Üstad Bediüzzaman Birinci İhlas Lem’asında müsbet hareket için şu tarifi yapıyor:
“Kendi mesleğinin muhabbetiyle hareket etmek. Başka mesleklerin adaveti (düşmanlığı) ve başkalarının tenkîsi (eksiltip küçültmesi), onun fikrine ve ilmine müdahale etmesin, onlarla meşgul olmasın.”
Devamında, “Belki (bilakis) daire-i İslamiyet içinde, hangi meşrebde olursa olsun, medar-ı muhabbet ve uhuvvet ve ittifak (sevgi, kardeşlik ve birlik vesilesi) olacak çok rabıta-i vahdet (birlik bağı) bulunduğunu düşünüp ittifak ederek...” diye devam ediyor.
Bu süreçte çok tahrip edilen cemaatler arası ilişkilerin tamiri için de son derece önemli ve hayatî prensipler bunlar.
Şu prensip de Uhuvvet Risalesi’nden:
“Senin üzerine haktır ki, her söylediğin hak olsun, fakat her hakkı söylemeye senin hakkın yoktur. Her dediğin doğru olmalı, fakat her doğruyu demek doğru değildir.”
Bu manayı tamamlar nitelikteki “mukteza-yı hale ve ilcaat-ı zamana muvafık hareket” prensibiyle birlikte yol haritamızı tayin eden bu ölçüye göre, hakkı ve doğruyu söylerken hal, ortam ve zamanlamayı da iyi tesbit etmek gerekiyor. Aksi halde yine Üstadın ifadesiyle “damara dokundurur, aksülamel yapar...”
Vaktiyle bir cemaat önderi aleyhindeki bir yazının gazetemizde yayınlanmasına müsaade etmeyen Kutlular Ağabeyin, gerekçesini izah sadedinde yaptığı açıklamayla konuyu tamamlayalım:
“Bizim bir prensibimiz vardır, biz cemaatlerin aleyhinde yazmayız, yazdırmayız da. Ehl-i tarikin aleyhinde de yazmayız. İslamî cemaatlere dokunmayız. Üstadımız dokundurmamış. Yazar olarak ‘Ben istediğim gibi yazarım’ diyemezsin.”
Ardından, hakkındaki eleştiri yazısını koydurmadığı cemaat için “Evet, ben onlara karşıyım, zarar da görmüşüm. Ama prensiplerim herşeyin üstündedir. Üstadımın ölçüsü herşeyin üstündedir” diyen Kutlular Ağabey şöyle devam ediyor:
“Biz böyle davranmasaydık bu istikametimizi koruyamazdık. Ayrılanların hepsi bir tarafa gitmiş, savrulmuş. Risale okumak ayrı, Üstadın mesleğini istikametle korumak ayrı bir hadise. Yoksa biz şimdiye kadar çok âbâd olurduk. Her gelen siyasetçinin, hükümetin arabasına binseydik, davulunu çalsaydık köşeyi dönmüştük...”