Hayrettin Bey: “Sırat ne demektir? Nasıl bir yerdir? Mahşerde beratını alan sırattan korkuyla mı geçecek?”
Allahümme Sellim, Sellim!
Sırat köprüsü ve sırat köprüsünün keyfiyeti hakkında uzunca bir hadis-i şerifte Peygamber Efendimiz (asm) haber veriyor ki:
“Kıyamet Gününde insanlar toplanacaklar. Rabbimiz:
“Her kim her neye tapıyor idiyse onun ardına düşsün!” buyuracak.
Artık kimi güneşin, kimi ayın, kimi taptıkları tağutların peşine düşecekler. Yalnız bu ümmet, içlerinde münafıkları da olduğu halde yerinde kalacak. Allah onlara:
“Ben sizin Rabbinizim!” buyuracak. Onlar da: “El-Hak, Sen bizim Rabbimizsin!” diyecekler.
Cehennemin tam ortasına Sırat (köprü) kurulacak. Ümmetini onun üstünden en evvel geçirecek ben olacağım. O gün dehşeti ve korkusu nedeniyle peygamberlerden başka hiç kimse konuşamayacak. Peygamberlerin o günkü duaları da: “Allahümme sellim, sellim” (Allahım kurtar!” olacaktır.”
Sa’dân Dikenleri
“Onlara, “koşun, kurtulun!” denilir. Onlar kimi süratle, kimi yürüyerek, kimi karnı üstünde sürünerek geçerler. Geç kalanlar:
“Ya Rab! Beni neden geç bıraktın?” der.
Âlemlerin Rabbi: “Seni amelin geç bıraktı.” buyurur.
Münafıklar mü’minlere, “Lütfen bizi bekleyin de, nurunuzdan istifade edelim.” derler. Fakat kendilerine:
“Geriye dönün. Nuru orada arayın.” denilir.
Cehennemde sa’dân dikenlerine benzer çengeller vardır. Bu çengeller insanları kötü amellerinden dolayı kapıp alırlar. Bunlardan kimi kötü ameli dolayısıyla helâk olur. Kimi hardal gibi ezildikten sonra kurtulur.
Nihayet, Allah ateşe girenlerden kimlere rahmet buyurmayı dilemişse onları çıkarır.
Cennet ile Cehennem arasında yüzü ateşe dönük bir kimse kalır. Ki o, Cennete gireceklerin sonuncusu olacaktır. O kimse:
“Yâ Rab! Yüzümü şu ateşten döndür. Kokusu beni zehirleyip duruyor. Alevi beni yakıp duruyor.” diyecek. Adamcağız mütemadiyen dua ve niyaz yapmaya devam edecektir.
Yâ Rab! Beni İçeriye Al
Sonunda Allah: “Duanı kabul edersem, başka bir şey istemeyecek misin?” buyurur.
Adam: “Hayır!” diyecek. Allah onun yüzünü Cehennem ateşinden Cennet’e doğru döndürünce Cennet’in güzelliğini görecek. Bir süre hayâ ettikten sonra:
“Yâ Rab, beni Cennetin kapısına yaklaştır.” diyecek.
Allah: “Evvelce başka bir şey istemeyeceğine dair yemin etmiş değil miydin?” diyecek. Adam: “Yâ Rab! Mahlûkatının en bedbahtı ben olmayayım.” diyecek. Allah:
“Bunu da verirsem başka bir şey isteyecek misin?” diyecek. Adam:
“İzzet ve celaline yemin olsun ki, hayır!” diyecek.
Cenab-ı Allah onu Cennetin kapısına yaklaştıracak. O kimse, Cennetin kapısına varıp da, Cennetteki eşsiz güzelliği ve letafeti, içindeki hadsiz sevinci ve neşeyi görünce, bir süre utancından susacak, ama sonra:
“Yâ Rab! Beni içeriye al!” diye dua edecek. Allah:
“Âdemoğlu! Sen ne sözünde durmaz kimsesin! Sen verdiğimden başka hiçbir şey istemeyeceğine dair yemin vermiş değil miydin?” buyuracak. Adam:
“Ya Rab! Mahlûkatının en bedbahtı olmayayım.” diyecek ve dua ve niyazına ısrarla devam edecek. Nihayet Cenab-ı Hak onun da Cennete girmesine izin verecek. Ona:
“İste!” buyuracak. O da uzun boylu isteklerini dile getirecek. Ne arzu ediyorsa isteyecek. İstekleri bitince, Allah Teâlâ: “Bunlardan başka şunu da, şunu da, şunu da, bunu da iste!” buyuracak. İsteyeceği güzel şeyleri Cenab-ı Hak onun aklına getirecek. Nihayet adam bunları da isteyecek. Adamın istekleri bitince Allah Teâlâ:
“Bunların hepsi ve on misli kadar isteklerin hepsi senindir.” Buyuracaktır.”1
Dipnot:
1 Buhârî, 2/450.