Vefat edenlere Allah’dan rahmet dileyerek en başta Türkiye’yi idare edenler olmak üzere hür dünyadaki bütün idarecileri İsrail’in bu zulmü karşısında susmamalarını, bu zulme engel olmalarını talep ve temenni ediyoruz.
Filistin’de yaşayanlar maalesef ve maalesef akla ve hayale gelmeyen bir haksızlık, zulüm ve işkence altında inlerken dünya bu zulme seyirci kalmaya devam ediyor. İsrail’in kurulduğunun ilân edildiği 14 Mayıs 1948’in yıl dönümünde, bir günde 60’den fazla insanın kurşunlanarak katledilmesi nasıl mümkün olabilir?
Bu vesile ile vefat edenlere Allah’dan rahmet dileyerek en başta Türkiye’yi idare edenler olmak üzere hür dünyadaki bütün idarecileri İsrail’in bu zulmü karşısında susmamalarını, bu zulme engel olmalarını talep ve temenni ediyoruz.
Geride bıraktığımız 14 Mayıs 2018 Filistinliler bakımından belki de diğer 14 Mayıs’lara nisbeten çok daha kanlı, çok daha feci oldu. Ellerinde ‘taş’ olanlara karşı kurşun sıkılması ve bunun da savunulması nasıl bir anlayıştır? İsrail’in işgalci olduğu, Filistinlilerin ise asıl sahip oldukları inkâr edilebilir mi? Dünyanın bildiği bu gerçeği tersine çevirmek mümkün mü? İsrail’i gözü kapalı olarak destekleyen Amerika’nın şimdiki yöneticileri insanlığı uzun süre yanıltabilir mi?
Ve şimdiki başkan Donald Trump’ı Türkiye’nin iç politikasına malzeme yapmaya çalışıp umut bağlayan, desteklenen, alkış tutan siyasetçi ve ‘aydın’lar şimdi pişman mıdır?
Filistin meselesi neredeyse bir asra yaklaşan bir konu. Çözüm vardır, ama bu meselenin bu haliyle devam etmesi maalesef ‘büyük devletler’in işine geliyor. Son günlerdeki cinayet ve katliâmlar üzerine ‘sanal âlem’de haklı olarak tepki seli yükseldi. Her önüne gelen İsrail zulmünü kınıyor, tel’in ediyor ve Filistin’e destek veriyor. Hatta bazı sivil toplum kuruluşları da İsrail’in yaptığı insanlık dışı muameleyi protesto için meydanlarda buluşuyor. Elbette gerekli, ama yeterli mi? Ve bunlar yapılırken asıl olarak Türkiye’yi idare edenleri ikaz etmek gerekmez mi? Meydanlarda sadece İsrail değil, İsrail’e ekonomik, siyasî ve diplomatik müeyyide uygulamayanlar da kınanmalıdır. Hele hele idarecilerin de elinde yetki olmayanlar gibi sadece konuşması, mesaj yayınlaması ve beyanat vermesi hiç çare değil. Bu beyanlar, bu sözler mutlak surette icraatlarla desteklenmelidir.
Bu konuda haklı olarak herkes “İslâm âlemi”ni kınama yarışına girmiş görünüyor. Elbette gerçek anlamda bir “İslâm âlemi, İslâm ülkeleri, İslâm birliği” olmuş olsa İsrail Filistin’de bu katliâmı yapmayı aklından dahi
geçiremezdi. Çeşitli sebeplerle böyle bir birlik kurulamadığı için İsrail istediği zulmü yapmayı kendince hak olarak görüyor.
Gönlümüz, İsrail’in zulmüne bütün insanlığın ve bilhassa İslâm dünyasının karşı çıkmasını istiyor. Fakat, Türkiye olarak biz başka ülkeleri beklemeden ve onlardan bağımsız olarak bu zulme her zaman en üst seviyeden tepki göstermeliyiz. Elbette bu tepki sadece sözle, beyanatla, sanal âlemde kınama mesajı yazarak yapılmış olmaz. Bunlar da olacak, ama asıl siyasî, ekonomik ve diplomatik yollarla bu zulme dur demek gerekir.
İsrail’in bu haksız ve büyük zulmü karşısında idarecilerimizin gerekli adımları attığı söylenebilir mi? “Ne yapsınlar ki?” diyenler olacaktır. Ya açıklama yapıp millete ve dünyaya büyük sözler vermesinler ya da bu sözlerinin gereğini icraatlarıyla desteklesinler.
Diyeceğimiz şudur: Ayrıntıları idareciler bilir ve bilsin, ama mutlak surette İsrail’in zulmünü sona erdirecek kalıcı, kararlı ve kesin adımlar atılsın.