Kafası, “yalancı, gaddar, menfaat üzerine dönen canavar siyasetle” bozulmuş fanatik aliller veya “ehl-i dünyanın hafiye/ajan/casus ve propagandacıları” (ki bır kısmı müstear, takma isimlerle Nurcu ve dindar görünerek) sağda-solda, “Yeni Asya Nurcu olamaz, Nurculukla bir alâkası yoktur ve Nurculuğu temsil edemez, gerekli işlemler başlatılması lâzım” gibi hezeyanlar ederek-akıllarınca ispiyonluyor, jurnalliyor…
Yeni Asya; değil Nur Hareketini, yani, Nurculuğu; “Hiçbir mezhep, hiçbir tarikat, hiçbir cemaatin İslâmı temsil edemeyeceğini” Risale-i Nur’dan örnekler vererek yaza, çize, anlatageliyor:
“Kitaplar, içtihadlar Kur’ân’ın aynası, yahut dürbün olmalı. Gölge, vekil istemez o Şems-i Mu’cizbeyân. Kur’ân ayna ister, vekil istemez…”1
Her mezhep, her cemaat, her tarikat, her meslek, meşrep mensubu Kur’ân’ı, Sünnet-i Seniyye’yi, İslâmiyeti bulunduğu coğrafya, maddî-manevî imkân, hayat şartları ve karakterine göre anlamaya, özümsemeye, yaşamaya, ayna olmaya çalışır. Yoksa hiçbirisi İslâmı temsil edemez.
İslâmı en doğru, en güzel şekilde anlayıp yaşayan Ehl-i Sünnet ve Cemaat’tir. Matüridi, Eş’ari itikadda; Hanefi, Şafii, Hanbeli, Maliki gibi mezhepler amelde (pratikte, uygulamada) İslâmı anlamaya, yaşamaya ve ayine olmaya gayret eder. Hiçbirisi İslâmı temsil etmez, edemez ve vekil olamaz.
Mezhep kimliğinin altındaki cemaatler, tarikatlar da meslek ve meşreplerine göre İslâmı anlamaya, yaşamaya ayine olmaya çalışırlar. Onlar da İslâmı temsil etmez, edemez ve vekil olamazlar.
Nur Hareketi, Nurculuk da çağımızın ilmi ve teknolojik şartlarına göre İslâmiyeti Risale-i Nur ile anlamaya, yaşamaya gayret eden bir cemaattir. Nur Hareketi, Nurculuk da İslâmı temsil etmez, edemez ve vekil olamaz.
Keza, Nurculuk içinde Yeni Asya ekolü de, diğer gruplar gibi, Risale-i Nur’u okumaya, anlamaya, yaşamaya çalışır, ona ayine olur. O da, Nurculuğu temsil etmez, edemez. Ancak her grup gibi Risale-i Nur’dan aldığı şu ölçüyü nazara verir ve veriyor:
“Sen mesleğini ve efkârını hak bildiğin vakit, ‘Mesleğim haktır veya daha güzeldir’ demeye hakkın var. Fakat ‘Yalnız hak benim mesleğimdir’ demeye hakkın yoktur.”2
Her cemaat, tarikat, ekol, grup mensubu böyle der ve demeli. Zaten öyle düşünmezse orada bulunmaz.
Kimin Risale-i Nur’u daha iyi anlayıp-anlamadığı, yaşayıp-yaşamadığı, meslek ve meşrebine uyup-uymadığı “sorgu ve mihenk” ile anlaşılır, ölçülür.
Nur Hareketinin, yani, Nurculuğun “mihengi” ağabeyler, varisler, yazarlar, çizerler, falan ekol, filan grup veya Yeni Asya değil; Risale-i Nur’dur.
Yeni Asya’nın şahs-ı manevisini temsil eden en üst karar mercii olan Umumî İstişare Heyet’i ile ortaya koyduğu her meselede referans ve kaynak olarak Risale-i Nur’u verir, gösterir. Ve “Benim mesleğim haktır ve daha güzeldir!” der.
Samimî, dürüst ve ehl-i tahkik olan; Yeni Asya dahil, diğer Nur gruplarından hangisinin Risale-i Nur’un ortaya koyduğu Kur’ânî ve Nebevî ölçü, prensip ve hizmet stratejilerine, kısacası “meslek ve meşrebine tam sadâkat” gösterdiğini “sorgular, mihenge” vurur; hakkı teslim eder.
Risale-i Nur da ortada, Yeni Asya ekolü de ortada, diğer Nur grupları da ortadadır…
Dipnotlar: 1- Bediüzzaman Said Nursî, Sözler, Yeni Asya Neşriyat, İstanbul, 1999, s. 645. 2- Bediüzzaman Said Nursî, Mektubat, Yeni Asya Neşriyat, İstanbul, 1999, s. 256.