Bediüzzaman Said Nursi hazretleri bundan yüz sene önce “Maîşet için tarik-ı tabiî ve meşru ve zîhayat, san’attır, ziraattir, ticarettir. Gayr-ı tabiî ise, memuriyet ve her nev’iyle imarettir. Bence imâreti, ne nâm ile olursa olsun, medâr-ı maişet edenler bir nev’i cerrar ve aceze ve seeledir; fakat hilebaz kısmında... Bence memuriyete veya imarete giren, yalnız hamiyet ve hizmet için girmelidir. Yoksa, yalnız maişet ve menfaat için girse, bir nev’i çingenelik eder. İşte, memuriyet filcümle ve askerlik bilcümle bizde olduğu için, servetimizi israf eline verip neslimizi etrafa saçıp zâyi ettik” (ESDE, Münazarat, 253.) diyor geri kalmamızın sebebi sayıyordu.
Bugün de değişen bir şey yok.
Bediüzzaman’ın “Malikiyet ve Serbestiyet” dönemi dediği dönemde malikiyetin gereği olan hürriyet içinde “Ticaret” öne çıkacak ve zenginlik kaynaklarının en önemlisi olan ticaret ile ülkemiz zengin ve müreffeh bir hale gelecektir. Bunun için “Devletçilik” ilkesinden vazgeçilmesi gerekir. Devletin her şeye müdahil olduğu, ziraat, sanat ve ticareti yaptığı, parayı kontrol edip dağıttığı bir ülkede halk devletle yarışamadığı için zengin olmaz, o ülke fakir kalır. Bunun için üretim, tüketim ve ticaret halkın elinde olması gerekir. Devletin görevi “emniyeti ve adaleti” sağlamaktır.
Adam Smith “Bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler. Sınırlardan ticaret malları geçmezse askerler geçer” demiştir. Üreten, ham maddeyi mamul hale getiren, çalışan ve ihtiyacına göre tüketen insanlardır. O zaman bunu insanlara, halka bırakmak gerekir. Devlet halkı korur ve bunun için vergi alır. Bunu da yine halkın faydasına kullanırsa o ülke bayındır olur.
Peygamberimiz (asm) aynı zamanda “Tüccar” idi. Mekke de bir ticaret merkezi idi. Hac mevsimi ticaretin yapılmasını sağlayan “Panayırların” kurulduğu bir mevsim idi. Peygamberimizin (asm) ticaret için Yemen’e ve Şam’a yaptığı yolculukları vardır ve büyük kazanç sağlamıştır. Bu şekilde 25 yaşından 40 yaşına kadar ticaretle meşgul olmuştur. Bu durum ümmetinin “Ticaret” ile zenginleşeceği ve “Tüccarlar” eliyle İslam’ın yayılacağı mesajını bize vermektedir. Nitekim öyle olmuş, İslam tüccarlar eliyle de yayılmış, alimlerle öğretilmiş ve korunmuştur.
Kur’an-ı Kerim’de ticareti teşvik eden ayetler vardır. Peygamberimiz (asm) de “Dürüst tüccar ahirette peygamberler ile beraber olacaktır.” (Ebu Davud, İcare, 15) buyurarak ticareti teşvik eder. Kur’an-ı Kerim, ticaretin dürüstlük üzerine yapılması ve helal olması için faizin yasaklanmasını, zekatın verilmesini emreder. Ölçü ve tartıyı doğru tutmayı, adaletten ve hukuktan şaşmamayı emreder.
İnsan hayatı “Ziraat, Sanat ve Ticaret” üzerine kurgulanmıştır. Geçim vasıtaları insanların ihtiyaçların karşılayan ve üretimi sağlayan ziraat ve sanatla, malların paylaşımı ve dolaşımını sağlayan ve ticarettir. Ticaretin hürriyet ve hukukun temeliyle de ilgili olduğu söylenebilir. Serbest piyasa Allah’ın “Rezzak” ismi ve “Rızık Kanunu” ile görünmez şekilde insan hayatını tanzim eder. İnsanların ve özellikle devletin baskıcı ve zorlayıcı müdahaleleri olmazsa ihtiyaca göre “Rızık Kanunu” ile mükemmel bir iktisadi hayat ve kalkınma sağlanır. Buna en güzel şahit insan dışındaki canlı varlıkların mükemmel şekilde rızıklanmaları ve hayatlarını devam ettirmelerdir. Nitekim yüce Allah “Her şeyi sizin istifadeniz için yarattım ve sizin emrinize verdim” (Bakara, 2:29.) buyurur. İnsanları Allah’ın nimetlerinden mahrum eden zalim ve fasık güçlülerdir. Allah fıskı ve zulmü yasaklamış olduğu halde insanları Allah’ın nimetlerinden istifade etmeye engel oldukları için zulme ve fıska sapmakta, bu sebeple Allah’ın öfkesini ve azabını hak etmektedirler.
Türkiye Asya, Avrupa ve Afrika arasına bir köprüdür. Eskiden “İpek Yolu” Anadolu’dan geçiyordu ve “İpek Yolunun” geçtiği yerler bayındır hale geliyordu. Ne zaman bu yol kapatıldı, bu ülkeler, askerler tarafından yakılıp yıkıldı ve fakirleşti.