Bilinen hikâyesi tâ Milat’tan öncesine (MÖ 280) kadar giden meşhûr “Pirüs Zaferi”, aslında ağır ve yıkıcı bedeller ödenerek elde edilen “fecî üstünlük” halleri için bir tâbir, bir deyim mânasında kullanılır.
Bu noktadan bakıldığında, 16 Nisan’da (2017) yapılan referandum, özellikle iktidar partisi açısından aynen bir “Pirüs zaferi” anlamını taşır.
Zira, aşağıda sıralayacağımız üzere, devletin bütün kaynakları kullanılarak, maddî-mânevî çok ağır bedeller ödenerek ve pek büyük mânevî yıkımlara sebebiyet verilerek elde edilen sonuç, envâ-i çeşit hile, hurda, baskı, tehdit, şantaj, hakaret ve şaibeli işlere rağmen, iktidar cenahının aldığı oy yine “bıçak sırtı” veya “kıl payı” denilecek bir oranda gerçekleşti: Yani, % 51 küsûr...
Bu referandum, şayet hür, eşit, âdil ve şaibesiz şartlar altında yapılmış olsaydı, neticenin farklı, hatta tam tersine olacağına adımız gibi eminiz.
İşte, bu noktaya haklılık kazandıran sebepler ve gösterge mahiyetindeki delillerden bir kaçı...
* * *
Devletin tepesindeki zevât, daha ilk günden başlamak üzere, referandum kampanyası boyunca, avaz avaz bağırarak kerratla şunu söyleyip durdular: Teröristler HAYIR diyor. Kandil ve Pensilvanya ağzıyla konuşarak HAYIR diyenler de teröristlerle, darbecilerle, vatan hainleri ile bir ve beraber sayılırlar. Onların ekmeğine yağ sürüyorlar. Dış düşmanlarımızı sevindirmeye çalışıyorlar. İşte, biz onun için EVET diyoruz.
İnsafsızca, vicdansızca bir ağız; hukuk ve demokrasi dışı bir söylem ve eylem biçimi.
Şayet, gerçek durum onların dedikleri gibi olsaydı, sonuçlar açıklandıktan sonra çıktıkları o meşhûr “Balkon Konuşması”nda milyonlarla alay edercesine “Referandum geride kaldı; artık hepimiz kardeşiz” demezlerdi; dememeleri gerekirdi.
* * *
Devletin, hükümetin ve kendilerine bağlı belediyelerin bütün gücü ve bilumum kaynakları, 16 Nisan Referandumu için adeta seferber edildi.
Bütün bu imkânlar, sınırsız şekilde ve son âna kadar tepe tepe kullanıldı.
Devlet memurları, öğrenciler ve belediye çalışanları, bindirilmiş kıtalar halinde miting alanlarına taşındı; tatil günü-mesai günü ayrımı yapılmaksızın, bu insanların hemen tamamı, yapılan siyasî faaliyetlere katılmaya mecbur edildi.
* * *
Anketçilerin çoğu adeta satın alındı. Belli ki, onlara yalan-yanlış şeyler söylettirilmeye çalışıldı. Havuz medyasına “çanak yalayıcılığı” yaptırıldı. Yasak kapsamı dışına çıkılarak, kànunlar alenen çiğnendi. Aynı günah kazanı içine TRT, Anadolu Ajansı gibi devlet kurumları da fütursuzca atıldı.
* * *
Umum köy muhtarları üzerinde ve özellikle Doğu-Güneydoğu Bölgelerindeki köy korucuları üzerinde inanılmaz derece maddî-manevî baskılar uygulandı. Bazı köylerden bir tek HAYIR oyunun çıkması halinde, başlarına neler geleceği, kelimenin tam anlamıyla “gözdağı” verilerek söylendi.
* * *
En tepedeki adamların ağzından, sandıktan yüzde 60’ın üzerinde EVET çıkacağı söylenip duruldu. Yalan yere Elma-Armut toplanarak hesap şöyle yapıldı: AKP+MHP+BBP...
* * *
Gerilim ve kutuplaştırma politikası kasten, bile bile, zevkle ve pür iştahla uygulanmaya çalışıldı. Özellikle, yatıştırıcı konumdakilerin bunu en üst perdeden yapması, tarihin affedeceği türden hatalar, yanlışlar değil.
* * *
Bütün bunlara rağmen, yine de Türkiye’nin en büyük kentlerinde, yani İstanbul, Ankara ve İzmir’de kaybediyorsun.
Dahası, altı büyük kentin beşini ve “Büyükşehir” statüsündeki vilayetlerin de yarıdan çoğunu kaybediyorsun; ama, yine referandumu “kazanmış” oluyorsun.
“Oy deposu” mahiyetindeki ülkenin en büyük şehirlerinde oy kaybına uğrayanların, nasıl olup da seçimde galip geldiklerinin izâhı, bugün değil, ama gelecekte daha rahat yapılabilir fikir ve ümidindeyiz.
Gelişmelerin hayırlar getirmesi duâ ve temennisiyle...
@salihoglulatif:
Geride kalan 16 Nisan Referandumu sonrası kànunî süreç, haliyle “Tek Adam lehinde” işleyecek; İnsanî, vicdanî süreç ise, "Demokrasiden yana" işlemeye devam edecek.