Bugünkü makalemde,(1) belki de eğitimcilerimizin bile ilk defa duyacağı darbe ve darbeciler ürünü bir plandan bahsedeceğim.
Darbeler ve darbeciler ne kadar yerli ise, bahsedeceğim bu plan da o kadar yerlidir diyebiliriz.
Eğitim sistemi hiçbir zaman yerli bir proje olmamıştır. Bu durum sadece Türkiye’ye has bir durum değildir. Bütün Üçüncü Dünya eğitim sistemleri böyledir. Sebebi ise, “küresel piyasa güçleri, eğitimi de, eğitim bilimlerini de küresel iktisadî gelişmenin bir bileşeni olarak görmektedirler.”2 Bu sebeple mahalli uzantıları eliyle gerekli müdahaleleri yapmayı ihmal etmemektedirler.
Bilindiği üzere, 12 Eylül ve 28 Şubat darbe aktörleri eğitim alanına öncelik vermişlerdir. Bu her iki darbe aktörlerinin de tek parti döneminde yapılandırılan ideolojik iktidara mensup oldukları ve darbenin gerçekleştirilmesini müteakiben ideolojik iktidar paradigması olan Kemalist ulusalcı zihniyeti eğitim yoluyla yeniden hayata geçirmeye çalıştıkları görülür.
12 Eylül darbesi iki plan çerçevesinde yürütülmüştür: İlki, yönetime el koymayı gerçekleştirmek için darbe öncesi yapılan “Bayrak Harekât Planı”dır. Diğeri ise, Kemalist ulusalcı ideoloji doğrultusunda bir toplum yapısı oluşturmak amacıyla 1985 tarihinde hazırlanan ve MGK tarafından takip edilen “Ataköy Planı”… Bu ikinci plan tamamen bir eğitim projesidir. 1986-1987 eğitim-öğretim yılından itibaren hayata geçirilmeye başlamıştır. Sistematik olarak başlayan kanunî düzenlemelere paralel olarak tasfiyeler, atama ve kadrolaşmalar 28 Şubat 1997’de zirveye ulaşmıştır. 1990, 1997, 1999, 2004 ve 2006 yıllarında revize edilen plan, hükümetlerin, Millî Eğitim Bakanlarının ve M. E. B. Talim ve Terbiye Kurulu Başkan ve üyelerinin değişmesinden hiç etkilenmeden uygulanmaktadır. Plan halen yürürlükte bulunmaktadır.3
Ataköy Planı’nın 28 Şubat’a özel uygulaması, YÖK-Dünya Bankası işbirliği ile doğrudan eğitim fakültelerini hedef alma ve öğretmen yetiştirme sistemine müdahale etme şeklinde yansımıştır. Muhafazakârlaşan topluma Ataköy Planı doğrultusunda gerçekleştirilecek müdahalede etki sistemini öğretmen üzerinden kurgulamışlar ve öğretmenlere, planda öngörülen toplum mühendisliği misyonunun kazandırılmasını amaçlamışlardır.
Bu plan gerçekte, tek parti döneminde kurumlaştırılan ideolojik iktidar vesayetinin güncellenmiş 1985 versiyonundan başka bir şey değildir. Geçmişten beri yürürlükte olan ve belli periyotlarla güncellenen bu plan karşısında hükümetler, bakanlıklar ve Talim Terbiye Kurulu başkanları etkisiz elemandır. Bu hususu, 12.05.2006-21.02.2008 tarihleri arasında M. E. B. Talim ve Terbiye Kurulu Başkanlığı yapan Prof. Dr. İrfan Erdoğan, istifasını müteakiben verdiği bir röportajda çarpıcı bir benzetmeyle dile getirmiştir. Prof. Erdoğan, kendisine yöneltilen, “Talim Terbiye Kurulu’nda 21 ay nasıl geçti desek, bize en net yanıtınız ne olur?” sorusuna şu cevabı vermiştir: “Bir sevgili dostum dedi ki, ‘Seninki 03.00-05.00 nöbetiydi.’ Galiba bu benzetme yeteri kadar net. Şimdi dürüstçe davranmak gerekirse ben de gerçekten kendimi ‘3-5 nöbetini tutmuş’ gibi hissediyorum.”4
İdeolojik iktidar vesayetinin yeni bir sürümü olan Ataköy Planı, diğer adı ile “Konsept Planı”nın işlevi nedir? Milletin mânevî ve kültürel dinamiklerini temsil eden bir eğitimci misyonunun gelişmesini sistematik olarak engellemektir. Eğitim yoluyla, dinî ve millî kültürümüzü entelektüel seviyede temsil eden bir değişim kuşağının önünün kesilmesidir. Milleti dininden, inancından, tarihinden ve kültüründen yalıtmayı rejim altına alan bir anlayıştır. Siyasî, hukukî ve idarî enstrümanlarla koruma altına alınmış bir plandır. Bu plan sayesinde, devletin siyasî, hukukî ve askerî mekanizmaları, mânevî ve kültürel dinamiklerimiz ile millet arasında bir tampon işlevi görecektir. Böylece, toplum ile manevî kimlik değerleri arasına bir rejim duvarı çekilmiştir.
Kökü tek parti dönemine kadar ve hatta uluslar arası iradelere kadar uzanan Ataköy Planı gibi eğitim projelerinin öngördüğü müfredatın tartışılması bile mümkün değildir. Türkiye Bilimler Akademisi (TÜBA), ilköğretim müfredatını 2004 yılında tartışmaya açmış5 ise de, karşısında Ataköy Planı’nı bulmuştur. Eğitim sistemi, 1920’li yılların modernleşme/kalkınma perspektifinin meşrûlaştırdığı resmî ideolojisinin dayanağı olan materyalist bilim paradigması ve bu doğrultuda yapılan Ataköy Planı uygulamasının cenderesinden ne zaman kurtarılacaktır?
DİPNOTLAR:
1. Bu Makale, Etkileşim Yayınları’ndan çıkan “Tahrif-i Tedrisat” başlıklı kitabımdan uyarlanmıştır.
2. L. Işıl Ünal, Seçkin Özsoy, Eğitim Bilimleri Felsefesine Doğru, Tan yayınları, 1. Baskı, Ankara, 2010, s. 284.
3. Ayrıntı için Bkz. ÜNAL, Ahmet, Gizli Atatürkçülük Projesi: Ataköy Planı, Anekdot Yayınları, Ocak 2009.
4. Devrim Sevimay, Milliyet, 3 Mart 2008, (akt.) Ahmet Ünal, Gizli Atatürkçülük Projesi: Ataköy Planı, Anekdot Yayınları, Ocak 2009.
5. L. Işıl Ünal, Seçkin Özsoy, Eğitim Bilimleri Felsefesine Doğru, Tan yayınları, 1. Baskı, Ankara, 2010, s. 239 (dipnot).