Ehl-i Beyt, İslâmî bir terim olup Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed’in (asm) hane halkından olan kişilerden oluşan aileye verilen isimdir.
Ehl-i Beyt’e mensup ilk şahsiyetler başta Efendimiz Hz. Muhammed, Hz. Ali, Hz. Fatıma, Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin’den oluşan 5 kutlu insandır. Sonrasında Peygamber Efendimizin (asm) muhterem zevceleri de Ehl-i Beyt’e mensup kişilerdir. Peygamber Efendimizin (asm) mübarek soyu Hz. Ali ve Hz. Fatıma’nın muhterem evlâtları olan Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin’den devam ederek günümüze değin intikal etmiştir.
Hz. Hasan’ın nesebinden olan insanlara Şerif, Hz. Hüseyin’in nesebinden gelen insanlara da Seyyid denilmektedir. Günümüzde Ehli Beyt, Şerif ve Seyyid neseplerine mensup olan şahsiyetlerle devam etmektedir. Ehl-i Beyt kelime olarak Kur’ân’da sadece bir yerde geçmektedir. Ahzap Sûresi’nin 33. âyetinde Allah-u Teâlâ Ehli-i Beyt’e şöyle seslenmiştir: ‘Evlerinizde oturun, eski cahiliye âdetinde olduğu gibi açılıp saçılmayın. Namazı kılın, zekâtı verin, Allah’a ve Resûlüne itaat edin. Ey Ehl-i Beyt! Allah sizden, sadece günahı gidermek ve sizi tertemiz yapmak istiyor.’
Ehl-i Beyt ile ilgili birçok hadis mevcuttur. Ehl-i Beyt’e muhabbet ve sevgi duymak, Peygamber sevgisi ile ilintili bir konudur. Çünkü Ehl-i Beyt’in babası ve başı Hz. Muhammed’dir. Ehl-i Beyt’i sevmek demek Hz. Peygamberi ve Allah-u Teâlâ’yı sevmek demektir. Risale-i Nur, Ehl- Beyt’i anlatan ve izah getiren en mükemmel eserlerden birisidir. Risale-i Nur Külliyatı’nda Ehl-i Beyt ve önemi, kimlerden oluştuğu, Ehl-i Beyt sevgisi vs gibi konular sıklıkla işlenmiştir.
Lem’alar’da ise Ehl-i Beyt şu şekilde anlatılmıştır:
Efendimiz (asm) “bu hakikati teyid eden mükerrer rivayetlerde ferman etmiş:
‘Size iki şey bırakıyorum; onlara temessük etseniz necat bulursunuz: Biri Kitabullah, biri Âl-i Beytim.’ Çünkü Sünnet-i Seniyyenin menbaı ve muhafızı ve her cihetle iltizam etmesiyle mükellef olan, Âl-i Beyttir. İşte bu sırra binaendir ki, Kitap ve Sünnete ittibâ ünvanıyla bu hakikat-i hadîsiye bildirilmiştir.
Demek Âl-i Beytten, vazife-i risaletçe muradı, Sünnet-i Seniyyesidir. Sünnet-i Seniyyesine ittibâı terk eden, hakikî Âl-i Beytten olmadığı gibi, Âl-i Beyte hakikî dost da olamaz. Hem ümmetini Âl-i Beytin etrafında toplamak arzusunun sırrı şudur ki: Zaman geçtikçe Âl-i Beyt çok tekessür edeceğini izn-i İlâhî ile bilmiş ve İslâmiyet zaafa düşeceğini anlamış. O halde, gayet kuvvetli ve kesretli bir cemaat-i mütesânide lâzım ki, âlem-i İslâmın terakkiyât-ı mâneviyesinde medar ve merkez olabilsin.
İzn-i İlâhî ile düşünmüş ve ümmetini Âl-i Beyti etrafına toplamasını arzu etmiş. Evet, Âl-i Beytin efradı ise, itikad ve iman hususunda sairlerden çok ileri olmasa da, yine teslim, iltizam ve tarafgirlikte çok ileridedirler. Çünkü İslâmiyete fıtraten, neslen ve cibilliyeten taraftardırlar. Cibillî taraftarlık zayıf ve şansız, hattâ haksız da olsa bırakılmaz. Nerede kaldı ki, gayet kuvvetli, gayet hakikatli, gayet şanlı bütün silsile-i ecdadı bağlandığı ve şeref kazandığı ve canlarını feda ettikleri bir hakikate taraftarlık, ne kadar esaslı ve fıtrî olduğunu bilbedâhe hisseden bir zat, hiç taraftarlığı bırakır mı? Ehl-i Beyt, işte bu şiddet-i iltizam ve fıtrî İslâmiyet cihetiyle, din-i İslâm lehinde ednâ bir emâreyi kuvvetli bir bürhan gibi kabul eder.
Çünkü fıtrî taraftardır. Başkası ise, kuvvetli bir bürhan ile sonra iltizam eder.” Risale-i Nur Külliyatının daha birçok yerinde Ehl-i Beyt ile alâkalı geniş anlatımlar vardır. Detaylı okuma yapmak için Lemalar, Mektubat ve Emirdağ Lâhikalarına bakılabilir.
Konuyla ilgili makaleler:
Kerbelâ’ya kader noktasından bakmak
“Hazret-i Hüseyin neden şehit edilmiştir? Bunun hikmet yönü nedir? Bazılarının vücuda acı vererek bu acı olayı hatırlamaları ne derece doğrudur?”
Okumak için tıklayınız:
http://www.yeniasya.com.tr/gundem/kerbela-ya-kader-noktasindan-bakmak_364648