"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Ayasofya’yı unutturan Fetih bezirgânları

M. Latif SALİHOĞLU
29 Mayıs 2020, Cuma
Fetih yıl dönümü vesilesiyle, bugün İstanbul’un fethinden ve bittabi Fatih Sultan Mehmed’in şânından, şöhretinden bol bol dem vurulacak yine; üstelik, gözümüz önündeki melûl ve mahzûn Ayasofya’nın ruhu azap çeker bir hâlde iken…

Ne kadar da samimiyetten, ciddiyetten uzak bir durum. Baştan aşağıya gösteriş, riyâkârlık, bezirgânlık…

Çıkıp bol bol fetihten, Fatih’ten söz edeceksin. İşin edebiyatını yapmada sınır tanımayacaksın; iş “Fethin sembolü, Fatih’in yâdigârı Ayasofya”ya gelince, tam bir sihirbazlık hüneriyle yan çizecek, ya unutturma numarası yapacak, ya da abra kadabra ile hoop başka bir numarayı yutturmaya yöneleceksin. Allah aşkına, samimiyet, ciddiyet bunun neresinde?

***

Yakın tarihte, Ayasofya’nın tekrar ibadete açılması için büyük bir imza kampanyası açılmıştı. İmza sayısının 14 milyonu aştığını hatırlıyorum. Türkiye’de bir rekordur bu.

Ayasofya meselesi bu derece bir ciddiyet ve ehemmiyetle gündeme gelirken, buna bütün bütün bigâne kalmak olmazdı. İlla ki, bir şeyler söylemek lâzımdı. Şöyle veya böyle bir cevap vermek gerekirdi.

O günlerde, merakla beklenen cevap şu oldu: “Hele bir Sultanahmet Camii’ni dolduralım da, ondan sonra duruma bakarız.”

Bu cevap ve izah tatmin etmeyip karşılık bulmadığı anlaşılınca, hemen alelacele “Büyük Çamlıca Camii Projesi” vizyona sokuldu.

Ardından, sökün edip gelen ve tabiî cevapsız kalan sorular:

• Sultanahmet Camii ne zaman dolacak? (O sözün üzerinden on yıla yakın zaman geçti.)

• Sultanahmet’i doldurmak için, şimdiye kadar ne yapıldı ve ne yapılıyor?

• Sultanahmet Camii’ni dolduramayan, doldurmak için kılını dahi kıpırdatmayanlar, Türkiye’nin en büyük mabedi olan Çamlıca Camii’ni nasıl doldurmayı tasarlıyor? Üstelik, orası meskûn bir mahal bile değil iken…

• İstanbul’da acaba hangi cami Ayasofya’nın yerini tutabilir? Ya da kaç tane cami bir Ayasofya edebilir?

• “Ayasofya’yı açamadık; ama, bakın Çamlıca’yı yaptık” diyen ve Sultanahmet Camii’ni doldurmak için de hiçbir çaba göstermeyen bir zihniyetin gündeminde, acaba Ayasofya diye bir dâvâ, bir mesele var mıdır, yok mudur, beli değil.

***

Evet, Fahr-ı Kâinat olan Resûl-i Ekrem’in (asm) tâ asırlar öncesinden haber verip müjdelemiş olduğu kutlu, mübarek bir fetihtir, İstanbul’un fethi...

29 Mayıs 1453’te gerçekleşen İstanbul’un fethini kalıcı bir sevinç ve saadete dönüştüren ise, şüphesiz  “Fethin Sembolü” olarak da kabul edilen Ayasofya’nın camiye çevrilmesidir.

İşte, 1453’ten 1930’lara kadar cami hüviyeti ile hizmet veren bu mâbed, ne yazık ki doksan senedir bir başka mâna ve mahiyete bü- rün(dürül)müş vaziyette.

Yıllarca devam eden restorasyon çalışmasından sonra 1934’te fiilen “müze”ye çevrildi. O gün bugündür, ne ilk hali olan kiliseye çevrildi, ne de fethin nişanesi olan cami hüviyetinde kaldı.

Bugün karşımızda, kendi içinde mateme bürünmüş mahzûn bir mâbed var.

Bizim açımızdan, Ayasofya’sız bir fetih, adeta ruhsuz bir ceset gibi göründüğünden, bu fetih yıl dönümünde de Ayasofya’yı başa aldık.

Meramımızı bu sûretle ifade ettikten sonra, şimdi de günün tarihine nazar gezdirelim.

***

Evet, muhtelif milletler ve devletler tarafından, önceden tam 28 defa kuşatılmış olan İstanbul, nihayet 29 Mayıs 1453’teki 29. kuşatma ile Sultan Fatih’in komutasındaki İslâm ordusu tarafından fethedildi.

Bu büyük fetih hadisesinin çeşitli safhaları, merhaleleri var. Bunların bir kısmı rahat aşılmış, bir kısmı ise son derece zor ve kritik gelişmelere sahne olmuştur.

İstanbul’un fethi için, gerekli çalışmalara aylar, hatta yıllar öncesinden başlanmış ve o tarihe kadar hiç yapılmayan, daha doğrusu insanlık tarihinin hiç şahitlik etmediği yeni bazı keşiflere, buluşlara imza atılmıştır, 1453’te...

Büyük Şahî toplarının yapılması, havan topunun kullanılması, gemilerin karadan yüzdürülmesi, Haliç üzerinde dubalarla köprü inşa edilmesi, Boğazkesen’in (Rumelihisarı) sür’atle inşâ edilmesi, yürüyen yüksek kulelerin yapılması gibi harikulâde gelişmeler, hep bu fetih hadisesi esnasında meydân-ı zuhûra çıktı.

***

Son olarak, dünya tarihinin bu ender hadisesini mısralarla anlatmaya çalışan Fazıl Hüsnü Dağlarca’nın “Fetih Destanı” isimli eserinden kısacık bir iktibas yapalım:

Bir sabah fermân ile uyandık İstanbul kıyılarında,

Bir sabah duyuldu, Sultan Mehmed:

“Gemilerim karadan yüzdürülsün!”

Dağlar-taşlar inledi: “Emret!”

Kızaklarla yarıldı yer, ufuklarca…

İlk defa, bu koca dünyada ilk defa;

Bir şey âşikâr oluyordu bütün milletlere ibret!

Okunma Sayısı: 4037
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı