"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Çözüm sürecini Bediüzzaman başlatmıştır

Yusuf ÇAĞLAYAN
13 Mart 2015, Cuma
Diyanet İşleri Başkanlığına buradan bir çağrıda bulunuyorum! Bu milleti etnik kimlik bağlamında kardeş kavgasına sürükleyen bu kavmiyet dâvâsının İslâm’dan sapma olduğuna dair bir fetva vererek, kamu oyuna açıklayınız…

Ülkemizde, etnik sosyolojiye karşı sosyolojik bir karşılık verilmemekte, bilâkis, etnik sosyolojiyi şiddetlendiren yanlış stratejiler izlenmektedir. Bu yanlış stratejiler sayesinde, askerî, siyasî ve ekonomik enerji heba edilmektedir. Bütünleşme sürecini devreye sokacak kültürel dinamiklerin kâmil manada devreye sokulamadığı bir ortamda, sosyolojik süreç müsbet bir mecraya girememektedir. Çözüm adına gerçekleştirilen reformlar ne kadar iyi niyetle yapılırsa yapılsın, alt kimlik dayanışmasına sürüklenmiş kitlelerde ayrışmayı şiddetlendirmektedir. Çünkü menfi milliyet temelli bir soruna etnik kimliği daha da şiddetlendiren ve merkezileştiren reformlarla karşılık verilmesi; yani, “çözüm sürecinin, ortak değerleri güçlendirmek yerine, farklı kimlik değerlerini güçlendirecek şekilde yönetilmesi”1 stratejik bir hatadır.

Bediüzzaman’ın öngördüğü ve sağlığında takip ettiği; eserleri ve talebeleri vasıtasıyla da sürdürdüğü çözüm süreci nasıldır? Sultan Reşad, Sultan Abdülhamid, Birinci Meclis, CHP ve DP hükümetleri nezdinde yaptığı girişimlerin temel konularından birisi de Türk ve Kürt kimliğinin menfi milliyet eksenli olarak bozulmasına dikkat çekmek olmuştur. 

Birinci Meclise hitaben yaptığı bir konuşma bunu net bir biçimde ortaya koymaktadır:

“Vilayat-ı şarkıye (doğu vilayetleri) âlem-i İslâm’ın bir nev’î merkezi hükmündedir; fünun-u cedide (yeni fenler) yanında, ulûm-u diniye (din ilimleri) de lâzım ve elzemdir. Çünkü ekser enbiyanın (peygamber) Şarkta, ekser hükemanın (filozof) Garbda gelmesi gösteriyor ki; Şarkın terakkiyatı dinle kaimdir. Başka vilayetlerde sırf fünun-u cedide okuttursanız da, Şarkta her halde millet, vatan maslahatı namına, ulûm-u diniye esas olmalıdır. Yoksa Türk olmayan Müslümanlar, Türk’e hakikî kardeşliğini hissedemeyecek. Şimdi bu kadar düşmanlara karşı, teavün (yardımlaşma) ve tesanüde (dayanışmaya) muhtacız. 

Hatta bu hususta size bir hakikatli misal vereyim: “Eskiden, Kürd bir talebem vardı. Eski medresemde, hamiyetli ve gayet zeki o talebem, ulûm-u diniyeden aldığı hamiyet dersi ile her vakit derdi: ‘Sâlih bir Türk, elbette fâsık kardeşimden ve babamdan bana daha ziyade kardeştir ve akrabadır.’ Sonra aynı talebe, talihsizliğinden, sırf maddî fünun-u cedide okumuş. Sonra ben-dört sene sonra-esaretten gelince onunla konuştum. Hamiyet-i milliye bahsi oldu. O dedi ki: Ben şimdi, Râfızî bir Kürd’ü, sâlih bir Türk hocasına tercih ederim.

Ben de: Eyvah! dedim, ne kadar bozulmuşsun? Bir hafta çalıştım, onu kurtardım; eski hakikatli hamiyete çevirdim.

İşte ey meb’uslar! O talebenin evvelki hali, Türk Milletine ne kadar lüzumu var. İkinci hali, ne kadar vatan menfaatine uygun olmadığını fikrinize havale ediyorum. Demek-farz-ı muhal olarak-siz başka yerde dünyayı dine tercih edip, siyasetçe dine ehemmiyet vermeseniz de; her halde şark vilayetlerinde din tedrisatına a’zamî ehemmiyet vermeniz lâzım”2

Bediüzzaman’ın bu anekdotta bir talebe kesitinde belirttiği menfi milliyet olgusu, günümüzde malûm boyutlara ulaşmıştır. Kürt talebesi, menfi milliyet fikrine kaydığı için, Bediüzzaman o talebesini itikaden bozulmuş telâkki etmiştir. Bediüzzaman, talebesindeki bu hamiyet değişiminin temelinde menfi milliyet fikrinin olduğunu tesbit etmiştir. Yani talebesi, din ilimleri tahsil ettiği döneminde, kendini ve Türk kardeşini dinî bağlamda anlamlandırırken; daha sonra sırf maddî ilimleri okuyarak, etnik kimlik bağlamında anlamlandırmaya başlamış ve İslâm’dan gelen hamiyet-i diniyesi hamiyet-i milliyeye dönüşmüştür. Bediüzzaman, bu anlamlandırma umumîleştiğinde, etnik kimliğini merkezileştiren bir siyasallaşmanın gelişmesine teorik ve felsefi temel oluşturacağını net olarak ortaya koymuştur. Menfi milliyet akımının Türkiye’nin jeopolitiğini nasıl daraltacağını, ülkeyi iç çatışma ile nasıl bloke edeceğini, Türk-Kürt ilişkilerini etnik anlam çerçevesine nasıl hapsedeceğini tesbit ve mütemadiyen ihtar etmiştir. Bediüzzaman’a göre çözüm, menfi milliyet fikriyatından kurtarıcı bir anlamlandırma ile mümkün olacaktır. O, “bir hafta çalıştım, onu kurtardım” dediği talebesini, hangi hakikatleri talim ederek kurtarmış ise, bu bir haftaya bedel, bir asra yakın ömründe ve bir talebeye bedel bütün Kürtlere ve Türklere ve Âlem-i İslâm’a bu hakikatleri geniş boyutta mütemadiyen talim etmiştir. Sırf maddî ilimleri talim eden üniversitelerin yanı başında, üniversite öğrencilerine iman hakikatlerini talim ederek, Türk ve Kürt neslini menfi milliyet fikrinden ve sair bütün zararlı cereyanlardan muhafaza etmeye çalışmıştır.

Bediüzzaman Kur’ân’ı İslâm dünyasının güncel meseleleri bağlamında okumuştur. Teorisiyle, pratiğiyle ömrü boyunca menfi milliyet sorununu dile getirmiş, çözümün sosyolojik temellerini atmış ve bilfiil çözüm sürecini başlatmıştır. Kürt sorununun hayallerde bile olmadığı tarih diliminde, menfi milliyet fikriyatının İslâm’dan sapma olduğuna; dahilde kılınç çekilmeyeceğine, cihadın manevî olacağına ve Türk-Kürt bütün Müslümanların asayişin muhafazasını netice verecek müsbet iman hizmetine memur olduklarına; bin yıl İslâm’a bayraktarlık yapmış Türk Milletinin torunlarına kılınç çekilemeyeceğine, ittihad-ı İslâm’ın farz olduğuna açık ve net olarak fetva vermiştir.

Diyanet İşleri Başkanlığına buradan bir çağrıda bulunuyorum! Bediüzzaman’ın menfi milliyet fikriyatının neden İslâm’dan sapma olduğuna dair izahatlarını inceleyiniz! Kur’ân ve hadis mihengine vurunuz! Ve üzerinize düşen vazifenizi yerine getiriniz! Bu milleti etnik kimlik bağlamında kardeş kavgasına sürükleyen bu kavmiyet dâvâsının İslâm’dan sapma olduğuna dair bir fetva vererek, kamu oyuna açıklayınız…

Dipnotlar:

1- N. Tarhan, Asimetrik Savaş, Timaş Yay. 1. Bas. İst. 2010, s. 139.
2- S. Nursî, Tarihçe-i Hayat, Y. Asya, İst. 1999, s. 128-129.

Okunma Sayısı: 2681
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı