-Demokrat Başbakan - İslâm Yaşar’ın Kaleminden... -22-
Menderes, “Dinsiz bir cemiyetin, bir milletin pâyidar olabileceğine inanmıyoruz. Bugünkü seviye ile asil milletimize taassup isnadı reva görülemez. Milletimiz dinine sımsıkı bağlı olduğu kadar, umumiyetle dini en temiz duygularla benimsemektedir. İslâmlık milletimizin vicdanında en musaffâ seviyesini bulmuştur” dedi.
Ardından Amerikalıların, Türk ekonomisinin gidişatını kontrol altında tutup büyüme hızını tayin etmek mukabilinde verdikleri hibe yardımları düzenleyen Barker Raporu’nu reddetti ve maliyenin kırk milyon dolarlık dar bir çerçevede kalmaya zorlanmasına fırsat vermedi.
Bilhassa Cumhurbaşkanı Celal Bayar’ın Amerika’ya yaptığı seyahat sırasında fazla itibar görmemesi, Dünya Bankası’nın, Demirköprü Barajı’nın yapımı için istediği krediyi vermemesi üzerine bankanın Ankara şubesini kapattı, temsilcisini de geri gönderdi.
Adnan Menderes’in Amerika’ya yaptığı seyahatte, kendisine eski anlayışla muamele edileceğini anladığı anda başkanla görüşmeden Amerika’dan ayrılmak istedi. Onun sergilediği kararlı tavır karşısında Amerika, Türkiye ile ilişkilerini yeniden ele aldı.
İÇ POLİTİKA HAMLELERİ
Adnan Menderes, başarılı dış politika faaliyetlerini aynı ölçüde başarılı ve istikrarlı iç politika hamleleri ile devam ettirdi. Sovyet sistemi tarzında eğitim yapan Köy Enstitülerini kapattı. Arapça ezan, radyoda Kur’ân, türbeleri ziyarete, kapalı camileri tamir edip ibadete açma gibi mânevî hizmetlerin yanı sıra, ülkeyi imar etme, memleketi kalkındırma, millî geliri arttırarak vatandaşların refah seviyesini yükseltme hamlelerine de girişti. Batman’da açılan petrol kuyuları, o kuyulardan çıkarılan ham petrolü işleyecek rafineri, Sarıyar, Demirköprü barajları, oralardan üretilen elektrik enerjisi, çimento fabrikaları, çelik fabrikaları ve benzeri yatırımlar sayesinde yüzde üç, üç buçuk olarak tahmin edilen Türkiye’nin büyüme hızı, yüzde dokuz olarak gerçekleşti.
İNÖNÜ’NÜN İHTİLÂLCİLERLE TEMASLARI
Devletin işleyişine hakim olan müesseselere mensup elemanların tamamına yakınının harekete geçmek için kendisinden emir beklediğini bilen İsmet İnönü, bir yandan sivil ve askerî ihtilâlcilerle irtibatını sıklaştırırken, diğer yandan Demokrat Parti’nin tabanını, o partiden soğutmanın yollarını aradı. Demokrat Parti iktidarda olmasına rağmen, Halk Partisi’nin devletin işleyişi üzerindeki iktidar gücü ile Nur Talebelerine yaptığı eziyetler, Risale-i Nurlar’da “Bu muameleler Halk Partisi hesabına yapılmakta devam eden keyfî işlerdir. Halk Partililerin, ‘Saltanat Demokratlarda ise, hüküm ve icraat ve iktidar bizdedir’ diye olan iddia ve vehimlerinin bir numunesidir” (Emirdağ Lâhikası s: 524) ifadeleri ile yer almıştı.
Bu memlekette zulüm senin iktidardan düşmenle bitmiştir
Meclisteki müzakerelerden birinde İnönü’nün Menderes’e ‘Bu memlekette zulüm vardır’ diye bağırması üzerine onun ‘Bu memlekette zulüm senin iktidardan düşmenle bitmiştir’ (Armağan s: 67) dediği gibi İnönü’nün en iyi bildiği şey kendi vatandaşına, hassaten Said Nursî’ye ve Nur Talebelerine zulmetmekti.
İsmet İnönü’ye M. Kemal’den tevarüs etmişti bu menhus hissiyât. Onun ölümünden sonra, M. Kemal’in yapamadığını yapma, hevesine kapılmış, Nur Hareketini bitirmek maksadıyla Said Nursî’ye ve talebelerine akla, hayale gelmedik eza, cefa çektirmiş, bu maksatla bütün emniyet güçlerini kullanmışsa da başarılı olamamıştı.
Büyük ümitlerle girdiği 14 Mayıs 1950 seçimlerinde Nurcular yüzünden ağır bir hezimete uğradığı kanaatindeydi. Said Nursî’nin Adnan Menderes’i alenen desteklediğini, Demokrat Parti’yi Nurcuların öncülüğündeki dindar millet ekseriyetinin iktidara getirdiğini bildiği için de Nurcuları baş düşmanı olarak görmüştü.
ÜSTADIN SARIĞINI ÇIKARMAK İSTEDİLER
Demokrat Parti zamanında Said Nursî hakkında ilk dâvâ, 1952 yılında İstanbul’da Gençlik Rehberi adlı kitabının bazı üniversiteli gençler tarafından bastırılması üzerine açıldı. O yılın Ocak ayında Eskişehir’den İstanbul’a gelen Bediüzzaman, celseler hâlinde mahkemeye girdi. Avukatları Seniyüddin Başak, Mihri Helâv, A. Şeref Laç’la birlikte o da müdafaasını yaptı. 5 Mart 1952’deki son celsede mahkeme heyeti beraat kararı verdi.
Gençlik Rehberi mahkemesinden sonra Emirdağ’a dönen Said Nursî, bir Ramazan günü kırlara çıktığında yanına gelen jandarma başçavuşu ve askerleri tarafından başındaki sarığı çıkarıp şapka giymeye zorlanınca, Adalet ve İçişleri bakanlıklarına şikâyet dilekçesi yazdı.
MALATYA HADİSESİ
Ankara’daki talebesi Mustafa Sungur, bu yazının suretini Samsun’daki Büyük Cihad gazetesine gönderdi. Gazete de yazıyı yayınladı. 1952 yılı başlarında yurt gezisine çıkan Menderes Malatya’da iken, yanın- daki gazetecilerden Vatan gazetesi başyazarı A. Emin Yalman, Hüseyin Üzmez adlı bir lise talebesi tarafından tabanca ile vuruldu.
Din adına, lâikliğe ve lâiklere karşı yapıldığı iddia edilen bu hadise üzerine Menderes, Konya’da hadiseyi kınayan bir konuşma yaptı. Samimî Müslümanları rencide edecek bazı ifadelerin de yer aldığı konuşmadan haberdar olan Said Nursî, söylenen ifadeleri tasvip etmedi.
MENDERES’İN KALBİ ÖYLE SÖYLEMİYOR
Hadise üzerine kısa bir murakabede bulunan Bediüzzaman, ‘Malatya hâdisesi münasebetiyle yine gizli düşmanlarının, hükümetin ve adliyenin nazar-ı dikkatini Nurculara çevirmeye çalıştıklarını’ (Emirdağ Lâhikası s: 817) anladı. ‘Menderes’in kalbi öyle söylemiyor’ diyerek talebelerini teskin etti.
Nitekim müteakip günlerde Zafer gazetesine konuşan Menderes, konuşmasının lâiklik telâkkileri hakkındaki kısmının, kötü niyetli kalemler tarafından maksatlı olarak tahrif edildiğini, kendisinin millete taassup isnat etmiş gibi gösterilmek istendiğini anlattı.
Ardından ‘Dinsiz bir cemiyetin, bir milletin pâyidar olabileceğine inanmıyoruz. En ileri milletlerin dahi din ile siyaset ve dünya işlerini birbirinden ayırdıktan sonra ne derece dinlerine bağlı kaldıklarını biliyoruz. Bugünkü seviye ile asil milletimize taassup isnadı reva görülemez. Milletimiz dinine sımsıkı bağlı olduğu kadar, umumiyetle dini en temiz duygularla benimsemektedir. İslâmlık milletimizin vicdanında en musaffâ seviyesini bulmuştur’ şeklinde ifadelerin yer aldığı müessir bir açıklama yaptı.
Adnan Menderes’in yaptığı bu açıklama Said Nursî’nin mesele üzerinde yaptığı murakabeden sonra söylediği müşa- hedeleri teyit eder mahiyette idi. O konuşmayı bazı gazetelerin tahrif ederek yayınlamasının başka yerlerdeki tale- belerini ifsat etmesine fırsat vermek istemeyen Bediüzzaman, açıklamayı lâhika mektubu hâline getirerek neşretti. (Emirdağ Lâhikası s: 805)
BEDİÜZZAMAN, İSTANBUL'UN FETHİ KUTLAMALARINA KATILDI
Siyasetçisi ile bürokratı ile yazarı çizeri, sivili askeri ile harekete geçen muhalefet onlarla hızını alamadı. Mahallî, umumî demeden gazetelerde yayınlanan dinî muhtevalı yazılarla birlikte Büyük Cihad hakkında da dâvâ açıldı. Gazetenin yazı işleri müdürü ile yazıyı yazan Mustafa Sungur tutuklandı. Said Nursî de mahkemeye celb edildi.
O sırada Eskişehir’de bulunan Bediüzzaman, hastahaneden hasta olduğu için yolcu- luğa çıkamayacağına dair ra- por alıp gönderdiği hâlde, mahkeme heyeti onun getirilmesinde ısrar edince, Samsun’a gitmek üzere Eski- şehir’den İstanbul’a geldi. Talebesi Dr. Sâdullah Nutku’nun yardımı ile Gureba Hastahanesi’nden seyahat edemeyeceğine dair heyet raporu alarak mahkemeye gönderdi.
Bediüzzaman Said Nursî, kendisine bu zulmü kimlerin yaptırdığını biliyordu ve maksatlarını müdrikti. Onun için herhangi bir şikâyette bulunmadı. Üç ay kadar İstanbul’da kalıp, İstanbul’un fethinin beş yüzüncü yılı kutlamalarına vâlinin dâveti üzerine protokolde iştirak ettikten sonra Emirdağ’a döndü.