Tüm varlık aleminde geçerli olan temel bir kanundur “ölümlü” olmak.
Kum saatinden akan tanecikler gibi, ömür dakikaları da tükenir, biter. Geçmiş zamanın üzüntüleri, geleceğin endişesi, insanoğlunun şimdiki zamanı bilinçli olarak yaşamasını engeller.
ZAMAN TANZİMİ DERSLERİ
Gerçekten de günümüzde tüketim toplumunun o debdebeli bolluğu içinde, zamansızlık gerçek anlamı ile bir kıtlık olarak yaşanıyor.
Zamanı israf etmeden en verimli şekilde değerlendirmenin, geçmiş ve geleceğin üzüntü ve belirsizlikten kaynaklanan endişelerinden kurtulmanın yolunu arıyor insanlar…
Bu yüzden olsa gerek “Zaman yönetimi” konusu şimdilerde modern çağın üniversitelerinde ders olarak okutulan konularından biri.
Zamanı verimli kullanmanın teknik yönleri konusunda yayınlanan bir dolu kitaplar, makaleler bulunmakta. Medyada insan kaynakları ile ilgili yayınlarda zaman yönetimi sıkça işlenen konulardan biri. Geçmişten ders alıp geleceği planlamak teknik olarak öğretiliyor bu kaynaklarda.
Sahi mazinin hüzünleri, istikbalin endişeleri olmaksızın zamanı verimli kullanmanın püf noktası ne ola ki?
ZAMANIN SAHİBİ
İnsanlık tarihi boyunca yaşamın kısacık dünya hayatından ibaret olduğunu düşünenler için, hayat bir an önce en iyi şekilde tüketilmesi gereken bir kavram oldu. Mademki, her şey ölümle sona eriyordu, o halde anlamı yoktu! O yüzden akıp giden zamanda “An”ı doyasıya, olabildiğince lezzet ve haz alarak, hızlı yaşamak gerekirdi! Zira her an ecel cellâdı gelebilirdi! Bu nedenle adeta “yangından mal kaçırırcasına” hazzın ve hızın tutsağı olarak yaşadılar. Tarih kitapları, müzeler, antik kalıntılar halen bu gerçeğin sayısız delilleriyle dolu.
Ölümün bir son değil yeni bir hayatın başlangıcı olduğuna iman edenlerse zamanı sermaye olarak en verimli şekilde değerlendirmenin yollarını aradılar. Mazi bir daha geri gelmezdi, istikbal de madem ki daha gelmemişti. O halde içinde bulunduğumuz anı elimizden geldiğince “Zamanın Sahibi”nin rızası dairesinde kullanmak gerekirdi.
Zamanlarına bu niyet hakim oldu: Zamanın Sahibinin razı olacağı şekilde zamanı değerlendirmek.
Bu niyetle Ona yöneldiler, gönderdiği elçilerine tabi oldular. Maziye bakıp üzülmediler, istikbali düşünüp endişelenmediler, ellerinden gelen tüm gayretle çalışıp, şevkle ümitle vazifelerini yaptılar, neticeyi Zamanın Sahibine bıraktılar. Kulun vazifesi bu idi zira.
MODERN ZAMANLARDA ÜMİTSİZ İNSANLAR
Çağımızda hüküm süren daha fazla tüketim ve başarıya odaklı yaşam tarzı insana “ben merkezli” bir hayat sunar. Bu durum insanın iç dünyasına hızı, yarışı, rekabeti, stresi, kıskançlık, hased gibi menfî duyguları taşır. Geçmişin hüznü, geleceğin korkusu insanı derin bir kaygıya gark edip insanî değerlerini tahrip eder.
SEFİH MEDENİYETİN İLAH VE İLAHELERİ
Sefih medeniyet medyayı, sinemayı, edebiyatı, reklamları hülasa tüm vasıtalarını kullanarak insanların zihninde başarılı, güçlü, zengin, adeta süper güçlerle donatılmış her biri adeta birer ilah ve ilahe olan insan modelleri sunar. Yalancı cennette, ellerinde zehirli ballar insanı yoldan çıkaran cehennem hurileri, yalancı dostlar…
Tüm yalancılar gibi ömürleri kısadır! Ne zamanki başarısızlık, musibet gelir, hepsi bir anda gözden kayboluverir. Neye uğradığını şaşıran insan da ümitsizlik ve kaygılarla dopdolu denize düşen yılan sarılır misali ayakta durmaya çalışır!
Sefih medeniyet bu sefer de “Hastasın, tedavi olmalısın!” deyip türlü hastalıklar ve ilaçlar icad eder. Çeşitli kişisel gelişim teknikleriyle kişiyi toparlamaya çalışır.
Oysa ki, insan başarıları, başarısızlıkları, sevinci, üzüntüleri, acizliği, fakirliği, ümidi, ümitsizliği, gayreti, tembelliği ile insandır!
Hep güçlü, başarılı olmaya mecbur bir tanrı yada tanrıça ya da ümitsizliğe, karamsarlığa düştüğünde ilaçlarla tedavi edilmesi gereken bir hasta değildir…
Tıp, psikoloji bilimlerine elbette muhalif değiliz. Beri yanda şurası bir gerçek ki insanın kendi iç dünyasını, duygularını, acizliğini, fakirliğini keşfetmesi yepyeni bir hayat yolculuğunun ilk durağı anlamına gelir!
Risale-i Nur'dan ÜMİT FORMÜLLERİ
Bediüzzaman Hazretleri ömrünü vakfettiği iman hizmetinde Risale-i Nur Külliyatı ile okuyucularının eline varlık aleminin ve kendi iç alemlerinin anahtarlarını sunar.
Bediüzzaman’ın hayatın her hali için olduğu gibi ümit ve ümitsizlik duyguları için de Kuran ve hadis deryasından topladığı hakikat incileri vardır:
“Allah’ın rahmetinden ümidinizi kesmeyin!” (Zümer Suresi, 53.) ayetinin açılımını yaptığı “Hutbe-i Şamiye” isimli eserinde ümitsizliği “İslam aleminin kalbine giren dehşetli bir hastalık” olarak tanımlar.
Hastalığın belirtisi:Ahlâkî çöküş, tembellik, lakaydlık, karamsarlık, fedakârlıktan uzak ben merkezli “neme lazımcı” bir hayat tarzı…
Hastalığın ilacı: Bir ayet ve iki hadisle formüle edilir.
“Allah’ın rahmetinden ümidinizi kesmeyin!” (Zümer Suresi, 53.)
“Tamamı elde edilemeyen şeyin, tamamı terk edilmez” (Keşfül Hafa)
“Ben kulumun güzel zannı yanındayım” (Buhari)
Bizi manen öldüren, zulmeden, adeta katilimiz olan ümitsizlik hastalığından kurtulmak ancak gayret- çaba sarf etmek, mükemmeliyetçi olup ye’se düşmemek, hüsnü zan sahibi olmak, Rabbimizin merhametinden ümidimizi kesmemekle mümkün.
Ümitvar olmaktan kendimizi neden mahrum edelim ki?
Not: Kurban Bayramının
insanlığa huzur ve barış getirmesi
duasıyla bayramınızı tebrik ediyoruz.