Nizamülmülk’ün şehadeti
Büyük âlim, fâzıl, siyaset ve devlet adamı Nizamülmülk, 14 Ekim 1092’de Haşhaşîler diye bilinen teröristler tarafından vurularak şehit edildi.
“Nizamiye Medreseleri”nin kurucusu
Asıl ismi Ebu Ali el–Hasenu't–Tûsî olan büyük Selçuklu veziri Nizamülmülk, aynı zamanda meşhûr "Nizamiye Medreseleri"nin kurucusudur.
Ona "Nizamülmülk" ismi Abbasî halifesi tarafından verildi. Büyük Selçuklu Devletinde nizam ve intizam işleriyle ziyade meşgul olduğu için, bu lâkap onun için münasip görüldü.
1018 yılında İran'ın Horasan şehrinde dünyaya gelen Nizamülmülk, Farisî (Acem) asıllıdır. İranlı olmasına rağmen, ehl–i Sünnet itikadına sahipti. Ayrıca, bu itikada muhalefet edenlerle de çok büyük mücadelelerde bulundu.
Onun ilk memuriyet devresi, Gazneli Devleti zamanında başladı. Bir müddet Horasan valisinin yanında çalıştı. Bilâhare, Büyük Selçuklu Sultanı Alparslan'ın tarafına geçerek Belh valiliğinde hizmet gördü. 164 yılında ise Büyük Vezirlik makamına getirildi.
Nizamülmülk, vezir olduktan sonra, devlet işlerini hızla düzene sokmaya çalıştı. Bir yandan da, ilmî tahsile çok kıymet verdiğinden, eğitim–öğretim kalitesi yüksek medreseler kurmaya yöneldi. Hummalı bir faaliyetle Musul, Bağdat, İsfahan, Nişabur, Belh, Basra ve Herat gibi şehirlerde ilim dünyasında hayranlık uyandıran medreseler inşa ettirdi.
Yeni kurulan bu ilim–irfan merkezlerine "Nizamiye Medreseleri" ismi verdi. Bağdat'ta kurulan en büyük medresenin başına ise, İmam–ı Gazalî getirildi.
Sultan Alparslan'dan sonra Sultan Melikşah devrinde de vezirlik hizmetine (yaklaşık 30 yıl müddetle) devam eden Nizamülmülk, 14 Ekim 1092'de Hasan Sabbah'ın kurucusu olduğu Haşhaşiler (esrarkeş) isimli terör örgütü militanları tarafından hançerlenerek şehid edildi. Aynı teröristler, bir müddet sonra Alparslan'ın oğlu Sultan Melikşah'ı da katlettiler.
Nizamiye Medreselerinin kurucusu olan Nizamülmülk'ün en çok tanınan eseri ise, her idarecinin istifade edebileceği çeşitli bölümlerden müteşekkil "Siyasetnâme"dir. Bu eserin orijinal bir nüshası Süleymaniye Kütüphanesindedir.
‘..Pasta yesinler’e giyotin cezası
Fransa Kraliçesi Marie Antoinette, 14 Ekim 1793 giyotinle idam edildi.
İdamın gerekçesi olarak, Kraliçe'nin mağrur Fransız halkını çılgına döndüren bir ifadesi gösterildi. Kraliçeye atfedilen ve idamına yol açan meşhûr söz şudur: "Halk ekmek bulamıyorsa, pasta yesin."
Bu sözün Madam Marie'ye ait olup olmadığı kesin olarak bilinmiyor. Ancak, bilinen bir şey varsa, o da aslen Avusturya'lı olan kraliçenin bu söz sebebiyle giyotinden geçirildiğidir.
O söz, yoksa andıç mıydı?
1755 doğumlu Fransa Kraliçesi Marie Antoinette, aslen Avusturya'lı bir ailenin kızıdır. Genç kız, Fransa Kralı XVI. Louis ile evlendirildiğinde Fransa'da açlık ve sefalet vardı. Halk, halinden hiç memnun değildi.
Bir gün, akşam yemeği esnasında sarayın önündeki meydanda halk toplanmış ve "Açız, ekmek istiyoruz" diye bağırıyordu.
Marie, sağda solda ekmek var mı diye aranır, ancak bulamaz. Tam o esnada masanın üzerinde duran pastayı işaret ederek şöyle der: "Madem ekmek yok, aşağıdaki yoksullara şu pastayı neden vermiyoruz?" diye söylenir.
İşte, orada sarf ettiği bu söz, günümüz tabiriyle tam bir andıç gibi onun aleyhinde kullanılır. Müthiş bir dezenformasyon dalgasıyla, etrafta ilânat yapılır ve denir ki: "Halkın durumunu hiç umursayamayan Kraliçe Marie, 'Halk ekmek bulamıyorsa pasta yesin' diyerek, bir de halkla alay etmiştir." Halk bu propagandanın etkisine girer ve bir anda bütün hücum okları Kraliçeye çevrilir.
Zaten aslen Fransız olmayan Marie, artık günah keçisi seçilmiş ve bir şekilde bertaraf edilmesine karar verilmiştir.
Nihayet, dünyaya hürriyet ve adâlet dersini veren Fransız mahkemesi kurulur ve duruşmalardan sonra nihaî karar verilir: Kraliçe Marie, giyotinle idam edilecek.
Yapılan suçlama ve cezalandırma yöntemi, asırlarca geçerliliğini, yahut haklılığını koruyor görünmekle beraber, vicdanların bir köşesinde, aslında o tarihte bir yanlışlık ve bir haksızlık yapıldığı da siyah bir leke gibi yer etti, durdu. O kara leke, zamanla büyüdü ve artık karşı konulamaz bir hale geldi.
Fransa Kraliçesi Marie, nihayet asırlar sonra, yani 1989'da, Mainz Üniversitesi'nde yapılan dört yıllık bir çalışma neticesi aklandı ve itibarı iade edildi.
Fransız mahkemesinin idamına karşılık, tarih mahkemesi Marie'nin masum olduğuna hükmetti.
Demokrasi devrinde siyasetin milâdı
Askerî muhtıra (12 Mart 1971) sonrasındaki ilk genel seçimler yapıldı.
14 Ekim 1973'te yapılan milletvekili genel seçimlerinin neticesi, oy oranı ve üye sayısı itibariyle 450 sandalyeli Millet Meclisi’ne aşağıdaki şekilde yansıdı:
* B. Ecevit liderliğindeki CHP: % 33,29 oy oranıyla 185 milletvekilliği.
* S. Demirel liderliğindeki AP: % 29,82 oy oranıyla 149 milletvekilliği.
* N. Erbakan liderliğindeki MSP: % 11,80 oy oranıyla 48 milletvekilliği.
* F. Bozbeyli başkanlığındaki DP: % 11,89 oy oranıyla 45 milletvekilliği.
* T. Güneş başkanlığındaki GP: % 5,26 oy oranıyla 13 milletvekilliği.
* A. Türkeş liderliğindeki MHP: % 3,38 oy oranıyla 3 milletvekilliği.
* Bağımsızlar: % 2,80 oy oranıyla 6 milletvekilliği.
Bu tabloda görünen oy oranı ile milletvekili sayısı arasındaki uçurum, hayli dikkat çekici.
Bir başka husus, yüzde 33 civarındaki oy nisbeti ile 185 milletvekilliği kazanan CHP, Meclis'te, diğer bütün partilerin toplamından daha fazla bir tesir gücüne sahip oldu.
Meclis tablosunun bu şekilde neticelenmesinin muhtelif sebepleri var. Öncelikli sebepleri şu şekilde sıralamak mümkün:
1) Tek başına iktidarda bulunan Adalet Partisinin, açık darbe tehditli “12 Mart Muhtırası”yla iktidardan uzaklaştırılmış olması.
2) AP’yi yıpratıp oylarını bölmeyi hedefleyen N. Erbakan’ın aktif şekilde siyaset sahnesine çıkmış olması. (Onun bu gayreti, 73 ve 77 seçimlerinde özellikle CHP’ye, Ecevit’e ve anarşistlerin affına yaradı.)
3) Sırtını Celal Bayar’a dayamış olan eski AP’li Meclis Başkanı Ferruh Bozbeyli başkanlığındaki Demokratik Partinin oyları alabildiğine bölüp parçalaması.
Kısa Kısa
14 Ekim 1755: İsviçre’nin Lakarna kentinde kırmızı renkte kar yağışı görüldü.
* * *
14 Ekim 1808: Sultan II. Mahmud’un fermânıyla Nizâm-ı Cedîd kaldırıldı. Yerine Sekbân-ı Cedîd isminde yeni bir askerî birlik kuruldu.
* * *
14 Ekim 1925: Türkiye’de ilk betonarme köprü Menderes Nehri üzerinde inşa edildi.
* * *
14 Ekim 1929: İngiliz Deniz Kuvvetlerine bağlı “Quen Elisabeth” savaş gemisi (1915 Çanakkale Harbine katılmıştı) İstanbul Limanında demirledi. M. Kemal, Amiral Field’i kabul etti.
* * *
14 Ekim 1960: Hukuk cinayetinin yaşandığı Yassıada Duruşmalarına başlandı. İlk duruşmadaki dâvâ konusu, Celal Bayar'la ilgili olarak ileri sürülen "Köpek Dâvâsı"ydı.