Tartışma mevzuu olan ve birçok dindar tarafından reddedilen mefhumlardan birisi de “cumhuriyet”tır.
Aslında, onların karşı olduğu ve reddettiği İslâm’ın öngördüğü hakiki cumhuriyet değil, “cumhuriyet” adı altında uygulanan istibdat, baskı ve zulümdür! Zira, gerçek cumhuriyet, “Adâlet ve meşveret ve kanunda inhisar-ı kuvvetten ibarettir [ekseriyetin görüşüne göre hareket ve gücün sınırlandırılması, hukukun üstünlüğü].”11
“Hürriyetin en geniş şekli cumhuriyettir.”12 Kur’ân’da vurgulan “şûrâ” ve “meşveret” kavramları da meşrûtiyet, demokrasi, meclis, parlamenter sistem demektir. “Müslümanların hayat-ı içtimaiye-i İslâmiyedeki saadetlerinin anahtarı, meşveret-i şer’iyedir. ‘Ve emruhum şûrâ beynehum’ âyet-i kerimesi, şûrâyı [meclisi] esas olarak emrediyor. “13
Bir dipnotta, “O zaman Meşrûtiyet; şimdi o kelime yerine Cumhuriyet konulmuş.”14 açıklaması yapılır. Yani, “hürriyet, meşrûtiyet, cumhuriyet, (demokrasi)” aynı anlamda kullanılan kavramlardır. “Meşrûtiyet ile sû-i istimâlâtın ekser yolları münsed [kapalı] olur; istibdatta ise açıktır.”15 cümlesi de demokrasiyi anlatır.
Asr-ı Saadet yönetim modelinin “cumhuriyet” olduğunu şöyle ifade eder Bediüzzaman: “Bu karınca ve arı milletleri cumhuriyetçidirler. Cumhuriyetperverliklerine hürmeten, taneleri karıncalara veriyorum. Sonra dediler: ‘Sen selef-i salihîne muhalefet ediyorsun.’
“Cevaben diyordum: Hulefâ-i Raşidîn hem halife, hem reis-i cumhur idiler. Sıddîk-ı Ekber (ra) Aşere-i Mübeşşereye ve Sahabe-i Kirama elbette reis-i cumhur hükmünde idi. Fakat mânâsız isim ve resim değil, belki hakikat-ı adaleti ve hürriyet-i şer’iyeyi taşıyan mana-yı dindar cumhuriyetin reisleri idiler.”16
Hulefâ-i Raşidîn (ilk dört halife), yönetimlerinde hem hürriyeti, hem adaleti hem meşvereti, hem meşrutiyeti, hem cumhuriyeti hem de de şeffaflık ve sorgulamayı en mütekâmil mânâda ortaya koydular.
Görüldüğü gibi “hürriyet, meşrutiyet, cumhuriyet (demokrasi) İslâmî kavramlardır. Anlamak, özümsemek ve sahip çıkmak için başta Münazarat, Hutbe-i Şâmiye, Divan-ı Harb-i Örfî gibi eserler kerrat ile okunmalı, mütalâa ve müzâkere edilmelidir.
Dipnotlar:
11-Divan-ı Harb-i Örfî, s. 65.; 12-Tarihçe-i Hayat, s. 204.; 13-Hutbe-i Şâmiye, s. 65.; 14-Divan-ı Harb-i Örfî, s. 65.; 15-Münazarat, s. 39.; 16-Beyanat ve Tenvirler, Enst./intr., s. 275.