21 Şubat 1970’de ilk sayısını yayınlayarak medya dünyasına adım atan Yeni Asya, Allah’a şükürler olsun ki yarım asrı geride bıraktığı yıllar boyunca hak, hukuk, adalet ve insaniyet mesajları verdi ve vermeye devam ediyor. Duâmız daha uzun yıllar bu mesajları vermeye devam etmesidir.
1970’li yılların ortasından itibaren okuyucusu, 1980’lerin ortasından itibaren de çalışanı olarak çok hadiselere şahit olduk. Yeni Asya’nın en dikkat çeken yönü, okuyucuları ile kaynaşmış olmasıdır. Yeni Asya okuyucusu, başka gazetelerde pek görülmeyen bir sahiplenme ile gazetesine sahip çıkar. Zaten, yarım asırdır “Benim gazetem” diyen okuyucuları sayesinde bu günlere gelebilmiştir. Dolayısıyla “isimsiz kahramanlar”ın duâları yanımızda olduğu müddetçe de bu yolculuğun devam edeceği inancındayız.
Yeni Asya’nın en başından itibaren kullandığı sloganlardan biri de yayın politikası ve masasını da gösterir mahiyettedir: “Evinize rahatlıkla götürebileceğiniz bir gazete mutlaka vardır.” Yeni Asya’nın bütün bir aileye hitap ettiği ve ayırım yapmaksızın her eve girebileceği inkâr edilebilir mi? Elbette medya dünyası da çetin bir imtihanla karşı karşıyadır. Maddî zorlukları bahane ederek prensiplerden taviz veren medya vasıtaları olmuştur. İnşallah, okuyucularının maddî ve manevî destekleriyle Yeni Asya bu ve benzeri tuzaklara düşmemiştir ve düşmeyecektir.
“Her eve rahatlıkla götürülebilecek bir gazete” olmak ve öyle kalmak kolay bir iş değildir. Bugün pek çok eve giren gazete, esasta o evlere lâyık değildir. Ne yazık ki geçmiş yıllardaki hassasiyet büyük ölçüde yaralanmış ve yıpranmıştır. Bugün, sahipleri dindar ve mütedeyyin bilinen bazı gazeteler bile rahatlıkla evlere ve iş yerlerine götürülebilecek gazete olmaktan çıkmıştır. Müstehcen yayınlarda sınır tanımayan bazı gazetelerin sahiplerinin ve destekçilerinin ‘dindar bilinen kimseler’ olması günümüzün büyük bir çelişkisi değil mi? 20 ya da 30 yıl önce bazı evlere girmeyen ‘müstehcen gazete’ler bugün, değişen siyasî anlayış sebebiyle o evlerde baş köşelere yerleşmedi mi? Müstehcen yayınlar karşısında gösterilen tepkinin azalması, bu yayınların ‘normal’ görülür hale gelmesi olsa olsa ‘kıyamet alâmeti’ olabilir.
Bu noktaya nasıl gelindiği belki ayrı bir tartışma konusudur, ama hassasiyetlerin aşınmasında ‘kılık değiştiren medya’nın büyük tesiri olduğu görülmelidir. Yeni Asya’nın kuruluş anında ilân edilen prensiplere sadık kalması bu bakımdan da takdire şayandır. Bu sebatta okuyucuların desteği, takdiri ve kontrolü önem arz eden bir durumdur.
Yeni Asya’nın bir diğer ‘alâmet-i farika’sı da Risale-i Nur’dan aldığı prensiplerle hareket etmesi ve hadiselere ‘erken teşhis’ koyabilmesidir. Elbette bu teşhisi yanlış yorumlayan ve itiraz edenler de olmuştur. Ancak geçen yıllar Yeni Asya’yı tasdik etmiştir. Çünkü, “Zaman en büyük müfessirdir; kaydını izhar etse, itiraz olunmaz.” (B. Said Nursî, Eski Said Dönemi Eserleri, Münâzarât, s. 184)
Bugün de benzer itirazlar ve serzenişler olabilir. Bunlara karşı da sabırla ve metanetle mukabele etmek en iyi yoldur. Geçen günler ve yaşanan hadiseler hükmünü ortaya koyacak.
Bir 50 yılı geride bırakan Yeni Asya, inşallah ‘isimsiz kahraman’ olan okuyucularının duâsı ve desteği ile yeni yıllara ulaşacak ve kavuşacak. Her zaman için “Evinize rahatlıkla götürebileceğiniz bir gazete” olmak ve Risale-i Nur’a ayine olabilmek duâsıyla...