Eski kaynaklarda haşir konusu “sem’iyyat” olarak adlandırılır ve bu konu ile ilgili ciddî bir yorum pek yapılmazdı. Risale-i Nur bu konuda en tatmin edici bir kaynaktır.
* Haşir konusunu incelemek sizin için neden önemliydi?
manın rükünlerinin içinde üç tanesi iman esaslarının temel taşlarıdır. Bunlara Kelâm ilmi “Aslü’l-usûl” demektedir, yani asılların da aslı, temel, kök. Bu üç asıl, Allah’a iman, Peygamberlere iman ve ahirete imandır. Bu üç temel iman esasından haşir konusunda fazla bir çalışma yapılmamıştır. Risale-i Nur’u tetkik etmemiş birisinin bu konuda enine boyuna çalışma yapması da pek mümkün görünmüyor. Onun için bu pencereden bakarak bir çalışma yapmak istedim. Sonsuzluğa Doğmak Haşir kitabı bu düşünceden doğdu.
*Kitabı hazırlarken Risale-i Nur’dan da haşir bahsi, nam-ı diğer Onuncu Söz vs istifade ettiğiniz anlaşılıyor. Sizce Risale-i Nur’un bu konudaki ehemmiyeti nedir?
Haşir konusunda bugüne kadar yazılmış en detaylı ve muhteva itibariyle en dolgun ve doyurucu kaynak Risale-i Nur’dur. Bu bakımdan Risale-i Nur harika bir kaynaktır. Bu kaynağı tetkik etmeden haşir konusu etraf-ı erbaası ile yazılamaz diye düşünüyorum.
Eski kaynaklarda haşir konusu “sem’iyyat” olarak adlandırılır ve bu konu ile ilgili âyet ve hadisler sıralanırdı. Ciddî bir yorum pek yapılmazdı. Risale-i Nur bu konuda en detaylı ve tatmin edici bir kaynak olma özelliğini taşımaktadır.
* Size göre bilhassa günümüzde genel anlamda ahiret ve dar anlamda da haşir mevzularına dair algılar nasıl veya ne yönde seyrediyor? Hakeza, ahirete ve öldükten sonra dirilmeye iman etmek ne demektir?
Yeni nesilde umumiyetle gördüğüm, ahiret konularının hayatın bizzat içinde değil de biraz uzağında tutulması şeklindedir. Kendisinden çok başkalarını ilgilendiren bir konu olarak hissediliyor. Hayata yön ve düzen vermekten daha çok kuru bir bilgi olarak zihinlerde canlandırılıyor. Ölecek olan ve hesaba çekilecek olan hep başkasıdır şeklinde düşünülüyor. Hesaba çekilme duygusu, hayatın her tarafını kuşatması, hayatın bütün meselelerini tanzim etmesi gerekmektedir. İşte o zaman insan adaleti arar, hakkaniyete sarılır, davranışlarını ona göre düzenler. Hesap verme korkusu olmadığı takdirde insanlar iş ve davranışlarında korkudan uzak yaşarlar. Bu da, hayatı haksızlıktan ve zulümden koruyup kurtarma konusunda fren vazifesi görmez.
Ahirete iman demek, hayatın bütün dakikalarının hesabını vermek demektir. Kulluğun tadına varmak demektir. Zalimin hesabının görülmesi, mazlûmun hakkının verilmesi demektir. Doğru bir hayat yaşamanın temel taşı demektir.
* Haşir yüksek lisans, kıyamet alâmetleri de doktora teziniz. Bu konu seçimi, tersinden ilginç bir sıralama değil mi?
Haşir konusu, kelâmcılar ile felsefeciler arasında önemli bir tartışma konusudur. Haşrin cismani olup olmayacağı hep tartışılmıştır. Yüksek lisans tezimde bu tartışmaları konu olarak ele aldım. Ancak kitap olarak düşündüğümde o teknik tartışmaları ayıklayarak bugünkü hale geldi. Hedef kitle lise gençliği idi. Ne kadar verimli oldu, bilemem.
Kıyamet alâmetleri ise, Deccal konusu benden önce doktora tezi olarak yapılmıştı. Kıyametin büyük alâmetlerinden olan Ye’cüc ve Me’cüc konusu ise detaylı şekilde işlenmemişti. Makale tarzında çalışmalar vardı. Hâlbuki Deccallığın devamı ve mirasyedisi Ye’cüc ve Me’cüc idi. Ağacı inceleyip de meyvesi üzerinde bir çalışma yapmamak bana bir eksiklik gibi geldi. Deccal konusunun bir devamı olarak işlemek istedim. En azından konu bütünlüğü meydana gelsin arzu ettim. Ancak 28 Şubat’ın toz dumanı içinde tezi tamamlamama rağmen tez danışmanından yeterli sahiplenmeyi ve savunmayı bulamadığım için tezimi geri çekmek ve izzet-ü ikbal ile bu işi sonlandırmak mecburiyetinde kaldım.
* Eklemek istediğiniz bir şeyler var mı?
Teşekkür ederim.
***
Tıklayınız:
Bir İlâhiyatçı-Yazarın “Yüksek Lisans Tezi”nden: Ahiret hayatının safahatı