16 Eylül 2014, Salı
Düşünün! Bir türlü üstesinden gelemediğiniz az veya çok maddi ve/veya manevi rahatsızlıklarınız var.
Uzun süredir sizi meşgul eden ve yaşam kalitenizi düşüren sorunlar bunlar. Bu sorunlarınızla baş edebilmek için belki doktora, belki bir büyüğünüze veya kendinizce en uygun olan yere müracaat ettiniz. Ancak verilen nasihatler, verilen ilaçlar sizi pek de rahatlatmadı. Ve bir gün yorgun argın her zamanki gibi evinize geldiniz ve yemek hazırlanana kadar televizyonun karşısına geçtiniz. Ve her zamanki gibi kanallar arasında geçiş yaparken, büyük puntolarla bir yazı dikkatinizi çekti. Ekrandaki bu yazıyı okuyan spiker heyecanlı ve bir o kadar da okuduğu haberi izleyicilere aktarmaktan çok mutlu. Spiker: “Sayın seyirciler müjde!” diye başlıyor konuşmasına ve devam ediyor: “Bilim adamları yoğun uğraşlar ve araştırmalar sonucu depresyonun, anksiyetenin, panik atağın, post travmatik stres sendromunun ve buna benzer insanın psikolojisini bozan daha birçok hastalığın tedavisinde inanılmaz bir yöntem buldu. Bu yöntem hem ücretsiz, hem yan etkisi yok, hem uygulaması kolay, hem uygulamak için bir hekime ihtiyaç hissettirmiyor, hem yer ve zamandan bağımsız, hem…”
İtiraf edin! Böyle bir anonsu duysaydınız eğer, elinizde ne iş olsa bırakır ve hemen tüm sorunlarınıza iyi gelebilecek bu yeni tedavi yöntemini öğrenmek için ne yapılması gerekiyorsa onu yapardınız.
Oysa bilim adamlarının yeniden böyle bir araştırma yapmalarına gerek yok. Çünkü asırlar öncesinden rehberimiz, önderimiz olan sevgili Peygamberimiz (asm) bizlere maddi ve manevi tüm sıkıntılarımıza iyi gelebilecek olan terapi yöntemini öğretmiş; halis bir kalple yapılan “Dua”…
Günümüzde yapılan bütün çalışmalar nevrotik hastalıkların (Depresyon, anksiyete, panik atak vs.) temelinde kişinin kendini yalnız-çaresiz hissetmesi ve tabiri caizse; tünelin sonunda bir ışık görmemesinden kaynaklandığını teyit ediyor.
Kabul olunacağı hissi ve gönülden dua eden biri ise biliyor ki kendisini dinleyen ve tüm bu sıkıntılarını çözebilecek hakiki bir mercii var. Risale-i Nurlar’ın farklı yerlerinde bu durum çok nezih bir şekilde izah ediliyor. Örneğin; Mektubat adlı eserin 24. Mektubunun 4. Nüktesinde: “Duanın en güzel, en latif, en leziz, en hazır meyvesi, neticesi şudur ki: ‘Dua eden adam bilir ki, birisi var ki onun sesini dinler, derdine derman yetiştirir, ona merhamet eder. Onun kudret eli her şeye yetişir. Bu büyük dünya hanında o yalnız değil; bir Kerim Zat var, ona bakar, ünsiyet verir. Hem onun hadsiz ihtiyacatını yerine getirebilir ve onun hadsiz düşmanlarını def edebilir bir Zatın huzurunda kendini tasavvur ederek bir ferah, bir inşirah duyup, dünya kadar ağır bir yükü üzerinden atıp ‘Âlemlerin Rabbi olan Allah’a hamd olsun.’ (Fatiha Suresi:2) der.” Ve yine aynı mektubun 5. Nüktesinde: “Dua ubudiyetin ruhudur ve halis bir imanın neticesidir. Çünkü dua eden adam duasıyla gösteriyor ki: Bütün kâinata hükmeden biri var ki, en küçük işlerime ıttılaı (bilgi sahibi olma) var ve bilir. En uzun maksutlarımı yapabilir. Benim her halimi görür, sesimi işitir. Öyleyse, bütün mevcudatın bütün seslerini işitiyor ki, benim sesimi de işitiyor. Bütün o şeyleri O yapıyor ki, en küçük işlerimi de Ondan bekliyorum, Ondan istiyorum.”
Dua aynı zamanda ümitsizler için bir ümit çığlığıdır. Yapılan birçok çalışma bunu teyit eder niteliktedir.
İngiliz fizik profesörü Russel Stannard tarafından yürütülen bir araştırmada, duanın gücünü ölçmek amacıyla kalp ameliyatı geçirecek 600 hasta 3 ayrı gruba ayrılır. Bu araştırma 3 ayrı hastanede yapılır. Gruplardan ikisine “kendilerine dua edileceği” söylenir. Üçüncü gruba ise kendileri için mutlaka dua edileceği söylenir.
Araştırmanın ikinci aşamasında ise kendilerine dua edileceği söylenen iki gruptan birine dua edilir, diğerine ise dua edilmez. Üçüncü gruba ise dua edilir. Kendilerine dua edilen gruplar çok daha çabuk iyileşir. Duanın hastalar üzerindeki psikosomatik tesirini ölçmek için yapılan bu araştırma duanın gücünü bir kez daha ortaya koyar. Prof. Stannard, bu araştırmadan daha önce de 10 kişi üzerinde pilot bir araştırma yapmış ve dua eden ve kendisi için dua edildiğini bilen hastaların daha çabuk iyileştiği ortaya koymuştur.
Mevlana Hazretleri, Mesnevi’sinde duanın hayatımızdaki yerin açıklarken şöyle der: “Ne zaman gökyüzüne bir nefes, bir dua gönderdin de, ardınca ona benzer bir iyilik gelmedi? Dikkat etsen, her an uyanık olsan, yaptığın işin cevabını görürsün…”
Duanın ne kadar etkili bir tedavi yöntemi olduğunu sevgili Peygamberimiz şu muazzam Hadisi Şerifi ile bizlere yüz yıllar öncesinden bildirmiştir. “Dua başa gelmiş ve gelecek her şeye faydalıdır.”
Yirmi birinci yüzyılda teknolojinin bu kadar ilerlediği bir çağda bırakın geçmiş ve gelecekteki yaşanılanları olumlu yönde düzeltmeyi, şu an ki sorunlarımızın çoğuna teknoloji-bilim hala bir çözüm üretememektedir. Oysa dua, “Başa gelmiş ve gelecek olan her şeye” ama her şeye “faydalıdır.”
Tabi duanın kabulünün şartları olduğunu hatırlatmakta yarar var. Bunu kısa bir nükte ile izah edeyim: Bir papaz ve hahamın boks dövüşü izlemek gibi hobileri varmış. Bir gün buluşup çok önemli bir boks maçına gitmişler. Dövüşecek boksörlerden biri Hıristiyan, rakibiyse Yahudi’ymiş. Boksörler ringe çıkıp selamlaştıktan sonra dövüş pozisyonu almışlar. Gonk sesinden sonra Hıristiyan boksör inancı icabı haç işareti yapmış. Haham merakla sormuş: “Bu haç işaretini yapmak ne işe yarar?” Papaz gülümseyerek cevap vermiş: “Eğer antrenmanlarını düzenli bir şekilde yapmamış ve dövüşe iyi hazırlanmamışsa, hiçbir işe yaramaz!”
Eğer istek ve hayalleriniz için hiçbir gayret sarf etmeden, sadece duaya dayanarak umut ederseniz büyük ihtimalle hayal kırıklığına uğrarsınız. Unutmamalıyız ki, kavli (sözlü) duanın kabul edilmesinin en önemli şartı, fiili duayı en iyi şekilde yapmaktır.
Okunma Sayısı: 19267
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.