Varlık âleminin her alanında olduğu gibi, insan organizmasında da sergilenen yaradılış mu’cizeleri, son derece uyumlu bir estetik ve geometrik simetri ölçüleri çerçevesinde mühendislik harikası bir plânlamayla inşa edilmiştir. Kâinatta ve insan organizmasında uygulanan bu dengeli estetik simetri, ilim adamlarının ilgisini çekmiş, yoğun düşünceler sonucunda açıklayıcı formüllerle akıllara matematik ölçülerle farklı nefes aldırılmış, böylece ilim yoluyla elde edilen kesin bilgi, araştırma ve delillere dayalı iman hakikatlerine ulaşmaya kapılar açılabilmiştir.
Kayyûmiyet sırrının en muazzam yansıması olan insan organizmasına yerleştirilen cihazlarla Esma-i Hüsna’nın yansımalarına parlak bir ayna olarak yaratılmıştır. İç ve dış organların bütününde sergilenen sanatın perspektif, orantı ve simetrilerindeki güzellik ölçüleri, matematiksel olarak sayılarla ortaya konmuştur. Kâinatın bütününde olduğu gibi, insan organizmasında da uygulanan “Bir güzellik ölçüsü olarak belirlenen 1.618… sayısı ile ifade edilen ‘Altın Oran’ (İlâhî oran) ile ilişkilerini anımsatmak, İtalyan matematikçi Leonardo Fibonacci (1170-1250) sayılarını ve her tarafta bu geometriyi göstermek” (1) yerinde olacaktır. “Altın oran, çeşitlilikteki tekliği (Ehadiyyet sırrı) ve kendine benzerliği ve güzelliğin İlâhî ideallerini birleştirir. Bunu Raphael “Orantısız sanat olmaz.” diyerek açıklamıştır. İnsan vücudunun orantıları için, Altın Oran’ın varlığı kanıtlanmıştır. Böylece “Fibonacci Dizisi” yaşam, güzellik ve sanatsal kavramların oluşturulmasında ortaya çıkmaktadır. Kol, el ve parmaklarımızda, ideal insan yüzü ve dişlerde, güzellik uyum ve estetiğinde, insan anatomisinin geometrisini “Fibonacci Altın Oran Dizisi”yle kanıtlamıştır.”(2)
Yaradılışın en büyük mu’cizesi olan insan organizmasına sırr-ı ehadiyetle öyle bir mühür vurulmuş ki, “Daha önceden tanıdığımız birini, dünyanın öbür ucunda görsek fark ederiz. Herkesin yüzü farklı yaratılmıştır. Gözbebeklerimiz (İris) herkeste farklılık göstermektedir. İnsan her şeyini değiştirse bile, gözbebeğindeki farklılığı silemez. Ayrıca Yaratan hepimize birer “Barkod” vermiştir: Parmak izlerimiz. Tek yumurta ikizlerinin farklı olduğunu biliyor musunuz? Son zamanlarda da avuç içlerindeki (el ayası) kılcal damar haritasının her insanda farklı olduğu tespit edilerek, buna yönelik kişilik tanıma cihazları geliştirilmiştir. Dil üzerindeki izlerin de her insanda farklı olduğu bilinmektedir. Beyin kıvrımlarının da her insanda farklılık gösterdiği bilim adamları tarafından söylenmektedir.” (3)
İnsan anatomi ve fizyolojisinin yaradılışı hakkında binlerce cilt kitap yazıldığı hâlde, sırları tam anlamıyla çözülebilmiş değildir. “Fakat embriyoloji veya fizyolojiye veyahut anatomiye ait bir kitap okuyacak olursanız yazarın, hücrelerin korkunç gücünden bahsettiğini görürsünüz. Bu şekillere kendileri giriyormuş, kendi kendilerini idare ediyorlarmış! Kalbe, ciğere, kol ve bacağa doğru kendileri gidiyorlarmış! Bunların içinde, bu hücreleri Allah sevk ediyor; onlara yön veren, doğru yolu gösteren Allah’dır diyen bir kitap bulamazsınız. Bu neden böyledir? Çünkü modern ilim, ilk ortaya çıkış yıllarında kilise ile çatışmıştı. İşte o düğüm hâlâ çözülememiştir. Oysa ilim tarafsız kalmalı; hâdiseyi anlatmalı; görmediğin sebeplere inmemeli diyorlar. İlim, eğer görmediği bir şey bulursa, kendiliğinden oluyor, içinden geliyor, der. Fakat kendiliğinden nasıl olurmuş bunu bize söyleyemez. Ne olurdu ilim, bunları sevk ve idare eden Allah’tır, deseydi! Ona yakışan bu değil miydi?
Pozitif ilim fakültelerinde okuyanlar; insanın, yerin ve göklerin yaradılış mu’cizelerini gözlerinin önünde apaçık görüyorlar. Bu da kendilerini hayretten insanın nefesini kesen bu kâinat düzenine korkunç kuvvete doğru itiyor ve onları Allah’a inananlar zümresine katıyor… İnsanın yaradılış mu’cizesine İbni Kayyim el-Cevziyye’nin değerlendirmesiyle bakıldığında “Şu büyük kubbeyi bir düşün; omuzların üzerine oturtulmuş ve içine nice acaib şeyler konulmuştur. İçerisinde nice hazineler vardır. Bu kubbenin içerisinde nice muhtelif şekilli kemikler ve yararlı şeyler vardır. Beyin, beyincik, sinirler, yollar, kanallar, menfezler, düşünce, hayâl ve ezberleme gibi batınî kuvvetler hep buradadır. (Et-Tibyan fi-Aksami’l-Kur’an)” (4)
İnsan organizmasındaki yaradılış sırları ve Altın Oran prensiplerini yazarak bitirmek, insanların ilim kapasitesini aşar. Marifetullah yolunda hakikate ulaşmak isteyenlere bu kadarı yeter. Dikkatle izlendiğinde, kâinattaki bütün varlıklar matematiksel bir intizam içerisinde, düşünenler için kurulan bir sergi olup, bu nizamın kusursuz ustası olması gerektiğini ispatlayan delillerdir. Boşuna ve rastlantı sonucu değillerdir. İlâhî sanat ve kudreti görmek isteyen gözlere gösterirler.
Yazı dizisi Cenab-ı Hakk’ın (cc) inayetiyle sona erdi.
Dipnotlar:
1) Prof. Dr. Fikri AKDENİZ, Altın Oran, s.3 Nobel Kitabevi
2) Age. s. 93.
3) Tekden, Age. s. 63.
4) M.Ali el-BÂR, Age. s. 96-111.