"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

En büyük musibet

M. Ali KAYA
23 Haziran 2024, Pazar
Allah müminlerin günahlarına kefaret olması, kabiliyetlerini geliştirmesi ve derecelerini artırması için musibetlerle ve sıkıntılarla imtihan eder.

İmtihan, mihnetten türeyen bir kelimedir, bu sebeple aklı kullanma, ilim öğrenme, çalışma, sabretme sayesinde kabiliyetleri gelişir, dereceleri yükselir. İmtihanın sırrı ve amacı budur.

Musibetler de dini ve dünyevî olmak üzere iki nevidir. Bediüzzaman Said Nursi hazretleri “En büyük musibet dine gelen musibettir” (Bediüzzaman, Lem’alar, s. 13.) demektedir.

Dalaletin ilim ve fenden geldiği, felsefî cereyanların yayılması ile iman konusunda şüphelerin arttığı, aklın şaştığı bir dönemde en büyük musibet imanı kaybetme musibetidir. Doğru ile yalanın birbirine karıştığı, dini yaşamanın elde kor tutmak kadar yakıcı olduğu, sünnet-i seniyyeye tabi olanların kınandığı, faiz ve haksız kazanç ile helal kazancın azaldığı bir zamanda yaşıyoruz. Böyle bir zamanda Nur Talebeleri Zübeyir Gündüzalp gibi “Teessür ve ızdırap karşısında kalpten bir parça kopsaydı ‘Bir genç dinsiz olmuş!’ haberi karşısında o kalbin atom zerratı adedince paramparça olması gerekirdi” demelidir. (Şualar, s.464.)

Dünyaya ait meselelerde, mala ve cana gelen musibetlerde sabır ve tevekkül ile rıza ve teslimiyetle mükellef olan Müslümanların dini musibetler karşısında durumu farklıdır. Dine gelen musibete karşı sabır ve tevekkülle değil, rıza ve teslimiyetle mukabele etmesi musibeti daha da artırır ve Müslümanları daha büyük günahlara sokar, Allah’ın öfkesini çekmesine sebep olur. Burada Müslümanların yapması gereken “Emr-i Maruf ve Nehy-i Anil-Münker” görevidir. 

Dini musibetlerin farklı ve önemli bir yönü de fark edilmez olması, iyi niyetle ve dine hizmet ve ibadet şeklinde gelmesidir. Buna İslam âlimleri “Bid’at ve Dalalet” adını vermişler ve bunun şerrinden Allah’a sığınmışlardır. Bu konuda ölçümüz Peygamberimizin (asm) sünneti ve asrın imamının gösterdiği istikamete göre tavır belirlemektir. Bediüzzaman Said Nursi hazretleri bu konuda çok büyük tahşidatlar yapmaktadır. “Yol iki görünüyor. Cadde-i Kübrâ-yı Kur’âniye olan şu mesleğimizden şimdi ayrılanlar, bize düşman olan dinsizlik kuvvetine bilmeyerek yardım etmek ihtimali var” (Lem’alar, İhlâs Risalesi, s.272.) buyurur. “Yol iki görünüyor” ifadesi ile dine hizmet ve manevi musibetten kurtulmanın başka yolu olmadığını ifade ediyor.

“Ahir zamanda dinsizliğin iki cereyanı kuvvet bulacak” derken de Bediüzzaman aynı şeyleri ifade ediyor. Dinsizlik namıma elbette Müslümanlar hiçbir cereyana alet olmazlar; ancak nifak cereyanı, münafıklık bir dinsizlik cereyanı olduğu halde müminler bu cereyana bilmeyerek destek olabileceğini ifade ediyor. Nitekim Peygamberimiz (asm) “Ahir zamanda, şiddetli ve dehşetli bir belâ gelecek. Herkese isâbet edecek. Ondan kurtulan olmaz. Ancak Allah’ın dinini bilen ve ona göre lisânıyla ve kalbiyle mücâhede eden bir adam kurtulacak” buyurur.

Bediüzzaman “Ehâdis-i şerifede gelmiş ki: ‘Âhirzamanın Süfyan ve Deccal gibi nifak ve zındıka başına geçecek eşhâs-ı müdhişe-i muzırraları, İslâm’ın ve beşerin hırs ve şikakından istifade ederek, az bir kuvvetle nev-i beşeri hercümerc eder ve koca âlem-i İslâmı esaret altına alır.’ (Mektubat, 22. Mektup) şeklinde açıklar.

Yine “Âhirzamanda, dinsizliğin iki cereyanı kuvvet bulacak: Birisi: Nifak perdesi altında risalet-i Ahmediyeyi (a.s.m.) inkâr edecek, Süfyan namında müthiş bir şahıs, ehl-i nifakın başına geçecek, şeriat-ı İslâmiyenin tahribine çalışacaktır. Ona karşı, Âl-i Beyt-i Nebevînin silsile-i nuranîsine bağlanan ehl-i velâyet ve ehl-i kemâlin başına geçecek, Âl-i Beytten Muhammed Mehdî isminde bir zât-ı nuranî, o Süfyanınşahs-ı mânevîsi olan cereyan-ı münafıkaneyi öldürüp dağıtacaktır. İkinci cereyan ise: Tabiiyyun, maddiyyun felsefesinden tevellüt eden bir cereyan-ı nemrudâne, gittikçe âhirzamanda felsefe-i maddiye vasıtasıyla intişar ederek kuvvet bulup, Ulûhiyeti inkâr edecek bir dereceye gelir” (Mektubat, 15. Mektup, s.70.) buyurarak bizi ikaz eder ve “Siyaset ve diplomatlık dinsizlik cereyanını durduramaz. Onu durduracak ancak hakaık-ı imaniyedir” (Emirdağ Lahikası, s.180.) buyurur.

Öyle ise Müslümanların “İman Cereyanının” yanında yani Risale-i Nurun etrafında birleşmesi lazım geldiğini bize ders verir.

Peygamberimiz (asm) “İnsanların fesada gittiği bir zamanda benim sünnetimi ihya eden, yaşatanlar yüz şehidin sevabını alırlar” (Tirmizi, Fiten, 13.) buyurmuştur. Yüz şehidin sevabını kazandıracak bir sünnetin insanların imanlarını kurtarmak, gençleri dalaletten ve inançsızlıktan korumak şeklinde Peygamberimizin ve sahabelerin “İman Davasını” ihya etmektir. 

Peygamberimiz (asm) sahabelerine “Bir insan senin vasıtanla iman ederse bu senin için sahralar dolusu kırmızı develere sahip olmaktan daha hayırlıdır.” (Sahihi Buhari, 3:57) buyurmuş ve sahabeleri iman hizmetine, insanların imanlarını kurtarmak için mücadele ve cihad etmeye teşvik etmiştir.

İşte yüz şehit sevabı kazandıracak olan sünnet budur ve bu amaçla yaşayıp, bu mücadele ile vefat edenlerin durumu budur. Bu hususta ilmi olan ilmiyle, malı olan da malıyla bu hizmetlere destek olmalıdır.

Okunma Sayısı: 1038
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Mustafa Yalçın

    23.6.2024 10:16:42

    Allah razı olsun.

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı