Mevcut iktidar partisinin yönetim kadrosu hakkında yer yer “Neo-Osmanlı” yakıştırmaları yapılıyor.
Tümüyle haksız ve yanlış bir benzetme, bir yakıştırma değildir bu.
Zira, fikriyatta ve itikatta Osmanlı’ya ciddî mânâda bir bağlılığın var olduğuna dair pekçok delil gösterilebilir. Hatta, bunun aksine bir durumdan söz edilemez bile denilebilir.
Ne var ki, itikatta Osmanlı olan mevcut iktidar partisi kadrosunun amelde de öyle olduğunu söylemek neredeyse imkânsız.
Zira, amelde (uygulamada, pratikte) daha çok İttihatçılara, hatta İttihatçıların bakiyesi olan tek parti döneminin Kemalistlerine benzemekte: Dahilde baskıcı politikalara tevessül edilmesi, hariçte ise savaş tamtamlarına teşne olunması, bu halin bâriz bir göstergesidir.
* * *
Evet, dahilde kullanılan baskıcı politikalar aynen İttihatçıların yaptığına benziyor:
1) Muhalif fikirlere hayat hakkı tanımamak; her türlü vasıta ile susturmaya çalışmak. İhanetle suçlamak, hakaret ve aşağılamada sınır tanımamak.
2) İktidara alternatif olma potansiyeline sahip olan siyasî misyonu (Ahrar-Demokrat) ademe mahkûm etmek. Dirilmesi ihtimaline karşılık, akıl almaz metotlarla engelleyici tedbirler almak.
* * *
Kezâ, harice karşı yürütülen politikalar da, amelde yine İttihatçıların harp mâcerası ve bilhassa “Büyük Turan” hayalini andırıyor.
O zamanki Büyük Turan’ın şimdiki karşılığı Büyük Osmanlı, yahut Büyük Ortadoğu Projesi...
İşte, meseleye bu açıdan, amelîyönünden bakıldığında, karşımızda Neo-Osmanlıcılıktan çok, Neo-İttihatçılık tablosu canlanıveriyor.
NOT: Anlama özürlü olanların, burada bilhassa tasrih etmeye çalıştığımız “amel ve itikad” arasındaki ayrım farkını derk etmelerini beklemiyoruz. Böyleleri, bize yine salya-sümük saldırmaya devam edecek. Onlar yazdıklarımızı anlamasa da, biz onları anlıyor ve ona göre de tedbirli, ihtiyatlı davranıyoruz.
İhale usûlü çok değişti
Diğer bazı bakanlıklarda olduğu gibi, Gençlik ve Spor Bakanlığına bağlı Kredi ve Yurtlar Kurumundaki işletmelere dair ihale usûlü de büyük çapta değişti, değiştirildi.
Bu işletmelerin çoğu, bilhassa bu sene el değiştirdi.
Daha evvelden yapılan puanlama sistemi farklıydı. İşletme hakkı, daha çok lâyık ve ehliyetli olana verilirdi.
Bu sene ise—bizim tesbitlerimize göre—atanmış olan müdürlerin inisiyatifine ve yine onların puanlama tercihine göre ihale edilmiş görünüyor.
Son yıllarda, hükümetin en çok değişikliğe uğrayan icraatinin başında, ne yazık ki ihale usûlü geliyor. Bizim anlattığımız da bunlardan sadece biri.
@salihoglulatif’ten
Gıybet iki türlüdür:
Biri kalben yapılanı;
Diğeri ise, lisânen
yapılan gıybettir.
Biri gizli, diğeri alenidir.
Ne var ki, ikisi de muzır ve merduttur.
DİKKAT Evet, nasip meselesi; ama, sen itici olma
Şüphesiz, herşey kader-i İlâhinin takdirindedir.
Kaderde ne varsa, o olur.
Dolayısıyla, nasipten öteye bir şey olmaz.
Kadere rıza ve teslimiyet, böyle inanmayı, böyle düşünmeyi iktiza eder.
Fakat, bu durum insanları mesuliyetten kurtarmaz.
Çünkü, insana da irade-i cüz’iye verilmiş.
Bu irade-i cüz’iyenin sarfından sonra, Cenâb-ı Hakk’ın irade-i külliyesi devreye giriyor.
Burada çok ince bir sır, bir çizgi var: Yapan-yaptıran Cenâb-ı Hak; sorumlu olan ise kulun kendisi.
Kul, bu noktada mesuliyetini düşünerek, o cüz’i iradesiyle yanlış yapmayacak; başkasını da yanlışa sevk etmeyecek.
Yani, bir başkasını yanlışa itmeyecek, ittirmeyecek.
Yani, itici olmayacak, itmeye sebebiyet vermeyecek.
Zira, hikmetli sebepler dünyasında yaşıyoruz.
O halde, çok dikkatli ve itidalli davranmak icap ediyor. Tâ ki, bazı bî çareler, bizim yüzümüzden yanlış yola, dalâlete girmesin, girmeye kendini mecbur görmesin.
Bu itici davranış sahiplerini ikaz eden Üstad Bediüzzaman, şahit olmuş olduğu bazı acı vak’alar sebebiyle onlara şöyle sesleniyor: “Ey bî-insaflar! Gördünüz, nasıl bazı bîçarelerin dalâletine sebep oluyorsunuz.” (Age, s. 82)
Netice itibariyle, her şey bir nasip meselesidir.
Evet öyle; ama, biz yine de itici davranmayalım, başkasının dalâletine sebep olmayalım.