Vay Alaçam Vay... Memleket; içinde yaşanılır iken değil, ondan uzaklaşınca değeri anlaşılan bir yerdir.
Gurbet ise doğduğun ve büyüdüğün, her bir metre karesinde sayısız anıların olduğu, öldüğünde seni götürecekleri yer dışında kalan yerlerdir.
İnsan saraylarda da yaşasa daima gözü memleketinde oluyor. Çünkü memleket benim. Bir sahiplenme var, aidiyet var. Derya kuşunu altın kafese koymuşlar yine memleketim demiş.
Değerli dostlar, memleket anne baba, eş dost ve çocukluk arkadaşlarıyla anlam ve mana kazanırmış, onu öğrendim. Bu kişiler olmayınca mekânlar aynı ama hani şarkı vardır, sözleri güzel ama güfte ve beste uyumu olmayınca duygu vermez. Ama her ikisi uyumlu olursa o zaman çevirir çevirir kaseti yine dinlersin usanmadan, bıkmadan.
Memleketimde bir kaç gün geçirmek için geldim. İnanın anne ve babamdan sonra, yedi sekiz yıl sonra ancak cesaret bulup geldim. Çünkü o benim hayatımın ve kişiliğimin şekillendiği sokağı göremiyorum. Beni fazlasıyla hislendiriyordu. İçin için ağlarken o memleketimde yaşayan kişiler, âliminden meczubuna kadar her bir muhterem, saygı değer, efendi, mübarek insanlar gözümün önüne geliyordu. Esnafından, ticaret erbabına, çiftçisinden, işçisine herkesi tanırdım. Alış veriş bahane muhabbet şahaneydi.
Şimdi müşahade ettim ki, memleketimde yabancılar çok. Bir çay ocağına oturdum epey bir süre gözlemledim. Önümden geçen her on kişiden ikisi tanıdık. Yani memleketim yabancılaşmış, el olmuş.
Çiftçilere soruyorum, işçi bulamıyoruz diyorlar. Kahvelere, caddelere bakıyorum insan seli. Bu tezata mana veremiyorum. Gençlerle konuşuyorum. Kimse yorulmak istemiyor. Masa başı iş, dolgun ücret hatta müdürlük istiyor.
İşte seksenlerden itibaren başlayan ve bugün ziyadesiyle çoğalan ahlâk ve sosyal değerlerden yoksun geçmişimizi ve geleceğimizi çalan dizilerin ülkemizi getirdiği nokta.
Kısa sözün özü, Ali Kızıltuğ’un şiiri ile bitiriyorum:
Asr-ı gurbet harap etmiş köyümü
Bülbül gitmiş baykuş konmuş gel hele..
Ben ağayım ben paşayım diyenler
Kapıları kitlemişler gel hele..
Bir ev burda bir ev karşıda kalmış
Hele sorun bizim komşular n’olmuş
Kırk senelik ağaç kurumuş kalmış
Bizim köye benzemiyor gel hele..
Birisine sordum bura neresi
Issız kalmış dertli çağlar deresi
Dedi kardeş işte Mursal burası
Koçyiğitler küstü gitti gel hele..
Gel çoban gel ki dertleşek beri
Dağlarda meleşen kuzular hani
Tanıdın mı ben Ali’yim Ali
Hangi Ali’sin tanımıyım gel hele..
Saz elimde şu elleri gezerdim
Dertli idim bazı destan yazardım
Sen Ali’ysen niye saçın ağarttın
Kızıltuğ’a benzemiyor gel hele