"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Kemalist eğitimin bebek katilleri Ve Küresel Patronları…

Şükrü BULUT
08 Kasım 2024, Cuma
Ateş düştüğü yeri yakar. Bebeğini kucağına alamayan anne ile yavrusunu koklayamayan babaların feryatları, kısastaki hayatın yüksek değerini gösteriyor.

Fakat Allah’a imanıyla birlikte Marksist felsefenin çürüttüğü vicdanlarını yitirenler bunu hissedemezler. Onlar kaliteli insandan, kaliteli hayattan, kendisini müdafaa edebilecek güçlü insandan anlarlar. Yeni doğmuşların önemi yoktur. Tıpkı ötenazi ile hastahanelerde öldürdükleri ihtiyar çocuklar gibi… Bu vesile ile acılı anne-babalara Allah’tan sabır diliyoruz. Şehit ebeveynleri olarak Yaratıcılarının huzuruna kabul edileceklerini ümit ediyoruz. Zira müjde var…

Bu yazımızda, insan hayatını pazarlayan materyalist/Kemalist ittifakının Sağlık Sistemimizi getirdikleri dehşetli noktaya işaret etmek istiyoruz. Herşeyi maddede arayan kör vicdanlıların bu satırları anlamaları zor olsa da, mütehayyir kalanlara birkaç sözümüz olacak. Biliyoruz ki; Kemalizm-Neoliberalizm ortak yapımı 12 Eylül ihtilâli sürecinin ülkemizde kırk küsur sene boyunca devam edebilmesi, maalesef onlarla ittifak eden siyasal İslâmcılarla bir kısım milliyetçilerin çabalarıyla olmuştur. Baltanın sapı bizden olmasaydı ne Kemalistler ve ne de küreselci sosyal Marksistler (Neoliberaller) bu programlarını devam ettiremezlerdi. Milleti köleleştirme, fukaralaştırma, servetini global Marksistlere aktarma ve millî tüm sistemlerini tahrip etme projesinin payandaları içerden olmasaydı, Türkiye’miz on defa zincirlerini çözmüştü. Bu acı ve zillet veren hikâyelerin de yazılacağını ümit ederek, başka zamana bırakıyoruz.

Siyasal İslâmcılarla bir kısım Milliyetçilerin tarih olarak medar-ı iftiharları, bildiğiniz gibi ecdadın kurduğu medeniyetlerdir. Bu medeniyetleri taşıyan vakıflardır. Bu vakıfların geçmiş milletlere karşılıksız olarak verdiği hizmetlerdir. İmaretlerdir, şifahanelerdir, medreselerdir, tekyelerdir, darülacezelerdir… Allah’a ve ahirete inanan ecdadımızın malvarlıkları bu vakfiyelere akınca; Konya’mız, Bursa’mız, Edirne’miz, Manisa’mız, Kayseri’miz ve de İstanbul’umuz medeniyetin gülbahçelerine dönüşmüş. Bütün bunları; siyasal İslâmcı ve Milliyetçi politikacılarımız ihtilâlden önce anlatırlardı. Sonra ihtilâl oldu. Türk-İslâm Sentezi kuruldu… Ve ardından Neoliberallerin büyük paraları ülkeye akınca da; “yetmiş sente muhtaç” Türkiye’mizin vitrinleri/mağazaları lüks ithal mallarla doldu. Her taraf renklendi, tâ ekranlara kadar. Neoliberallerin temsilcisinin oğlu renkli TV şirketleri açtı, bazı dindar milliyetçi gazeteler de bu kervana katıldılar… Tâ ki holding oldular ve banka kurdular, bizim eski şeriatçılarımız… 

Fakat mevzumuz bu değildi…

Beden ve ruh sıhhatini önde tutan ecdadımızın en fazla dikkat ettiği diğer husus ise cehalet hastalığıyla mücadele olmuş. Bırakın sıradan hayırseverleri; padişahlarımız, valide sultanlarımız, ve paşalarımız bile bu manevî yarışa dahil olarak; kendilerinden yüzyıl sonra da devam edebilecek şartlara haiz vakfiyeler kurmuşlar. Peki, ne oldu bütün bunlar? Büyük kısmı M. Kemal’in tek partili rejimi tarafından satıldı veya çarçur edildi. Elimizde kalanların parmaklarımız sayısınca olduğunu biliyorsunuz. Vakıflar Bakanlığını kaldırırlarken müstebitler, gözlerini vakfiyelere dikmişlerdi.

Olanlar oldu, bu güne gelelim, Neoliberallerle Kemalistlerin Amerika ve İngiltere’den ithal ettikleri paralı eğitim ve sağlık sistemlerini konuşalım. Ailenin en büyük iki zaafı: Sağlık ve eğitim… Aç kalır, açıkta kalır; sevdiğini tedaviye çalışır. Ebeveynler kendilerini mahrum bırakırlar, tâ ki çocukları güzel bir eğitim alsınlar… Değil mi? İşte Neoliberaller bu insanî zaafımızı keşfederek özel okullar ve özel hastahaneler devrini Özal ile birlikte açtılar. “Vatandaşım işini bilir,” fikri de onun değildi, Üstadları Hayek’e aitti. Rekabete dayalı serbest piyasayı açtıkları zaman, çoktan küresel bazda organize olmuşlardı. Dünya Bankasını, IMF’yi ve önemli para piyasalarını avuçlarına aldıktan sonra başlatmışlardı yarışı… Zahiren herkes katılıyordu yarışa, düne kadar tukaka edilen dinî cemaatler bile… Milletin zekâtlarıyla kurulan ilk özel okullar ve hastahaneler, hatta TV şirketleri… Ve sonra piyasa şekillenmeye başlamıştı, özel bankalar ve holdingler…

Mantık uçmuştu. Tarih ise, gericilerin teselli pınarıydı. Globalcilerin sofrasına oturmak için bazı dindarlarımız fetva arayışına girdiler. Bazıları ise dünyamızı “darü’l-harp” ilân ettiler. Daha da rahatlayabilmek için, “Harp hiledir. Cihaddayız”, dediler. Heyhat! 

Ülkeyi idare edenler, Türkiye’yi “sağlık turizmi cenneti” olarak dünyaya tanıtıyorlar. Yani; insanı yaşat ki, devlet yaşasın ilkesini böyle anlamışlar. Sağlık bakanlıklarına özel hastahane patronlarını getirmişler, bu güne kadar. Tıpkı özel okullar ve dershaneler zinciri patronunu Eğitim Bakanlığına getirdikleri gibi… Veya en önemli        turizm şirketlerine sahip kişiyi de turizm Bakanlığına atadıkları gibi… Önce insan bedeni üzerinden, sonra ruhu üzerinden ve daha sonra da seyahat hürriyetleri üzerinden para kazanan neoliberal hükümetimizin kimliğini incelediğimizde; siyasal İslâmcılık ve milliyetçilik damgalarıyla karşılaşıyorsunuz.

Bu konuyu inşaallah tasrih etmeye devam edeceğiz.

Okunma Sayısı: 1576
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Demokrat Avrupa

    8.11.2024 18:08:10

    En büyük sıkıntının Kemalizm olduğunu anlamayanlara ne anlatılsa boşuna…

  • Salih

    8.11.2024 16:12:50

    Politika ve dışsiyaset yazılarınıoı da edebi üsluplarla yazılabilineceğini gösteren bir makale olmuş. Maşallah barekellah.

  • Süleyman

    8.11.2024 15:30:03

    Yeni Doğan Çetesiyle anneleri ve aileleri yeis içinde kahretmek isteyenler mi var. Bu ülkenin hastanesine ve doktoruna güvenmemek, anne-baba olmak isteyenleri kahredecek bir hal değil mi? Menfaat peşinde koşan idarecilerimizin sağır kulakları bu feryadı duyar mı acep.

  • Ayhan Aydın

    8.11.2024 15:15:51

    Kemalistlere yeşil ışık yakan zihniyetin Türkiyeyi ne hale getirdiği ortada.... Tebrikler.

  • Rehanur

    8.11.2024 14:43:38

    Allah’a inancını kaybedenlerin canavar olacağını Bediüzzaman yüz sene önce söylemeye başlamış. Dünya malını kutsayan sözde müslüman siyasetçiler, bu hakikati görmek istemiyorlar. Böyle giderse gözlerini toprak doyuracağa benziyor.

  • Hikmet

    8.11.2024 14:14:02

    “Ülkeyi idare edenler, Türkiye’yi “sağlık turizmi cenneti” olarak dünyaya tanıtıyorlar. Yani; insanı yaşat ki, devlet yaşasın ilkesini böyle anlamışlar. Sağlık bakanlıklarına özel hastahane patronlarını getirmişler, bu güne kadar. Tıpkı özel okullar ve dershaneler zinciri patronunu Eğitim Bakanlığına getirdikleri gibi… Veya en önemliturizm şirketlerine sahip kişiyi de turizm Bakanlığına atadıkları gibi… Önce insan bedeni üzerinden, sonra ruhu üzerinden ve daha sonra da seyahat hürriyetleri üzerinden para kazanan neoliberal hükümetimizin kimliğini incelediğimizde; siyasal İslâmcılık ve milliyetçilik damgalarıyla karşılaşıyorsunuz.” Meseleyi son paragrafta özetlemişsiniz. Kaleminize, dilinize ve kalbinize Allah istikamet versin.

  • Mustafa-kemal

    8.11.2024 12:05:46

    Politika ve siyaset girdabina girenler maddi refah i sectiler.maddi refah icin bütün kutsallarini pazara cikardilar.ne yazikki daha dünyada kaybettiler.insallah cabuk uyanirlar.

  • Hakan

    8.11.2024 11:43:11

    Kıymetli hocam, 12 Eylül musibeti ile küresel işgalin irtibatlarını biraz daha açıkça yazabilir misiniz? Selam ve saygılar

  • Hüseyin T

    8.11.2024 09:31:51

    Maalesef kıymetli hocamızın yazısını büyük bir teessurle okuduk. Siyasal İslamcılik ile BOP eşbaşkanıligini hiçbir endişe duymadan yürütebilmek büyük bir mahareti gerektirir. Hiçbir uhrevi derdi ve kaygısı olmayan birileri ancak bu işleri yapabilir. işin en enteresan ve tenakuz yanı ise, kendilerini " İslamcı ve milliyetçi" olarak atfetmeleri. Tam bir ahir zaman heyulasi. Insan da iman olmazsa ya da zayıf olup tesirini göstermezse nasıl bir canavar hayvan hükmüne geçtiğini müşahede ediyoruz. Çünkü tek kaygıları dünya olanları hiçbir şey kayıt altına alamaz ve durduramaz. Bu durumda herşey mübah olur onlar için ve neocon küresel güçlerin dahildeki gönüllü taşeronu olarak bütün bir milletin hakkını ve hukukunu ziru zeber ederler hayasızca...

  • S.topuz

    8.11.2024 07:39:13

    ..."İngiliz Meclis-i Meb'usanında Müstemlekât Nâzırı, elinde Kur'an-ı Kerim'i göstererek söylediği bir nutukta: Bu Kur'an, İslâmların elinde bulundukça biz onlara hâkim olamayız. Ne yapıp yapmalıyız, bu Kur'anı onların elinden kaldırmalıyız; yahut Müslümanları Kur'andan soğutmalıyız, diye hitabede bulunmuş. İşte bu müdhiş haber, onda tarifin fevkinde bir tesir uyandırmıştı. İstidadı şimşek gibi alevli, duyguları ve bütün letaifi uyanık ve ilim, irfan, ihlas, cesaret ve şecaat gibi hârika inayet ve seciyelere mazhar olan Bedîüzzaman'ın, bu havadis üzerine: "Kur'anın sönmez ve söndürülmez manevî bir güneş hükmünde olduğunu, ben dünyaya isbat edeceğim ve göstereceğim!" diye kuvvetli bir niyet ruhunda uyanır ve bu saikle çalışır."... Risale-i Nur Külliyatı, Tarihçe-i Hayat - 51 Pilanlar SAMAN ALTINDAN tıkır tıkır işletilmiş maalesef! 🇹🇷😢😭😪🇹🇷🙌🌹🤲🌹☝️🌙

  • S.topuz

    8.11.2024 07:33:41

    ..."3 - Hac, mü'minler arasında sun'i hudutları, kutuplaşan siyasi görüşleri kaldırır. Irk, kıt'a, bölge gibi mefhumları yıkıp, mü'minleri bir tek vücud haline getirir. Kâbenin etrafında toplar, kardeş olduklarını anlatır. Münasebet gelmiş iken bir olay nakl etmek istiyorum, şöyle ki: İngiliz Başbakanlarından Gladston bu hakikatı idrâk ettiği için on sekizinci asrın sonlarında İngiliz parlamentosunda şöyle demişti: İslâm diyarındaki müstemlekelerimizde istikrarımızı engelleyen çetin iki amil vardır. Neye mal olursa olsun onları bertaraf etmeniz gerekir. Birincisi bu kitap (Kur'an-ı Kerim'e işaret ediyor) tır. Biraz durakladıktan sonra, doğuya doğru dönüp sol eliyle işaret ederek, ikincisi de, Kâbe'dir." Şafii İlmihali - 329 😢😭😪🙌🌹🤲🌹❤☝️🌙😪😭😢😡😤🕊🕊🕊🌍🇪🇺🇹🇷🇵🇸🇵🇸🇵🇸

  • S.topuz

    8.11.2024 07:14:10

    🇹🇷😪😭😢🇹🇷🙌🌹🤲🌹☝️🌙😢😭😪🕊🕊🕊🌍🇪🇺🇹🇷🇵🇸🇵🇸🇵🇸 ..."Sonra, ben cem'iyetin iman selâmeti yolunda âhiretimi de feda ettim. Gözümde ne Cennet sevdası var, ne Cehennem korkusu. Cem'iyetin, yirmibeş milyon Türk cem'iyetinin imanı namına bir Said değil, bin Said feda olsun. Kur'anımız yeryüzünde cemaatsiz kalırsa Cennet'i de istemem; orası da bana zindan olur. Milletimizin imanını selâmette görürsem, Cehennem'in alevleri içinde yanmağa razıyım. Çünki vücudum yanarken, gönlüm gül gülistan olur."... Risale-i Nur Külliyatı, Tarihçe-i Hayat - 630

  • S.topuz

    8.11.2024 07:11:36

    🇹🇷😢😭😪❤🙌🌹🤲🌹🇹🇷🇵🇸 ...İşte benim bütün hayatım böyle zahmet ve meşakkatle, felâket ve musibetle geçti. Cem'iyetin imanı, saadet ve selâmeti yolunda nefsimi, dünyamı feda ettim. Helâl olsun. Onlara beddua bile etmiyorum. Çünki bu sayede Risale-i Nur, hiç olmazsa birkaç yüzbin, yahut birkaç milyon kişinin -adedini de bilmiyorum ya, öyle diyorlar. Afyon Savcısı beşyüz bin demişti. Belki daha ziyade- imanını kurtarmağa vesile oldu. Ölmekle, yalnız kendimi kurtaracaktım, fakat hayatta kalıp da zahmet ve meşakkatlere tahammül ile bu kadar imanın kurtulmasına hizmet ettim. Allah'a bin kerre hamdolsun."... Bediüzzaman Said Nursî, Tarihçe-i Hayat - 629 😪😭😢🙌🌹🤲🌹☝️🌙

  • Salih baş

    8.11.2024 04:32:00

    Devleti şirket gibi yönetmek gerekir dedi adam söylüyor

  • Sefer Akgül

    8.11.2024 00:23:09

    Tam 12 den isabet eden bir tesbit. Kaleminize sağlık kardeşim

  • Ömer

    8.11.2024 00:15:05

    İnsanlığın katillerinin mahiyetini tüm boyutlarıyla anlatan bir makale. Sizi tebrik ediyorum.

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı