24 Ocak 2011, Pazartesi
Geçenlerde bir gazeteci ve eleştirmen, açık oturum programında yapmış olduğum kelime yanlışlıklarını bir bir yazmış. İrticalen yani herhangi bir belge olmadan yaptığım konuşmalardaki Türkçe kullanım hatalarını, doğruları ile gösterdiği için kendisine teşekkür etmeyi bir borç biliyorum.
Bununla birlikte ben de bazı insanların kasıtlı olduğunu zannettiğim bazı Türkçe hatalarını dile getirmeyi düşündüm. İşte bunlardan bir tanesi “irtica” kelimesidir.
İrtica kelimesinin kökü, bir askerî terim olan “ricat” kelimesinden o da bir kavle göre “rücu” kökünden gelir. Rücu ‘dönme’ anlamına gelir. Hani “aslına rücu etti” denilir ya, onun gibi. Ricat kelimesi de savaşta “geri çekilme veya düşmandan kaçma" anlamına gelen bir kelimedir. Olumsuz mânâda kullanılır ve sevimsiz bir kelimedir. Suçlama amacı ile kullanılır.
Peki, irtica kelimesi hangi anlamda ve niçin dindar insanları karalamak kötülemek maksadı ile kullanılır, bir de ona bakalım.
Bediüzzaman, Emirdağ Lâhikasında “Gazeteleri dinlemediğim halde bir-iki senedir ‘irtica ile itham’ kelimesi mütemadiyen tekrar edildiğini işitiyordum. Eski Said kafası ile dikkat ettim, katiyen gördüm ki: siyaseti dinsizliğe alet yapan ve beşerdeki en dehşetli vahşet ve bedeviliğin bir kanun-u esasisine irticaa çalışan ve hamiyet maskesini başına geçiren gizli İslâmiyet düşmanları, gaddarane bir itham ile ehli hamiyet ve hamiyet-i diniye ve kuvvet-i imaniye cihetiyle değil dini siyasete alet yapmak belki de siyaseti dine ve tabi yapmakla; ta İslâmiyetin kuvvet-i maneviyesinden bu hükümeti İslâmiyeyi tam kuvvetlendirmek ve 400 milyon hakikî kardeşi arkasında ihtiyat kuvveti bulundurmak ve bir kısım zalim Avrupa’nın dilenciliğinden kurtulmak için çalışanlara ‘irtica’ damgasını vurup onları memlekete zararlı tevehhüm etmeleri yerden göğe kadar hadsiz bir haksızlıktır” der.
İşte “irtica” kelimesi belki de 100 yıldan beri haksız ve yanlış olarak kullanılıyor. Günümüzde gene yazık ki namaz kılan, eşinin başı örtülü, içki içmeyen, dinî eserler okuyan ve dine duyarlılığı hassas olan kişilerin yapmış oldukları bu ibadetlere “irtica” deniyor. Hâlbuki beş vakit namaz dinimizin en önemli şartlarından olup Kur’ân’da yüzden fazla âyette emredilmektedir. Keza Cuma namazı, camide ve cemaatle kılınması gereken bir namazdır.
İçki içmek ve başörtüsü takmak (türban dedikleri) dinimizin kesin olarak emrettiği fiillerdir. İlim öğrenmek kadın ve erkek bütün inananlara farz olduğu için dinî kitapları ve tefsirleri okuma mecburiyeti vardır. Bunların yapıldığı fiillere “irtica” yapan kişilere de “mürteci” denmesi kadar yanlış bir şey olamaz. Zira ricat etme, savaştan kaçma büyük bir günahtır. Dindar bir insana bu şekilde söylenmesi kadar edepsizlik olamaz. Bu ibadetleri yapan insanlara sadece “dindar” veya “takva sahibi” denilebilir, o kadar.
Evet, görüldüğü gibi irtica ve türban, neredeyse tam tersi anlamlarda ve bir amaç, kasıt gözetilerek yanlış olarak kullanılıyor. Dindar erkekleri yaftalamak ve aşağılamak için mürteci, dindar kadınları kanun dışı göstermek için “türbanlı” kelimelerini kullanıyorlar. Beni eleştiren yazar kardeşimden bu bariz hatayı da düzeltmesini özellikle istirham ediyorum.
Hadi, konu kelimelerin yanlış kullanılmasından açıldı bir de dinî konulardan bir örnek vereyim. Türkçemizde dini hassasiyetleri ön planda olan ve çok salih amel (sevap) işleyenlere “takva ehli” derler. Çok yanlış değil ama takva kelimesi “günahlara karşı koyma” anlamını içermektedir. Sevaplı işler yapan güzel amellerde bulunan insanlara “salih” veya “dindar” denilmesi gerekir. Takva kelimesi “kavi” yani kuvvetli kökünden gelir ve günahlara karşı durmayı ifade eder. Günahlardan çekinmek demektir. Gerçi haramların terki vacip hükmündedir. Bu yüzden takvada da salih amel sevabı vardır. Bediüzzaman’a göre günahların terki sevap işlemekten daha önemlidir. Günahları def etmek, iyilikleri çağırmaktan, işlemekten daha önceliklidir. Günümüzde takva esasları çok önem kazanmıştır ve salih ve güzel işleri yapmaktan daha acildir, öne alınmak zorunluluğu vardır. Her ne ise, küçük de olsa bir yanlışı dile getirmek istedim.
Okunma Sayısı: 2858
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.