"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Bediüzzaman Diyanet İşleri Başkanlığımızın fıtrî temsilcisidir…

Şükrü BULUT
23 Eylül 2024, Pazartesi
Tarihte devamlılık esastır.

Şahs-ı manevîye dönüşmüş devletlerde de devamlılık genel bir esastır. Şeyhülislâmlıktan Meşihat’a ve oradan da Diyanet İşleri Teşkilâtına dönüşen bu ilmî ve dinî kurumda da devamlılık, varlığının gereği olacaksa; Bediüzzaman ve onu temsil eden Risale-i Nur Külliyatı, Diyanetimizin fıtrî bir temsilcisi sayılır. Okuyucularımız bu malum hakikatin tekrarının hikmetini soracaklardır.

Devletimizin demokrasi yolunda, global müstebit cereyanların tuzağına düşerek hedefine gecikmesi, devletin uzuvları niteliğindeki teşkilâtlarda da sıkıntıya sebep oluyor. Bazen hırsızların patırtı-gürültüleriyle ev sahiplerini bastırdıklarına şahit oluyoruz. Millet iradesini, bin senelik tarihi, vatanın tapusu hükmündeki gelenek ve şeairi yok sayarak; bu şehitler yurdunu, dinsizler ve ahlâksızlar yurdu olarak dünyaya göstermek isteyenlere karşı, bilinen hakikatleri yüksek sesle tekrarlamakta fayda görüyoruz.

Diyanetimizin ismi henüz Meşihat iken, hilâfetin hükmünün geçtiği İslâm coğrafyasında, Bediüzzaman için “zamanın âlimi” denildiğine göre, başlığımızdaki hükmün doğruluğunda kimsenin şüphesi olmamalı. Osmanlı şeyhülislâmlarının, büyük dersiamlarının; Mehmet Akif, Ali Rıza, Ferid Kam ve Babanzade gibi büyük âlimlerinin “Bediüzzaman” dediği bir şahsiyetin bazı insanlarca tenkit edilmesi onların cehaletini gösterir. Yalnızca dâhildeki ulemadan bahsetmiyoruz. Mısır’da Abdülaziz Çaviş ve Seyyid Kutub, Pakistan’da Ali Ekber Şah... Bunların yanında Şam-ı Şerif ve Hicaz ulemasının kendisini hürmetle yâdettiği bir Bediüzzaman’dan bahsediyoruz. İngiliz’in işgaliyle Ankara’ya taşınan İlk Meclis’in şeref misafiri Bediüzzaman’ı; bazı din düşmanı münafıklarla, Hz. Ali’nin zemmine mazhar olmuş bir kısım ulemaü’s-sû’ inkâra yeltenmişlerse de, onun Diyanet camiamızın fıtrî temsilcisi olduğunu zamanındaki bütün otoriteler kabul etmişlerdir. Hatta bu kabulün fıtrî bir neticesidir ki, Türk milletinin büyük sevgisine mazhar olmuş Demokratlar onu Diyanet Riyasetindeki başkanlık koltuğuna davet edeceklerdi. 

“...Ankara’da dindar Ahrarların kongresinde beni Diyanet Riyaseti dairesinde bir vazife ile tavzif etmeyi hararetle istemelerine ve Medresetü’z-Zehranın Nur Talebelerini, bu meselede bana kabul ettirmekte vasıta yapmalarına karşı derim:

O toplantıda bu teklifi yapan meb’uslara ve dindar arkadaşlarına çok teşekkür ve çok selâm ve muvaffakiyetlerine çok dua ederiz. Fakat ben ziyade zayıf ve şiddetli hasta ve ihtiyar ve kabir kapısında ve perişan olduğumdan, o kudsî vazifeyi yapmaya iktidarım olmamasından, benim yerimde Risale-i Nur’un şahs-ı manevîsi, benim bedelime Nur Şakirtlerinin has ve hâlis ve İslâmiyetin hakikî fedakârlıklarının şahsiyet-i maneviyesi, o kudsî vazifeyi şimdiye kadar gayr-ı resmî perde altında yaptıkları gibi, inşaallah resmî bir surette dahi yapabilecekler. Onlara havale ederiz...” (Emirdağ Lâhikası s. 426.)

İşte bu gerçekleri nazarda tutan bütün Nur Talebeleri, kendilerini bu teşkilâtın fahri üyeleri olarak bilirler. Bütün dinî meselelerde, fetvalarda, takvimlerde ve kanaatlerde Diyanet’i esas alırlar. Bu teşkilâtın resmî mensubu olan bütün vazifelilere büyük kıymet verirler. 1960’ların sonundan bugüne kadar, takip edebildiğim bütün teşkilat başkanları ve resmî temsilcileri, ekseriyetle Risale-i Nur’un lehinde bulunmuşlar ve mahkemelere onlarca müsbet bilirkişi raporları göndermişlerdir.

Bediüzzaman’ı ve Risale-i Nur Talebelerini bu camiadan uzak göstererek, haricî cereyanlar ve Kemalizm adına bid’alarla Diyanet üzerinden Müslümanlara hücum edenlerdeki Said Nursî hazımsızlığını biliyoruz. Fakat bu tuzağa, dindar nesiller yetiştireceğini söyleyen hükümetler ve yetkililer daha fazla dikkat etmeliler, kanaatindeyiz. Dindar nesillerin yetişmesi ancak Kur’ân ve Sünnet’in, zamanımızın ihtiyaç ve telâkkisiyle hayata aktarılmasıyla mümkündür. Bu ise ancak Risale-i Nur ile gerçekleşir.

Risale-i Nur’u, zamanın problemleri için yegâne çıkış olarak zikretmemiz asılsız bir iddia değildir. Eğitim, ahlâk, sosyoloji, felsefe, tarih, sağlık, pedagoji ve siyaset gibi birinci derecede insanı ilgilendiren ilimlerin âlimleriyle yapılacak meşveretler neticesinde bu sonuçla karşılaşacağımızı bildiğimizden, Risale-i Nurların yegâne çare olduğunu rahatlıkla söylüyoruz. Hem Amerika ve Avrupa üniversitelerindekiler hem de İslâm dünyasının önde gelen ilim merkezlerindeki araştırmaları tedkik edenler, asılsız bir iddiada değil; delillerle bir ispatta bulunduğumuzu göreceklerdir.

İnşaallah devam edeceğiz… 

Okunma Sayısı: 1453
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Rehanur

    25.9.2024 13:59:56

    Tespitleriniz müjde gibi. İttihad ümidi cenneti duygular hissettiriyor. Lakin bu yazıyı nesredecekleri yerde görmemezlikten geleceklerini de hepimiz biliyoruz. Diyanetin vartası da enaniyet malesef.

  • Salih

    23.9.2024 22:02:32

    "Bu durûs-u Kur’âniyenin dairesi içinde olanlar, allâme ve müctehidler de olsalar, vazifeleri, ulûm-u imaniye cihetinde, yalnız yazılan şu Sözlerin şerhleri ve izahlarıdır veya tanzimleridir. Çünkü, çok emârelerle anlamışız ki, bu ulûm-u imaniyedeki fetvâ vazifesiyle tavzif edilmişiz." diyen bir Bediüzzamanın eserlerini basarak milletimizin imanına hizmet etmek diyanetin vazifesidir.

  • S.topuz

    23.9.2024 18:09:44

    ..."Ey hocalar ve ehl-i kalb! Soracağınız suallerin cevablarını Risale-i Nur'da bulabilirsiniz. Ehl-i keşf ve kalbden birisi, benim gibi âciz bir insandan Mehdi'yi soruyor, "Ne vakit gelecek?" Daha Mehdi'yi anlayamamış. Dabbetülarz kimler olduğunu bilmiyor. Bunlara dair, risalelerde birer bahis vardır. Her müşkil sualin cevabını o risalelerden arayınız, bulursunuz. Ey hocalar ve halifeler! Bizim ilmimiz bize yeter deyip, yıldız böceği gibi şavkınıza, ilminize aldanmayın. İnsanın kendi bildiği kendine kâfi gelmez. Her insan, her mes'eleyi yalnız anlayamaz. Uyuyorsunuz! Uyuduğunuz mikdar artık yeter! Uyanmalı."... Barla - 146 🌹🤲🌹☝️🌙😥😭😪😡😤🕊🕊🕊🌍🇪🇺🇹🇷🇵🇸🇵🇸🇵🇸🇵🇸🇵🇸

  • İbrahim

    23.9.2024 17:26:28

    Diyanet İşleri Başkanlığımız, Risaleleri basmakla, sayın hocamızın dediklerini fiiliyle ispat etmiş oldu. Hem de sahip çıkarak...

