"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Azrail (as) nüfus kâğıdına bakmaz...

Selim GÜNDÜZALP
15 Mart 2015, Pazar
Hepimizi birçok şeyler düşündürüyor hayatta.

Ama ölüm bunların başında geliyor ve gelmeli de. 

Ne olacak, ne getirecek gelecek günler, bilemiyoruz. 

Nasıl yaşıyorsak hayatı, öyle öleceğimiz belirtiliyor. 

Nasıl ölürsek de mahşer sabahına öyle kalkacağımız.

Bu gün içimden geçeni paylaşayım dedim.

Aramızda 150 - 200 sene yaşayan olmadığını bir görelim şöyle.

Unutulan hiç kimse yok. 

Başıboş bırakılan bir Allah’ın kulu yok. 

Gelen gider, giden gelmez. Getiren götürüyor. 

Bir değil, binler sebep var. 

Dünyaya gelmenin yolu bir olsa da, dünyadan gitmenin yolu bir değil, binlerdir ahirete. 

“Azrail’e hoş geldin diyebilmektir hüner.”

Bir dostu bekler gibi ölüm meleğini beklemektir hüner. 

Azrail de olsa gelen, melek değil mi? Bunu bilmek de hüner. 

Genç - yaşlı fark etmiyor. Ölüm bir kader. Takdir edilmiş bir güzel kader. 

Kaderde ne varsa, bütünü güzel. Bir misafir edasıyla çağırıldığı yere girip, yine aynı adab ile çıkmak ne kadar güzel. 

İki çizgi arasında bellidir, takdir edilmiştir hayatımız. 

Yaradan bizi yaşatması zor olduğu için de değil, bize tanınan imtihan süresi bittiği için terhis ediyor.. Onun için bir evden diğer eve göç ediliyor.

Göç vakti ne zaman? İşte orası belli değil. 

Her an valizler hazır olmalı, kapının önünde beklemeli. 

Haydi denildiğine gitmemek olmaz. Dosttan dâvet var. Burada ne varsa bırakıp gitmemek olmaz. Orda onca dostlar varken..

Allah Rasulü (asm) varken, sevdiklerimiz varken..

Dâvet Rabbimizden, gitmemek elde değil..

Asılmaya giden mahkûm gibi, ayaklarını sürüye sürüye gitmek yerine, seve isteye ölüme gitmek ne güzel..

Çağrıldığı yere gitmek ne güzel..

Dostlar çok orada. En başta Habib-i Ekrem (asm). 

O varken orada, bırakılmayacak ne var burada? 

Vücudumuzda yer etmeye hazırlanan hastalıklar, ölümün keşif kolları, habercileri. 

Yeteri kadar sinyaller, mesajlar geliyor, ama üzerine almamakta direniyor nefsimiz. 

Gençsin, güzelsin iltifatlarıyla aldatılıyoruz nefsimiz tarafından.

Azrail (as) nüfus kâğıdına bakmaz. 

Âyet-i kerimede buyrulduğu gibi; ömür saati ne ileri de ne geri alınmaz.

Bir nefes ne eksik, bir nefes ne fazla. Gelen gider, giden gelmez. Çünkü ahiret gelinecek bir yer değil, gidilecek bir yerdir. 

Hayatı seven, ölümü de sever. Çünkü hayatı veren güzelse, ölümü veren de güzeldir. 

İki ayrı fiil söz konusu değildir. Faili meçhul değil, faili meşhurdur ölümün. Yapanı bellidir. 

Hayatı kim verdiyse, ölümü verende birdir ve bellidir. Dünyanın her yerinde, herkes için bu fiil birdir ve bellidir.

Burnunu sürttüre sürttüre nefsimizi de razı edeceğiz bu gerçeğe..

Başına vura vura kabul ettireceğiz bunu, başka çare yok. 

Bin defa da söyleseniz, nefsin kulağı sağırdır duymaz. Başına gelecekleri önceden görmek ve düşünmek istemez. Gezdireceğiz ona kabristanları.. 

Göstereceğiz gideceği yeri.. Ölümü hatırlatan dersleri, sohbetleri dinleteceğiz.

Parantezi açılıp da kapanmamış tek bir kimse var mı hayatta diye göstereceğiz..

Yok başka çare. 

Evden okula kaçardı nefsimiz, dersten sokağa fırlardı bir vakitler..

Nefsin firarları hiç bitmiyor. Şimdi de ölümden kaçıyor. 

Kalbimiz, vicdanımız ve aklımız ne kadar nurlandıysa iman hakikatleriyle, o kadar huzur içindedir bu duygularımız. Nefsimizi kontrol altına alıyorsa bu duygularımız, problem yok. 

Disiplin altına girmek ve emir dinlemek istemiyor nefsimiz. 

Allah’ın sözünü dinlemek istemiyor. Haylaz bir çocuk gibi hep gözü dışarılarda. 

Menfaati neredeyse hep onun peşinde…

Vicdan ebed diyor; nefis dünya diyor. 

Kalp evet diyor; nefis hayır diyor.

Akıl dikkat diyor; nefis boşver diyor.

Neler neler demiyor ki...

Eh, işimiz kolay değil yani. 

Hayat her an bir yol ayrımıdır insan için. 

En basit işte bile, yapıp yapmamakta karar verirken zorlandığına göre insan, böylesine hayatî bir mesele de elbette durum budur. 

Nefsimiz hangi oyunu sergilerse sergilesin, ölümün hakikatini unutturamaz bize, ölümün üzerini örtemez hiç kimse, kapatamaz. 

Her hatırlayış, bin hatırlanış olmalı. 

Bir silkiniş, bir uyanış olmalı. 

Bir uykunun en ağırıdır ölümün unutmak. 

Yaşlandıkça hayat tatlı gelir, güzel gelir. Ulaşamadıklarınıza ulaşır görünürsünüz. Ama bir gün kapıda ölüm, ansızın beliriverir, Azrail geliverir. Geldiğinde de yalnız gitmez, bizi de alıp gidiverir.

...

Allah’ım, hayatı veriyorsun güzel, ölümü veriyorsun o da güzel. 

Gizli tutuyorsun, bildirmiyorsun, o da güzel. 

Bilseydik, ölmeden önce, nerede ve nasıl öleceğimizi belki ölmeden evvel, bin defa ölürdük, hayat bize zindan olurdu, yaşayamazdık. İşte biz, o zaman gerçekten ölürdük. 

Şükür ki, başımıza ne geleceğini hikmetinle, rahmetinle saklı tutmuş ve bildirmemişsin. Ama işaretler gönderiyorsun, “hazırlanınız” diyorsun. 

Ölenlerin ölümü gözlerimizi açtırmıyorsa, bir gün kendi ölümümüz göz açtırır bize.

Geç olmadan valizler hazırlanmalı, hatta zaman zaman yoklamalı içinde ne var, boş mu dolu mu diye.

Kul hakkı varsa alınmalı hemen, helâlleşmeli, vasiyet varsa yazmalı, söylenmeli.

Vasiyet yazdı diye ölmez insan. Son pişmanlık fazda vermez. Hazırlıklı olmak yakışır insana… 

Evvel giden ashaba, ahbaba ve ihvana selam olsun..

Es-salâtü ve’s-selâmü aleyke yâ Rasûlallah…

Okunma Sayısı: 7043
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı