Yakın tarihimizde yaşanmış iki büyük fâcianın tarihi tam tamına 5 Ocak gününe denk geliyor.
Bu fâcialardan biri “askerî-siyasî” mahiyette olup 5 Ocak 1915’te Sarıkamış’ta vukûa geldi.
Diğeri ise, “siyasî ve ideolojik” karakterli olup 5 Ocak 1937’de Ankara’da yaşandı.
Şimdi, sırasıyla ve kısaca bu fâcialardan söz edelim.
Kafkaslar’da hezimet
Son derece zor ve karmaşık şartlar altında 22 Aralık günü Ruslara karşı başlatılan meşhûr Sarıkamış Harekâtı, 5 Ocak 1915 günü büyük bir fâcia, dahası yürekleri dağlayan bir trajedi ile noktalandı.
Daha Rus ordusuyla karşılaşıp çatışmaya giremeden, bilhassa dondurucu soğuktan ve bulaşıcı hastalıklar sebebiyle, buradaki yaklaşık 90 bin kişilik ordumuzun yarıdan fazlası vefat edip şehit düştü.
Sarıkamış’ta yaşanan bu perişaniyet ve fecâat neticesi, Rus ordusu, Ermeni çetecilerin klavuzluğunda hızla ilerlemeye başladı. Öyle ki, ilkbahara doğru Erzurum'u da geçerek Van sınırına gelip dayandı.
Düşman kuvvetleri karşısında savaşacak düzenli bir ordu bulamayan ateş gücü yüksek Rus birlikleri, Mayıs ayında Van'ı işgal ile (Ki, "Tehcir Kànunu" o zaman çıktı) Muş ve Bitlis istikametine doğru aynı sür’atle ilerlemeye devam etti.
Ermeni fedâileriyle Rus ordusunu bu dağlık bölgede yaklaşık bir yıl müddetle (Gerilla, yani “kerr û fer harbi” taktiği ile) durduran ve onlara ağır kayıplar verdirerek cesaretlerini kıran çelikleşmiş irade kuvveti ise, Milis Kuvvetleri Kumandanı Fahrî Albay Bediüzzaman Said Nursî ile onun etrafında toplanmış olan gönüllü kahramanlara ait idi.
Evet, o tarihte hakikaten Bitlis'te bir kahramanlık destanı yazıldı ve zâhiren az bir kuvvet ile "Bitlis Boğazı" geçilmez kılındı.
“CHP=Devlet” oldu
5 Ocak 1937’de Devletin Başkenti Ankara’da yaşanan siyasî ve ideolojik karakterli “Anayasal Fâcia”nın özeti ise şudur:
Başbakan İsmet İnönü ve 153 partidaşı tarafından verilen bir önergeyle, Anayasanın 2. Maddesinin baş kısmına aynen şu ifade getirilip yerleştirildi: “Türkiye Devleti, cumhuriyetçi, halkçı, devletçi, laik, milliyetçi ve inkılâpçıdır.”
Böylelikle, CHP’nin sembolü olan “Altı ok”un mânâsı, devletin yürürlükteki Anayasasına dahil edilmiş oldu.
Bilvesile hatırlatalım ki, “Laiklik prensibi” de, aynı tarihteki 3115 sayılı kànunla Anayasa girmiş oldu. Bu yöndeki teklif, Meclis'in zaten tek partisi olan CHP milletvekillerinden geldi ve aynen kabul edildi.
Laiklik ve diğer beş madde, taktik icabı önce CHP'nin "Altı ok"una dahil edildi. Bir süre sonra da, bu altı okun içinde yer alan maddeler, aynen olduğu gibi Anayasanın 2. Maddesine ilâve edildi.
* * *
Yeni devletin tâ kuruluşundan itibaren, “Devletin dini İslâmdır” ibaresi 2. Maddede yer alıyordu. 1927’de, bu ibare adeta “çaktırmadan” çıkartılıp atıldı.
1928'de yapılan bir değişiklikte, 2. Madde "Türkiye Devletinin resmî dili Türkçedir, makarrı (Başkenti) Ankara'dır" ifadesi kullanıldı. 1937’de ise, altı oku içine alan o cümle, aynı maddenin baş kısmına çakılmış oldu.
Garip, ama gerçek
O devirde, ülke tek parti zihniyetiyle idare edildiğinden, parti işleriyle devlet işleri, parti tüzüğüyle devletin anayasası, hemen bütünüyle içiçe girmiş bir vaziyetteydi.
Şimdilerde ise, eskideki o “tek parti cumhuriyeti”nin yerine, maatteessüf “tek adam cumhuriyeti” ikame edilmeye çalışılıyor. Aman dikkat!
@salihoglulatif:
Cemaatte vahid-i sahih olmazsa, cem ve zam, kesir darbı gibi küçültür; Sıhhat ve istikametle vahdet olmazsa, ziyadeleşmekle küçülür, bozuk ve kıymetsiz olur.
* * *
TESANÜD içindeki cemiyet, atâleti harekete tebdil eden bir vasıta olur; TEHASÜD içindeki bir cemaat ise, hareketi atâlete çevirmeye vasıtadır.
(BSN; Hakikat Çekirdekleri)