  • Mehmet

    23.9.2024 16:55:35

    Evet, Bediüzzaman hz.leri zamanın sahibi ve bu zamanın manevi problemlerine Kur'an'dan reçeteler yazan birisi olarak elbette Diyanetimizin temsilcisidir. Aksisisi iddia etmek şeytani tarafgirlik veya cahilce ahmaklıkla izah edilebilinir.

  • Halil

    23.9.2024 13:25:54

    Diyanetteki samimi ehli ilmin çok yakın bir zamanda, Risalei nura dört elle sarılacağına inanıyor ve bekliyoruz.

  • İ.UÇAR

    23.9.2024 12:08:13

    Yazının başlığı keşke hakikat olsa. Yazı muhteva itibarı ile delillere müstenid olması gerekirken temenniler üzerine bina edilmiştir. Diyanet'i Meşihat'ın yerine ikamet zorlamalı bir te'vildir... Çünkü Diyanet başta olmak üzere ilahiyatllılar bu kurumlarda çalışanların iktiisadi ihtiyaçları karşılanmış, güçlendirillmişlerdir.Bir sınıf haline getirildiler.Bu durumları görmezlikten gelerek mukaddes bir Kurum şeklinde göstermek hakikatten uzaktır."İhsan-ı ilâhiden fazla İhsan İhsan değildir, her şeyi olduğu gibi tavsif etmek gerektir."

  • A. Yılmaz

    23.9.2024 11:18:40

    Üstadımız Müslümanların başsız kalmasını savunmamıştır. Osmanlının son döneminde hürriyet isterken saltanatın kaldırılması fikrini savunmamıştır. Sultan başta dinin koruyucusu olarak kalmaya devam etmelidir. Üstadımız sefih bir hürriyet istememiştir. İslamın helalleri ve haramları ile kayıtlı bir hürriyet istemiştir. İçkinin şu an yasaklandığını düşünün bakalım? Herkes hürriyet elden gidiyor diye ayağa kalkar?

  • Semanur Tunoğlu

    23.9.2024 11:14:35

    Diyanet her şeye rağmen dini eğip bükmemiştir. Diyanette görev alan âlimlerimizden Allah razı olsun. Onların gayretleri ile daha güzel hizmetler olacaktır. Umarım Nurcular ile diyanet diyalog zeminini daha da artırır.

  • Hüseyin

    23.9.2024 08:40:31

    Osmanlıyı temsil eden, Rusya’sa ordumuzu temsi eden ve ordumuzun onun ilk eserini bastırmasıyla tasdik ettiği Bediüzzaman, eserleriyle milletimizin her zaman ki temsilcisidir.

  • Oğuz Yiğiter

    23.9.2024 05:59:36

    Üstad hazretleri İlâhî bir mevhîbe olan ve hasbîlik ve ihlas üzerine bina edilmesi gereken dinî hizmetlerin aldatmakla iş gören nifak cereyanının kontrolünde diyanet teşkilatındaki mağlubiyetler içinde, bid'alara müsamahalı resmî ve ücret mukabilindeki bir yapıya teslim olmamıştır. Ne zamanki; evrensel hukukun hükmettiği AB standartlarında bir demokrasiye geçilir, o zaman siyaset ve ideolojilerden âzâde özerk bir diyanet belki o zaman fonksiyon ifa eder. Ama buna rağmen Üstadın tercihi hep saltanatın gölgesinin düşmediği istiğnakârâne dinî hizmetlerdir...

  • Demokrat Avrupa

    23.9.2024 00:43:27

    Hürriyetin olmadığı yerde neyi nasıl konuşacaksınız? Hür fikirlerin olmadığı bir sistemde doğruyu hangi şekilde ve nasıl savunacaksınız? “Ekmeksiz yaşarım, ama hürriyetsiz yaşayamam” diyen İslam alimi Bediüzzaman’ı tanıyanların ilk önce hürriyete öncelik vermeleri gerekmez mi? Diyanet işleri de Bediüzzaman’ı tanıdıkça hürriyet olmaksızın dini yaşamın da tam manası ile olamayacağını anlayacaktır…

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı