"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Merdiven

Ali Rıza AYDIN
15 Ağustos 2024, Perşembe
İnişlerle çıkışlar eksik olmuyor, yeryüzünün yüzünde.

Çıkmak bir parça ehven; ama inmek ise, öyle zor ki! 

Bu, sağlık için de böyle, saltanat içinde…

Ortopedik rahatsızlığı olanların inişlerde, çıkışlarda ne çektiğini ancak onlar bilir. “Çeken bilir” derler ya, işte öyle.

Merdivenin son basamağına adım atmak üzereyken ayağı kayan ya da kaydırılan kimsenin hâli, hiç de bundan farlı değil.

Cenap Şehabettin’in şu sözü manidar: “Merdivenler, yükselenden çok düşenden hoşlanır.”

Olmaz, olmaz dememek lâzım.

Bu dünyada, mânialar bitmiyor; her şey dümdüz gitmiyor.

Dümdüz olmak, dimdik durmak her yiğidin harcı mı?

Canlılığın ifadesi olan hayat, hareket ve faaliyettir ya! Faaliyet içinde de gökkuşağı hâller var.

Bir gün, bir merdiveni birlikte tırmandığımız dostuma lâtife yollu sordum: “Merdivensiz dünya yok mu?” Tebessüm ederek cevap verdi:

“Var var” dedi ve ekledi: “Orada!” Sağ elinin baş parmağı ile de işaret etti “ora” dediği yeri, güya, ahiretin yönünü.

Öyle ya.

Orada ne iniş var ne çıkış ne de merdiven. Koşuşturmak, düşmek kalkmak dünyada.

Ana avrat, çoluk çocuk; at düşün, kat düşün. Bunca dünya yüküyle, sonu nereye işin?

Çünkü gönlün siparişi, hiçbir zaman bitmiyor.

Şöyle bir “oh” denilecek yeri, mekânı, memleketi herkes ister. 

İşte orası, orada; her yerleri gül gülistan diyarda.

Zahmetler meşakkatler, acılar ıstıraplar; bir üzüm tanesine yüz tokat yemek gibi bir fiyat ödemek de burada.

Dünya, bu!

Necip Fazıl, şiirinin bir beytinde, “Diyorlar bana: kalsın şiir de söz de yerde! / Sen araştır, göklere çıkan merdiven nerde?” diyor. 

Demek, selâmetin daimisi, saadetin ebedisi, basamağın sonunda.

Ama, “merdivensiz dünya” arayana değil, taat merdiveninden ahiret yurduna çıkabilene…

Madem öyle; bir takım olumsuzluklar vücudunu tavattun etmeden; lule lule saçların siyahlığı gitmeden, yani “Yol göründü gaziler” denmeden çaresine bakmak gerekir.

Ömür yitmiş, takat bitmiş; anlamış ki, gitmemeye çare yok.

Böyle mi olmalı?

Yoksa zorlamadan, zorlanmadan, horlanmadan; dizlerinde derman varken koşmalı mı, Mevlâ’ya?

Çaresizlik, “çare” değil.

Zaten insan ömrü içinde en safalı zaman dilimi on, bilemedin on beş sene. Ondan sonra gıcırtılar, mıcırtılar tempo tutar, seslenir: “Yolculuğa hazır ol!”

Alnında ter, gözünde fer, elinde hüner varken; irade sendeyken başka, daimî bir memlekete gitmek üzere hazırlanmalı.

Ebediyen, “oh” demek ümidiyle…

Okunma Sayısı: 1129
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Yiğitoğlu

    15.8.2024 11:51:08

    "Merdiven" deyince Ahmet Haşim'in merdiven şiirinden şu mısraları mırıldamadan geçip gitmek olmaz ki, MERDİVEN Ağır, ağır çıkacaksın bu merdivenlerden, Eteklerinde güneş rengi bir yığın yaprak, Ve bir zaman bakacaksın semâya ağlayarak... Sular sarardı... yüzün perde perde solmakta, Kızıl havâları seyret ki akşam olmakta... Ahmet HAŞiM

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı