"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Bedduâ, mülâane ve bir teklif

M. Latif SALİHOĞLU
28 Aralık 2013, Cumartesi
“Beddua”da tekellüflü teviller

Birileri hakkında “Allah evlerine ateşler salsın!” demek, doğrudan doğruya o kimselere lânet yağdırmak ve beddua okumaktır.
Siz bu mahiyetteki bir ifadeye ne derseniz deyin, bunu başkaca hangi tâbirin kılıfına sokmaya çalışırsanız çalışın, bu yaptığınız tekellüflü te’vilden, zorlamalı yorumdan öteye gitmez, gidemez.
Zira, bu sözün açık, zahir ve sarih mânâsında “ateş” ile belâ okumak vardır.
Evet, bir haneye “Ateş düşsün!” demek, “O ev, içindekilerle beraber yansın!” şeklinde beddua etmek, belâ okumak anlamına geliyor. Gerisi fuzûlî tevilâttır, teferruattır; yapılan hataya kılıf uydurmaktan ibarettir.
Bir kimsenin hem kendini, hem muarızını “lanetleşme”ye dahil etmesi, ağızdan çıkanı yine de “beddua cümlesi” olmaktan çıkarmaz, çıkaramaz.
Ayrıca, şunu da herkes biliyor ki: Ateş, yangın, bir musibettir. Bir eve ateş düştüğünde ise, kimin yanacağını, bu musibetten kimin zarar göreceğini önceden bilemez, kestiremezsiniz.
Bir hanedeki yangın musibetinden, o hanede yaşayan herkesin, betahsiz masumların zarar göreceği kuvvetle muhtemeldir. Zira, vakidir ve mücerrebtir.
Kaldı ki, söz konusu “beddua cümlesi”nden önceki ifadelerde zaten tarif var, tahsis var. Bunu anlamamak için, herhalde zekâdan özürlü olmak gerekir.
İşte, sonuna belâ cümlesi eklenen o ifadeler: “Hırsızı görmeden hırsızı yakalayanın üzerine gidenler, cinayeti görmeyip de masum insanlara cürüm atmak sûretiyle onları karalamaya çalışanlar... Allah onların evlerine ateşler salsın!”
Gariptir ki, bu sözlere âmin diyen cenahın gazete ve tv’leri, aynı günlerde şüpheli resimlerin altına büyük puntolarla “Rüşvetin belgesi... Hırsızlığın fotoromanı...”  türü başlıklar atarak polisi kendi tarafı, hırsızı ise hükümet tarafı şeklinde lanse etti... Lütfen, hiç eğip bükmeden doğruları konuşalım. Mahkemeden önce, açık açık “İşte rüşvetin belgesi. İşte hırsızlığın resmi...” şeklinde ifadeler kullanıldı.
Hırsızlık, rüşvet, yolsuzluk, vesaire... Bunlar, var veya yok. Olup olmadığına ancak mahkeme karar verir; başkası değil.
Mahkemeden önce “Bunlar kesinlik vardır, olmuştur” hükmüne varanlar, haliyle lânet de okur, beddua da eder. Her ne ise...

“Sadeleştirme” için de bir “Mülâane” yapabilir misiniz?

Konuya dair her türlü yoruma, izaha rağmen, bazı kardeşlerimiz, yapılan şeyin, sarf edilen sözlerin, yine de “beddua” değil, “mülâane” olduğu fikrinde ısrar edip duruyorlar.
Eh, madem öyle, o halde biz de onlara şöyle bir teklifte bulunmak istiyoruz.

Aziz ve muhterem kardeşler.
Son iki-üç senedir ki, Risâle-i Nurları—kendi tâbirinizle—sadeleştirmeye çalışıyorsunuz... Bize göre ise, bu yaptığınız düpedüz tahrifatlı bir tahribat olup Risâleleri sahteleştiriyorsunuz.
Hatta diyebiliriz ki, bütün Nur grupları, bu yaptığınızdan şiddetle rahatsız ve muzdariptir. Hepsi de şikâyetçi ve gayr-ı memnun olup defaatle sizi ikaz ettiler, ihtarnâme çektiler... Siz ise, bunların hiç birini tanımadınız, takmadınız, kàale bile almadınız...
Netice itibariyle, sizin de dahil olduğunu taraflar arasında ciddî mânâda bir niza, bir ayrılık var. Dahası, bu cihetteki gerginlik ve sıkıntı da günden güne artarak devam ediyor... Takdir edersiniz ki, buna da bir çözüm, bir hal çaresi gerekiyor.
Allah şahittir ki, biz elimizden geleni yaptık, yapıyoruz... Acaba, bu nizaı ortadan kaldırmak için, sizin de bir şeyler yapmanız gerekmez mi?
Şayet, hatırınıza bir şey gelmiyor ve bu yapılanlardan da bir nedâmet hissi duymuyorsanız, yani yaptığınızın doğruluğundan eminseniz—ki, biz de itirazımızdan eminiz—o halde, bu sadeleştirme meselesi için de herhagi bir “mülâane”de bulunmayı düşünüyor veya bu mânâda bir şey yapmayı göze alabiliyor musunuz?
Hiç sanmıyoruz, ama yine de burada bir hatırlatma yapalım dedik.

Tahrifat, öyle azim bir cinayettir ki...

Şimdi, bu noktada durup bize şu mânâda sitemde bulunan kardeşlerimizin sesini duyar gibiyiz: “Ya, bırak kardeşim şimdi bu meseleleri. Ortalık yıkılıyor, kıyametler kopuyor, sen tutturmuş yine “sadeleştirme” meselesini getirip önümüze koymaya çalışıyorsun...”
Bakınız ve lütfen dikkatle dinleyiniz, ey aziz ve mübarek kardeşler!
Bu yapılan tahribatlı tahrifat, öyle azim bir cinayettir ki, içinde küre-i arzı titretecek, arş-ı âlâyı hiddete getirecek bir tehlikeyi barındırıyor.
Eğer bu cinayete son vermez de, aynı minval üzere gitmeye inadına devam ederseniz, şimdiye kadar çektiğiniz sıkıntılar, yediğiniz tokatlar, devede kulak mesabesinde kalır.
Unutmayın ki, beterin beteri var.
Unutmayın ki, Hazret-i Bediüzzaman’ın mânevî tasarrufu devam ediyor.
Unutmayın ki, Nur dâvâsı İlâhî inayet ve koruma altındadır.
Unutmayın ki, Kur’ân’ın takdirinde ve tahsininde olan Risâle-i Nur’un orijinal lisanı, şimdi dünyanın her tarafına da yayılmış bulunan bütün bu vatan ahalisinin ortak paydası ve ortak lisanıdır. Dolayısıyla, bu birliği bozmak da, dehşetli bir cinayettir.
Unutmayın ki, Türkçesiyle de bütün lisanların fevkine çıkıp taht kuracak ve hepsinin üzerine bağdaş kurup oturacak bir kuvvet ve kudsiyette olan Risâle-i Nur, bir vâd-i İlâhî olarak, beşeriyetin imdadına gönderilen nuranî zincirin son halkasını teşkil ediyor. Dolayısıyla, lisânen de olsa bu halkaya ilişmek, o zincire de ihanet etmek mânâ ve mahiyetini taşıyor.
Böylesi bir ihanetin cezası ise, pek büyük olup, bunun kimden, nereden, nasıl ve ne zaman geleceğini asla kestiremezsiniz.

Biz hangi taraftayız?

Bir üzüntümüz var, aziz dostlar. Bunu da kısaca sizinle paylaşalım istiyoruz: Bazı kimseler, yazıp söylediklerimizi dikkatle dinleyip meramımızı anlamaya çalışmaktan ziyade, bizim kavgalı kardeşlerden illa da hangisine taraf olduğumuza bakıp, bunu öğrenmeye çalışıyor. Öyle ki, birinin yanlışını tenkit ettiğimizde bile, bizi otomatikman diğerinin tarafı gibi görmeye başlıyor.
Maatteessüf, çok yanlış bir bakış açısı...
Bu hususla ilgili olarak, bilmecburiye aşağıdaki açıklamayı yapma gereğini duymaktayız: Evet, bütün dünya âlem bilsin ve şahit olsun ki, biz, orta yerde faydasız bir kavgaya tutuşan taraflardan herhangi birinin safında olmadığımız gibi, bir diğer tarafın da karşısında değiliz.
Biz, hakkın tarafında olarak, ikisi de haksız yere kavgaya tutuşan din kardeşlerimiz arasında da, mümkün olduğunca yatıştırıcı, teskin edici mahiyette rol almaya gayret ediyoruz. Hatalarından dolayı, onlara dost ve kardeşçe ikaz ediyor ve bazı tavsiyelerde bulunmaya var gücüyle çabalıyoruz. Bizim vazifemiz bu... Dinleyip dinlememeleri, söyediklerimizi dikkate alıp almamaları, kendilerinin bileceği iş. Bu, doğrudan onları alâkadar eder.
Bu vesileyle şunu da ilave edelim ki, iktidar tarafının ve bilhassa Başbakan Erdoğan’ın da—belki bilmeyerek—yaptığı ciddi hatalar var. Ona da, dostça bazı ikazlarda bulunmaktan asla çekinmeyiz.
Bir sonraki yazıda yapacağımız dostâne ikazların ve yapıcı tenkitlerin, kendisine en yakın mesafede görünen siyaset arkadaşlarının söylediklerinden daha doğru, daha isabetli ve eğer dikkate alırsa çok daha faydalı olacağını düşünüyoruz. Bunu sizler de inşaallah görecek ve bize bu konuda hak vereceksiniz.

 

Okunma Sayısı: 4905
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • [email protected]

    29.12.2013 00:00:00

    Sn.BAşbakan öncelikle muslüp sorununu halletmesi gerekir. Sanırım etrafındakiler Sn.Başbakanım çok güzel konuştunuz diyor ya da metinlerini yazanlargaz vermeyi seviyor. BAşbakan güzel bir teklifin hemen ço kısa sürede ardıdan öyle kin ve nefret dolu ifadeler ile konuşuyor ve sağa sola saldırıyor ki insan şaşıyor. HAlbuki devlet adamı az konuşup öz konuşması, bin düşünüp bir konuşamsı gerekir ama Sn. BAşbakan buna hiç dikkat etmiyor. Sn. Süleyman Demirel, konuşması her zaman devlet adamı ciddiyetinde olmuş ve her zaman toplumu yatıştırır nitelikte olmuştur. Birkaç gün önce Can Dündar’a verdiği röportajda da bu görülüyor. Bir dini cemaat ile ilgili meydanlara çıkıp onu muhatap alarak kendi de dindar biri olarak nutuklar atmak, yine kin ve nefret ile konuşarak ayrımcılık yapması akıl karı mı) Demirel’e neler demediler ki neler yüzlerce İHL açtığı, Kur’an kursları açtığı, manevi değerlerin gelişmesine katkı sağladığı, güzel işler yaptığı halde... Sözün Sultanı dediler ama sonra da gazetelerinde demediğini bırakmadılar... Nice büyük ağabey bildiklerimiz geçmişte peşinden koşan neler dediler, pişmanlıklarını dile getirerek, ne hakaretler ama DEMİREL bir kez olsun da ne meydanlara çıktı ne de onca yıl bir kez olsun onları muhatap olarak bir kem söz söyledi. Devlet adamı ağır olur ama MİLLİ GÖRÜŞ zihniyeti maalesef cerebzeci oluyor ve cerbezeden besleniyor çünkü millet cerbezeye takılıyor balık misali... Bu tutumu propaganda olarak kullanıyor ama zarar eden millet oluyor, mütedeyyin insalar oluyor... Yıllar önce dedik; bunların yapacağı hatalar dine ve dindarlara verilecek ve o günleri yaşıyoruz halbuki başbakanUslub sorunu aşsa, şu militan cerbezeci, çok yaşa padişahımcı danışmalarından çevresinden kurtulsa doğruları, yanlışlarını söyleyecek insanları yanına alsa ve cesaretlendirse o konuda yanlış yapmaz kendi de millet de rahat ederdi.. Demokratlaşsaydı bunca yıl daraltıp milli görüşcülüğe dönceğini kendi de millette rahat ederdi, yolsuzluk iddiası söz konusuysa kim varsa var gitsin aklansın deseydi kendi de millette rahat ederdi... Ama etmedi, milli görüş gömleği refleksi ile hareket etti yine yanlışı bence bu Bediüzzaman Hazretlerine sözünü yanlış anlam vererek (güzel gören güzel düşünür) değil, içtimai sahadaki sözlerini özümseyerek inanarak yapsa doğru işler yapardı, mihenge vurun sözünü dikkate alsaydı mihenge vuranlara ve yüzüne doğruları söyleyenlere teşekkür ederdi düşman muamelesi yapmazdı... Doğrusu kırk yıllık kani olmuyor yani keşke değişse de demokratlaşsa ve az konuşuğ güzel söz ve müspet konuşsa...

  • Garib Doğu

    28.12.2013 00:00:00

    İki ehli iman arasındaki ihtilaf ve kavgada gösterilen tavır,dengeli ,yapıcı ve hak noktasında harakettir.İfrat ile tefritten uzak,vasat bir yol takib ediliyor.İtidalı dem hakimdir. Bu yazıda görüldüğü gibi,diğer yazarlarımızın da yazıları dengeli ve ölçülüdür.Haktan yana tavır almaktır.Birbiri ile boğuşanlar müsbet haraket edemez diyor Üstadımız.Boğuşanlar,hem kendilerine,hem memleke ve hem de dine zarar veriyorlar.Öyle şiddetli hücümlar yapılıyor ve öyle tabirler kullnılıyor ki cidden tamiri zor derin yaralar açıyoraraf da ciddi bir iç muhasebe yapıp iki tarafta.İki t ağır tabirler İki tarafın da kader cihetinde ciddi hataları var.

  • Sezai Mumcu

    28.12.2013 00:00:00

    Risale-i Nurlarin intihalen sadelestirilmesi konusu ünvani Pir-i Sultan Kadiefendi olan bir zatin buyrugundaki tilmizlerin mahsulü bile olsa Risale-i Nur Külliyati’nin müellifi ve bizim Üstadimiz Bediüzzaman Said Nursî’nin acik, secik yorum gerektirmeyen iradesine karsidir. Bu nedenle ona intisabimizdan sadelestirmeyi asla kabul edemeyiz. Bu konuda yorum gerektirmeyen, Üstad Hazretlerinin özü sözü dogru saff-i evvel talebelerinin beyanlari da ortadadir.

    Kendi hizmetlerine Tevrat’i kendi ifadeleriyle tahrif edenlerin torunlarindan cok cok büyük meblagda yardim kabul edip -parayi veren düdügü calar hesabi- söz sahibi edenler, yarin onlarin Risaleleri tahrif etmelerine de paranin hatirina kapi acip söz sahibi etmezler umariz.

    Allah’in, meleklerin ve bütün müslümanlarin laneti Kur’an’in bu asirdaki hakiki tefsiri milyonlarca insanin hergün acip okudugu Risale-i Nurlari tahrif edecek ellere - ikaz olunduklari halde- bilerek kapi acanlara olsun. Amin amin amin.

  • Hasan Çetin

    28.12.2013 00:00:00

    Yazdığınız açık, net ve anlamlı yazınızdan dolayı müteşekkirim. evvela , insanlar özellikle eğer bir ilmi vasfınız ve cemaat liderliğiniz varsa ve eğer ağzınızdan çıkan bir söz bütün müslümanları ve insanlığı ilgilendiriyorsa çok dikkatli olmak lazım.Söz bir sefer ağızdan çıktı ve hava boşluğuna yayıldı ve aklı başında olan herkes ne kastedildiğini anladı. Bunu başka şekilde tevil etmenin hiç bir anlamı yoktur.
    İkincisi , biz senelerdir Risale-i Nurları asıl orijinalliği ile okumaktayız herhangi bir sıkıntı yoktur . Asıl derin mana , Risale-i Nurun asli şekliyle okunmasındadır...

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı