“İmanın yeri kalbdir; dimağ ise oluyor ma’kes-i nur-u iman. Bazen de mücahiddir, bazen süpürgecidir. Dimağda vesveseler, hem pek çok ihtimaller kalb içine girmese, sarsılmaz iman, vicdan. Yoksa bazıların zannınca iman dimağda olsa; ruh-u iman olan hakkalyakîne, ihtimalat-ı kesîre olur birer hasm-ı bîeman. Kalb ile vicdan, mahall-i iman. Hads ile ilham, delil-i iman. Bir hiss-i sâdis; tarîk-ı iman... Fikr ile dimağ, bekçi-i iman.”1
İç İçe Geçmiş Cümleler
Bu bölümde cümleler iç içe geçmiş, hakikatleri şaha kaldırmıştır. Her bir hakikat bir cümleden taşıyor evc-i alaya uçuyor. Evc-i aladan gelen her bir mâna bir cümlenin koynunda saklanıyor, kendi okuyucusunu ve tefekkür edicisini bekliyor.
Edebiyat harika! Belağat emsalsiz! Cümleler veciz mi veciz! Hakikatler eşsiz mi eşsiz! Mana uçsuz bucaksız bir deniz!
Bu kadar derin mâna, bu kadar dipsiz derinlik, bu kadar uçsuz bir umman ancak bu cümlelerle ifade edilebilir. Ve ancak bu kadar veciz söz söylenebilir.
İnsanı endamına hayran bırakıyor! Rahmet yağsın Üstadım sana!
İman ve Dimağ
“İmanın yeri kalptir.” Dimağ ise, iman nurunun yansıdığı yer oluyor. Dimağ bazen cihad eder, çalışır, didinir, hakikatleri bulur ve kalbe getirir. Bu anda genelde dimağ süpürgecidir. Olmadık yerlerden hakikat pırıltıları bulur, alır, kalbe getirir.
Dimağda vesveseler de olur. Vesveselerle pek çok ihtimaller sıra sıra dizilir. Bu ihtimaller kalbe girerse imanı sarsar. Dimağ bu ihtimallerden hakikat olanı bulur, çıkarır ve kalbe koyar. Yoksa ihtimallerle iman sarsılır. Dimağ istikamette olmazsa vicdan da pusulasını kaybeder.
Dimağ imanî bilgileri ölçer, tartar. Ve doğru ise kalbe gönderir. Fakat iman dimağda değildir. Eğer dimağda olsa, her bir ihtimal birer amansız düşman kesilir imanın ruhu olan hakkalayakîne. Yani iman dimağda olsa insan hakkalyakîni bulamaz, araştırıp bulacağım derken sapıtır.
Çünkü her bir ihtimal dimağın aklını başından alır, dimağ her bir ihtimalin peşine takılır gider. Doğru bilgiden uzaklaşır. Hakkalyakîni bulamaz.
Hakkalyakîn Gerçeği
“Hakkalyakîn” gerçeği imanın ruhudur. İmanın zeminidir. İman orada kendini bulur. İmanı gerçek iman yapan onun hakkalyakîne ulaşmasıdır. Hakkalyakîne ulaşmayan iman kendini koruyamaz. Kişiye medar-ı necat olamaz.
Dimağ burada süzgeç vazifesini görür. Kirli, asılsız, gerçek olmayan bilgileri altta bırakır, doğru bilgileri üste alır. Kalbe getirir. Kalp bu süzülmüş, denenmiş, doğru olduğu tecrübe edilmiş bilgiler ile hakkalyakine ulaşır.
Kalp ile vicdan iman mahallidir. İman bu bölgeye yerleşir. Sözler, konuşmalar, sözlerin çıktığı hançere, hançereye konuşma hakkı veren ilham imanın delilidir. Yani akıl imanı tasdik eder, imana delil olur.
İmanın yolu altıncı yoldur. Yani iman beş duyunun dışında altıncı bir yoldan gelir. Yani iman hidayet meselesidir. Hidayetle beraber gelir. Hidayet olmazsa iman da olmaz.
Fikir ile dimağ da imanın bekçisidir. İmana gelecek her türlü tecavüzü, saldırıyı, inkâr fikrini, dalaleti, sefaheti, bid’at düşüncelerini iman mahallinden “fikir ile dimağ” delillerle çürütür ve kovar. İmanın yara almasını önler.
Dipnot:
1 Bediüzzaman, Sözler, s. 732.