Barla, Ehl-i imanın manevi imdadına gönderilen Risale-i Nur Külliyatının telif edilmeye başlandığı ilk merkezdir.
Barla’nın en güzel yerlerinden biri Çamdağı’dır. Üstad Hazretleri’nin “Benim ikinci vatanım” dediği Barla’ya her yıl, bazen yılda iki kere gittiğimiz olmuştur. Her gittiğimizde mutlaka Çamdağı’na gideriz. Yeni Asya Gazetesinde çıkan Ahmet Demirdöğmez’e ait “Çamdağı” yazısı bizi eski hatıralara götürdü. 1968 yılında Necmettin Şahiner, Merhum Yusuf Öztanzan ve bir grup arkadaşla pek yol olmadığı için ormanların içinden tam üç buçuk saatte Çamdağı’na varabilmiştik.
Dönüş de üç saat süreceğine göre bir miktarda orada tefekkür ve ibadet sayılır. Bu zaman içinde yanımıza yiyecek bir şey almadığımıza üzüldük. Çamdağı’na vardığımızda Üstad Hazretlerinin “Dağcılar yakınımda yok dağıldılar.” Dediği (Altıncı Mektup) o dağcılar orada idiler.
Bizi görünce çok sevindiler ve hemen kendi yaptıkları ekmek, peynir, tereyağı gibi şeylerle bize sofra açtılar. Bizim de bir şeyler almamış olma üzüntümüz geçti. Bunu Üstadımızın bir ikramı olarak kabul ettik. Yaklaşık elli küsür senedir gittiğimiz Çamdağı eskiden böyle hareketli değildi. Kuş uçmaz, kervan geçmez tabiri Çamdağı için bir hakikatti. Üstad Hazretleri’nin “Gece vakti, şu garibane dağlarda, sessiz sedasız, yalnız ağaçların hazinane hemhemeleri…” şeklinde tarif ettiği Çamdağı o yıllarda öyle idi. Üstadın kalması için Barlalı talebelerinden Mustafa Çavuş, Abdullah Çavuş ve daha önce hatıralarını yazdığımız ve neşrolan Abbas Mehmet, büyük bir çam ağacına ve katran ağacına birer yuva yaptılar. Çam ve katran ağacı kesilmeden önce çam ağacında dersler yapardık. Hangi sebeple bilinmez, kim neden o ağaçları kestiler bilinmedi. Bunun için yazdığım şiirlerle mevzuu bitiriyorum:
Sordum yüce Çamdağı’na
Neden iliştiler?
Matem günü bugün
Derdim yeniler.
Yıkılan o mabedlerin
Feryadı çınlar.
Yağan karlar kefen oldu Çamdağı’na
Yükseklere kurulmuş bir sultan gibi,
Kollarını semaya açmış duahan gibi,
Asrın imanını taşımış küheylan gibi,
Gönülden mutludur, Katran Ağacı.