satışları dibe vurmuş durumda. Aylık-haftalık dergilerden sonra, gazeteler de bir bir kapanma trendine girdi. Deve dişi gibi yüksek tirajlı gazetelerin satışı yerlerde sürünüyor. Bir çoğu, marketler ve turizm şirketleri mârifetiyle bedava dağıtılıyor. Buna rağmen, hurdaya giden açılmamış balyalar ve özellikle bayiden gelen iade miktarları, görenleri dehşete düşürüyor.
Öte yandan, başta gazeteler, TV’ler, ajanslar ve sâir medya kuruluşları satılıyor, el değiştiriyor. Eskiden olsa, yanına bile yaklaşılamayan devir-teslim fiyatları, yakında işportaya düşecek gibi.
Bu korkunç düşüşün, elbette ki internetin gelişmesiyle doğrudan bağlantısı var. Ama, tek sebep bu değil. Burada kast ettiğimiz asıl sebepler zinciri şöyle: Türkiye’de özellikle son yıllarda revâç bulan tek seslilik, baskıcı sistem, siyasî iktidarın medya sektörüne aşırı derecede müdahalesi ve medya patronları ile bir kısım mensuplarının “iktidar yalakalığı”nda adeta birbiriyle yarışır hale gelmesi.
Ne var ki, bunların hiç biri müsbet mânada işe yaramadı ve yaramaz. Yani, medya mensuplarının yaptığı “iktidar yaranmacılığı”, öncelikle kendi iş ve mesleklerine yaramadı. Meselâ, gazetecilik mesleğini sığlaştırdı, silikleştirdi, basitleştirdi ve nihayet ayağa düşürerek birer birer kapanmaya doğru sürüklettirmiş oldu.
Siyasî iktidarın sesi olmak, borazanlığını yapmak, gazetecilik mesleğinin ciddiyetine, samimiyetine, ahlâkına katiyyen uymaz. Uymadığını da gördük, nitekim...
Adeta “ayağına kurşun sıkmak” gibi, medyanın önemli bir kısmı bu sûretle elden gitti, gidiyor; Pek yakında, maalesef yeni sarsıntılar bekleniyor. Ciddi tedbirler alınmaz ve merdâne tavırlar ortaya konulmaz ise, medya, bir “acıklı son”a doğru gitmeye mecbur kalacak gibi.
***
GÜNÜN TARİHİ 3-4 Temmuz 1918
Son Padişahların ilk ve son günleri
Altı yüz küsûr yıllık koca Osmanlı Devletinin son iki padişahı: Sultan Reşad ve Sultan Vahdeddin. Birincisi, 1918 yılı 3 Temmuz’unda vefat etti; ikincisi 4 Temmuz günü tahta geçti.
Sultan Reşad, yakalandığı şeker hastalığının pençesinde kurtulamayarak 74 yaşında Rahmet-i Rahman’a kavuştu. Onun yerine ise, o hastalıktan da beter, maddî-mânevî talihsizlikler yaşayacak olan Sultan Vahdeddin geçti.
Hemen bütün cephelerde ağır bedel veya mağlûbiyetlerle neticelenen Birinci Dünya Harbinin sonlarına doğru Saltanat cenâhında “halef ile selef” arasında yaşanan bu “ilk ve son gün” hadisesi, esasında altı asırlık Osmanlı cihan devletinin “acıklı son”una da bir nevî işaret mânasını taşıyşor.
Hayatının son yıllarını gurbet elde perişâniyet içinde geçiren Sultan Vahdeddin’in vefat tarihi ise Mayıs 1926. Naaşı, İtalya’dan Suriye’ye nakledildi. Mezarı Şâm-ı Şerif’te.
***
@salihoglulatif:
-Bir dönemin daha sonuna gelindi: Ciner Medya'dan Habertürk hakkında açıklama: KAPATIYORUZ! 2009'da "Gücü Özgürlüğünde" sloganıyla çıkan Habertürk gazetesi, 10 yıl sonra, mâli gücü ile birlikte özgürlüğü de bitme noktasına geldi.