Son seyahatimde namazı eda niyetiyle girdiğim camide gördüğüm “aynı boyutlardaki plastik rahleler”, çocukluğuma götürdü beni.
Yaz aylarında Kur’an öğrenme heyecanıyla camileri doldurduğumuz asude zamanlara…
***
Şen mahallemizin cevval imamının, masumların Kur’an öğrenmesini teşvik eden babacan bir yapıda olduğunu hatırlıyorum. Her sabah heyecanla girdiğimiz camide boyları ve desenleri farklı, işlemeli çeşit çeşit rahleler bulunuyordu. Sabahları imamın vakur edayla açtığı kapıdan caminin içine yarışırcasına koşar ve farklı farklı rahleleri kapışırdık. Sınırlı sayıda bulunan rahleler, elimizde tutup bekletmemiz gereken Kur’an veya Elifba cüzünü taşıma konforu sunardı kurs boyunca. Rahle sahibine de “rahle kapmış olmanın” onurunu yaşatırdı gün boyu. O zamanlar kural, rahlenin daimî bir hâmîsinin bulunmaması şeklindeydi. Rahleyi kapan ‘şanslılar’ kurs saati bitene kadar rahleyi kullanır sonra yerine yerleştirirlerdi. Bu işleyiş nedeniyle rahle kullanmak isteyenler ertesi gün tekrar ‘rahle kapma yarışmasına’ girmek zorunda kalırdı. Rahle kapışmalarının bu minval üzerine teşettüt ederek “rahle savaşlarına” dönüşmesi, hocamızı harekete geçirmiş ve camiye gelen çocukları ikaz etmesini netice vermişti.
Babacan üslubuyla “Buradaki rahleler kimseye ait değil. Daimî rahlesinin olmasını isteyen evinden getirir, rahatça kullanabilir” demişti. Bu ikaz üzerine, bazı talebeler işin kolayına kaçarak evden getirdiği rahleleri kullanmaya başlamışlardı. Onurla ve azimle alınan rahlelerin verdiği “gurur ve savaşçılık” hissi bu şekilde izale olmuştu. Evden getirilen rahleler, rahle sahiplerine o eski mücadelenin tadını vermemişti. Azınlık bir grup ise katılımcı sayısının azalması sebebiyle tadı azalmış olan rahle savaşlarına devam etmişlerdi.
***
Seri üretimden uzak görüntüsüyle her türlü el sanatını takdir eden yeşil rahlemi kaptığımda Kur’an öğrenmenin heyecanına, yukarıda anlatmış olduğum duygular da ortaklık ederdi. İmamın ikazından sonra, hatt-ı hareketimi ne yönde tayin ettiğimi şu an hatırlamıyorum ama çok başka bir derdin kapısını araladı gördüğüm plastik rahleler…
Çocukluğumuzda camilerde çokça gördüğümüz “işlemeli, desenli, el yapımı” farklı farklı rahlelerin yerini; seri üretim, aynı tarz, zevksiz plastik rahleler almış. Aynı tarz, seri üretim plastik rahleler “zevk-i selimini kaybetmiş, istidadını geliştirememiş ve zenginleştirememiş, tekdüze bir cemiyete” dönüştüğümüzü göstermekte ne yazık ki. Sanatkârlık, zarafet ve letafet gibi âli duyguların yerini besatet; istidat ve fikir zenginliğinin yerini ise yeknesaklık ve garabet almış durumda. Bu durumdan daha da vahim olanı ise bu hazin halete dertlenenlerin ve farkında olanların olmaması…
Bu zevksizlikten ve dertten bana umut veren husus, aynı tarz plastik rahleler üzerine yazılan “isimler” oldu. Rahleler aynı olsa da talebeler, kendi rahlelerini belirtmek için farklı yazılar ve desenler kullanarak “farklılaşma” yolunu seçmişlerdi. “Fıtrat, fıtrî olmayan şeyi reddedip atar” sırrıyla, beşerin sıradanlaşmasına “çocuk fıtratı” isyan ediyor. Ümidimiz, fıtratı besleyen bu çocuk ruhunda…