"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

12 Eylül’ü reddetmeyen muhalefet, AKP’nin yardımcısıdır…

Şükrü BULUT
12 Eylül 2024, Perşembe
''Yiğit düştüğü yerden kalkar.'' deriz de, düştüğü yeri bilemeyiz.

Katil asla varis olamaz deriz de, miras davasında bulunan katillerle iş tutarız.

“Zamanımızda küreselleşmenin kaideleri geçerlidir.” deriz de, klasik eski zamanların bireysellikleriyle demokrasi arayışına gireriz.

“Bütün ihtilâllere karşıyız.” deriz de, Türkiye demokrasisini tahrip edenlerin resimleri altındaki koltuklarda oturarak demokrasi davası güderiz…

Bütün bunların yanlışlıklarına inananlar, demokrasimizi cinayetlerle yok etmeye çalışmış bir ihtilâlin yıldönümünde, pratikte o ihtilâlcilerin koydukları kurallarla yola devam ediyorlarsa, bu, cehaletin demokrasimizi tutsak aldığı manasına gelmez mi?

Konuyu biraz daha açalım. Son zamanların en büyük hastalığı olan “unutkanlık”la, babalarımızdan kalan köyü, geleneği, arazileri, arsaları, ocakları ve kabristanları talan etmiş bir düşmanın kırk dört sene önce işlediği cinayetlerden dolayı haklarını arayanlara, “Yahu neden kırk küsur sene önceki zamana takılıp kalıyorsun.” demek, insana en büyük ihanet, hak gaspı ve zulüm sayılmaz mı? İnsanlara karşı yapılan haksızlıklar için, zaman aşımı diye bir şey yoktur. Eğer olsaydı, mazlumlar dört gözle Mahkeme-i Kübra’yı beklemezlerdi. Hâlbuki, kırk dört sene önce milletimizin iradesine, hukukuna, iffetine, inançlarına ve demokrasisine karşı işlenen cinayetlerin failleri kurumsal olarak ortada dolaşıyorlar. Bu cinayetlerin global bir Marksizm projesi dahilinde, ülkemizde nasıl hazırlandığına ve kimler aracılığıyla işlendiğine dair yüzlerce kitap, makale ve yaşayan şahitlerimiz var… Bu dehşetli istibdat ve talan projesinin yüklenicileri olmuş ANAP ile AKP saflarında siyaset yapmış olanlar, elbette cemaziyelevvellerinin bilinmesini istemediklerinden, bu korkunç geçmişlerinin ortaya açılıp saçılmaması için daima karşı duracaklardır. Fakat “Bu milletin hukuku, refahı, geleceği, istiklâliyeti, hürriyet ve demokrasisi için çalışacağım.” diyerek muhalefet saflarında siyasete atılmış olanların, ihtilâllere ve cinayetlere bulaşmışlarla iş birliği yapmaları, sağlıklı düşüneceklerin işi olamaz, değil mi?

Siyasetin hem iktidar hem de muhalefet kanadına 12 Eylül ile ilgili bir soru sorsanız, 12 Eylül’ü elbette birlikte lânetleyeceklerdir. İşte bu hakikat için diyoruz ki, 12 Eylül İhtilâli’nin bütün unsurlarını, kanunlarını, kazanımlarını, global anlaşmalarını, nahak yere yaptığı değişikliklerini, siyasi üslubunu, rüşvetlerini ve her gün önümüze “kurtuluş reçeteleri” şekliyle getirilen projelerini tamamen reddetmeyenler, temelde 12 Eylül’e itiraz etmemiş oluyorlar. O projenin ardiyesinde, onun sağladığı imkân ve edevatla demokrasiye çalıştıklarını iddia edenler, bilerek veya bilmeyerek yalan söylüyorlar, diyoruz. Redd-i miras bütünlük arz eder. Bir kısmını kabul eden, mirasın yekununa sahip çıkmış demektir. Bu yazımızda, mevcut iktidara karşı muhalefet iddiasındaki siyasetçilerimizi, iktidarı beğenmeyen yüksek bürokratlarımızı, yargıdaki dehşetli cinayetleri ve hukuksuzlukları bilen yüksek yargı mensuplarımızı, hayatlarını insanların faydası için ilme sarf etmiş ahlâklı ve insaflı akademisyenlerimizi ve milli birlik-beraberliğimize zarar gelmesin diye sessiz kalan paşalarımızı, kırk dört sene sonra bir murakabeye, iç muhasebeye ve –inananlar için– Mahkeme-i Kübra’ya gittiklerinde, “Ben üzerime düşeni söyledim ve yaptım.” demeye davet ediyoruz.

Millî devletlerin tek başlarına karşı durmakta zorlandıkları bu global sivil Marksist projenin geçmişte anlaşılması kolay değildi. Komünizmin zulmünden kaçan çoğu ‘millet devlet’ler, kendilerine yardım elini uzatan sivil Marksistleri nereden tanıyacaklardı? Ülkemiz de aldananlar arasındaydı. Projenin özünde “multi-kulti” olduğu halde, Özal ve ekibi “Türk-İslâm sentezi” logosu altında sahneye çıkacaklardı. Ve sonra; ülkenin sermayesini, özelleştirme perdesi altında globalcilere aktarmaya başlayacaklardı. Küresel sivil Marksistlerin 1970’lerden bu yana üzerinde çalıştıkları “Pazar Ekonomisi” ile kontrolleri altındaki bir kısım organizeli kapital ile millî ülkelerin mallarını kelepir fiyatına alırlarken, yedeklerindeki ülkelerin ekonomilerinin başına da, Dünya Bankası bünyesinde yetiştirdikleri Turgut Özal’ı, Kemal Derviş’i ve daha birçok teknokratı atayacaklardı.

Bu kırk küsur senelik projenin herhangi bir yerinde vazife almış siyasetçilerle demokrasi arayışına giren muhalefete, haklı olarak millet güvenmiyor. Enternasyonal Marksizm’den kaçarlarken Londra’daki sivil globalci Marksist Popper’ı ve Hayek’i liberal gören muhalefetin genç dimağları, yollarının tekrar Marksizm çöplüğüne çıkacağını nereden bilsinler ki…

Okunma Sayısı: 1060
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Burhan

    12.9.2024 21:19:48

    S.a hocam 12 eylüle ençok kürtler gördükleri işkenceler ve zülümden dolayı ses çıkarıyordu onlarıda neoliberaller makam mevki vererek susturdular saf kürt kardeşlerimizde onların peşine takıldılar. Demokrat olanlarda terör yaftasıyla karşı karşıya

  • Süleyman

    12.9.2024 19:23:37

    Ülkemizin ve özellikle siyasetle meşgul olanların iç çelişkilerini ve ikilemlerini o kadar açık net ve veciz şekilde ortaya koymuşsunuz ki, yürekten tebrik ve teşekkür ediyorum. Daha henüz dimağımızda şekillenmemiş fakat diğer hasselerle hissettiğimiz bu büyük gerçekleri elle tutulur gözle görülür hale getirmişsiniz. Dahası yazının devamında da bu meselenin arkasındaki, pis kokunun nereden geldiğini çıkarıp göstermişsiniz. Sağolun var olun

  • Halil İbrahim

    12.9.2024 13:02:56

    Tehlikeyi güzel tarif etmişsiniz. Devletler tek başına bu ahirzaman fitnesine dayanabilseydi, üstad hazretleri paktlara ve ittifaklara teşvik etmezdi, milli devletleri. Hala bazıları Amerika, Avrupa, Rusya veya Haçlı türküsünü çağırıyorlar. Yazıklar olsun.

  • Nur

    12.9.2024 12:28:46

    Ellerinize sağlık Abi... Yine çok önemli tespitler yapmışsınız...

  • Hidayet

    12.9.2024 10:02:12

    Demokrasi tarihimizi çok veciz ve çok boyutlarıyla dile getirmişsiniz. İnşaallah milletimiz hipnozdan çıkar. Allah kaleminize kuvvet gönlünüze genişlik versin.

  • Oğuz Yiğiter

    12.9.2024 09:53:40

    İşte bunun için, her vesile ile vurguladığımız, 12 eylül ürünü ANAP ile, zoraki bir nikahla, dünya evine giren demokrat misyon varisi DYP, içgüveyisi olarak her ne kadar adını DP olarak değiştirse de, milletin gönlünde bir türlü lâyık olduğu yeri bulamadı...

  • Yusuf Karaali

    12.9.2024 08:41:59

    Çok doğru söylemişsiniz hocam. Bu 6'lı masanın küçük partilerinin milletteki karşılığı bu yüzdrn yokmuş demek.

  • Hüseyin T

    12.9.2024 08:28:22

    Tarihe ve günümüze hakkaniyet üzere bakmadığımız sürece varlık ve vakaları doğru dürüst çözemeyiz. Günümüzü bile objektif olarak değerlendiremeyenler sürekli tekrarlanan ve ezberletilen tarihi metin, olay ve kişilikleri hak ettikleri yere konumlandıramazlar . Dünyada belki de en zor iş, gerçeklerden kopmuş bir toplumu, hakikate doğruya gerçeğe geri döndürebilmektir...

  • S.topuz

    12.9.2024 03:59:58

    ..."Rivayetler, Deccal'ın dehşetli fitnesi İslâmlarda olacağını gösterir ki bütün ümmet istiaze etmiş. لَا يَعْلَمُ الْغَيْبَ اِلَّا اللّٰهُ bunun bir tevili şudur ki: İslâmların Deccal'ı ayrıdır. Hattâ bir kısım ehl-i tahkik, İmam-ı Ali'nin (ra) dediği gibi demişler ki: Onların Deccal'ı Süfyan'dır. İslâmlar içinde çıkacak, aldatmakla iş görecek. Kâfirlerin büyük Deccal'ı ayrıdır. Yoksa büyük Deccal'ın cebir ve ceberut-u mutlakına karşı itaat etmeyen şehit olur ve istemeyerek itaat eden kâfir olmaz, belki günahkâr da olmaz."... Bediüzzaman Said Nursî, Risale-i Nur Külliyatı Şualar[Y] - 478 🙌🌹🤲🌹❤☝️🌙😥😭😪😡😤🕊🕊🕊🌍🇪🇺🇹🇷🇵🇸🇵🇸🇵🇸🇵🇸🇵🇸

  • Suat

    12.9.2024 03:46:21

    Yiğit düştüğü yerden kalkar. 12 Eylülü çözemeyenin demokrasi derdi nereden olsun ki.... Güzel bir yazı..

  • S.topuz

    12.9.2024 03:42:08

    ..."İşte şu hikmete binaen bütün hissiyatları uyanık ve letaifleri hüşyar olan sahabeler, envâr-ı imaniye ve tesbihiyeyi câmi' olan kelimat-ı mübarekeyi dedikleri vakit, kelimenin bütün manasıyla söyler ve bütün letaifiyle hisse alırlardı. Halbuki o infilâk ve inkılabdan sonra, gitgide letaif uykuya ve havâs o hakaik noktasında gaflete düşüp, o kelimat-ı mübareke, meyveler gibi gitgide, ülfet perdesiyle letafetini ve taravetini kaybeder. Âdeta sathîlik havasıyla kuruyor gibi, az bir yaşlık kalıyor ki; kuvvetli, tefekkürî bir ameliyatla, ancak evvelki hali iade edilebilir. İşte bundandır ki, kırk dakikada bir sahabenin kazandığı fazilete ve makama, kırk günde, hattâ kırk senede başkası ancak yetişebilir."... Bediüzzaman Said Nursî, Risale-i Nur Külliyatı, Sözler - 491 🙌🌹🤲🌹❤☝️🌙😥😭😪😡😤🕊🕊🕊🌍🇪🇺🇹🇷🇵🇸🇵🇸🇵🇸🇵🇸🇵🇸

  • S.topuz

    12.9.2024 03:39:35

    ..."Evet Kur'an-ı Hakîm'in envârıyla hasıl olan o inkılab-ı azîm-i içtimaîde, ezdad birbirinden çıkıp ayrılırken; şerler bütün tevabiiyle, zulümatıyla ve teferruatıyla ve hayır ve kemalât bütün envârıyla ve netaiciyle karşı karşıya gelip, bir vaziyette ve müheyyic bir zamanda, her zikir ve tesbih, bütün manasının tabakatını turfanda ve taravetli ve taze ve genç bir surette ifade ettiği gibi; o inkılab-ı azîmin tarrakası altında olan insanların bütün hissiyatını, letaif-i maneviyesini uyandırmış; hattâ vehim ve hayal ve sır gibi duygular hüşyar ve müteyakkız bir surette o zikir, o tesbihlerdeki müteaddid manaları kendi zevklerine göre alır, emer. İşte şu hikmete binaen bütün hissiyatları uyanık ve letaifleri hüşyar olan sahabeler, envâr-ı imaniye ve tesbihiyeyi câmi' olan kelimat-ı mübarekeyi dedikleri vakit, kelimenin bütün manasıyla söyler ve bütün letaifiyle hisse alırlardı."... Bediüzzaman Said Nursî, Risale-i Nur Külliyatı, Sözler - 491

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı