"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

ÇIKIŞ YOLU RİSALE-İ NUR’UN MÜSBET HAREKET REÇETESİNDE: Müslüman, Müslümanla karşı karşıya getirilmemeli

18 Ağustos 2013, Pazar
ALİ ULVİ KURUCU’NUN YILLARDIR MEDİNE’DE HİZMET VEREN TALEBESİ MİHR ALİ SÜLEYMAN: BEDİÜZZAMAN SABIR YARIŞINDA MUHALİFLERİNİ GERİDE BIRAKTI VE ACELE ETME TUZAĞINA DÜŞMEDİ.
İSLAM DÜNYASI KURTULUŞ REÇETESİ BEKLİYOR
“Bediüzzaman’ın ‘Bizim düşmanımız cehalet, zaruret, ihtilâftır. Bu üç düşmana karşı san’at, marifet, ittifak silâhıyla cihad edeceğiz’ sözü tam anlaşılmış ve gereği için yeterince adım atılmış değil. İslâm dünyası bir kurtuluş reçetesi bekliyor; o da ancak Risale-i Nur’dur. Üstad müsbet hareketle, yıkıcı olmadan, kırmadan, dökmeden, şiddete başvurmadan, ama kararlı bir şekilde hizmetlerini sabır içinde zamana yaydı.”
 
ŞAM VE MEDİNE ÂLİMLERİ ÇOK TAKDİR EDİYOR
“Bediüzzaman o kadar hapislere atıldığı, sürgünlere muhatap edildiği, zehirlendiği halde sabır sınırını taşmamış, hedeflerine aynı kararlılık ve inanç içerisinde devam etmiştir. İşte, Nur hareketinin bu özelliğini, Şam ve Medine’deki âlimler ve ilgililer biliyor ve çok takdir ediyorlar. Hiçbir şekilde şiddete başvurmamak. Müslüman ile Müslümanı karşı karşıya getirmemek. Bu, âlimlere çok orijinal geliyor.”
 
Medineli büyük âlim, merhum Ali Ulvi Kurucu’nun talebesi, Mihr Ali Süleyman:
İslâm dünyası bir kurtuluş reçetesi bekliyor; o da ancak Risale-i Nur’dur
 
Umre sürecimizin Medine safhasında; 35 yıldır Medine’de yaşayan, Medine Bilâl-i Habeşi Camii müezzini, Erzurumlu Mihr Ali Süleyman Hocamız ile tanışmak nasip oldu. Kendisini iyi yetiştirmiş olan Süleyman Hoca, Medine üzerine güzel çalışmış. Hatta Medine üzerine bir de kitabı var. Aynı zamanda merhum Medineli büyük âlim Ali Ulvi Kurucu’nun öğrencisi. Dolayısıyla kendisi de ilim ehli bir zât. Onunla Medine ve Risale-i Nur hizmetleri üzerine bir sohbet gerçekleştirdik. “Bediüzzaman’ın İslâm dünyası için koyduğu teşhis ve önerdiği tedavi hâlen anlaşılmış değil” diyen Mihr Ali Hocamız, şu önemli noktanın da altını çiziyor: “Bediüzzaman’ın ‘Bizim düşmanımız cehalet, zarûret, ihtilâftır. Bu üç düşmana karşı san’at, marifet, ittifak silâhıyla cihad edeceğiz’ sözü daha tam anlaşılmış ve gereği için yeterince adım atılmış değil. İslâm dünyası bir kurtuluş reçetesi bekliyor; o da olsa olsa ancak Risale-i Nur’dur.”
 
ALİ ULVİ KURUCU HOCA “RİSALE-İ NUR’U HÂLİMİZLE YAŞAMAMIZ LÂZIM” DERDİ
Hocam bize kendinizi tanıtır mısınız?
 
Bismillahirrahmanirrahim. Sohbetimizin bu ilk dakikalarında Resulullah’tan (asm) bütün kardeşlerimize selâm ve muhabbetler iletiyorum.
Sakarya İmam Hatip Lisesi’nden, 1977 yılında Medine-i Münevvere’ye hicret ettim. Burada değerli ulemalardan hattat Musa Efendiden, Tillolu İsmail Acar Hocamızdan ve Ali Ulvi Kurucu Hocamızdan dersler aldım.
1978’de Şam’da Fethü’l-İslâm Medresesinde okudum.
1978’den sonra da Medine’de ikamete devam ettik. Burada mücavir olarak kaldık.
Merhum âlim, Ali Ulvi Kurucu Hocamız bizim manevî babamızdı. Bizi o evlendirdi. Kendisi kız buldu ve bize babalık yaptı. Hocamız elli yıl burada hizmet etti. Arif Hikmet Kütüphanesi’nin müdürlüğünü yaptı. Gelen bütün ulemalarla Risale-i Nur üzerine görüşmeler yapardı. Risale-i Nur’a ciddî bir bağlılığı vardı. Kendisine gelen Nur Talebelerine de, ‘Risale-i Nur leke götürmez. Risale-i Nur’u halimizde yaşamamız lâzım’ derdi. Nur Talebelerine, ‘Sizler cennetâsâ bir baharda geldiğiniz için, daha çok çalışmalısınız. Halisen, lillah için gayret göstermelisiniz, bu uğurda onun için geceleri de feda etmeniz elzem’ derdi.
Ben Üstad’ı görmedim, ama Risale-i Nur öyle bir şey ki, Üstad’ı görmüş gibi insana bir feyiz veriyor. Onun için biz Nurlardan çok istifade ettik, ediyoruz.
1980’den itibaren de Bilâl-i Habeşi Camii’nde ezan okumaya başladık ve halen ezan okumaya devam ediyoruz.
Burada ezan okumaya başlamama da yine Ali Ulvi Hocamız bir arzuhal yazdı (ehl-i Medine’dir diye) ve ilgili makamlarda bu kabul edildi. Ve mescid açılır açılmaz ilk biz orada göreve başladık.
 
MEDİNE’DE NUR HİZMETLERİNİN TEMELİ
Risale-i Nur hizmetlerinin Medine’deki serüveninden bahseder misiniz?
 
Medine hizmetlerinde iki kahraman temeli atmışlardır.
Bundan 70 yıl önce, burada ilk olarak merhum Hüsrev Ağabeyler Osmanlıca Risale-i Nurları Medine’ye gönderiyor. Ali Ulvi Kurucu Hocamızın müdürlüğünü yaptığı Arif Hikmet Kütüphanesi’nde Hüsrev Ağabeyin kendi el yazısı ile Osmanlıca Risalelerin yer aldığını gördüm. Osmanlıca Külliyatı bu kütüphaneye vakfettiler.
Yine burada, bu hizmetlerin temelini atan, ciddî emeği geçen merhum Eskişehirli Ahmet Aksakal Ağabey vardı. O da 1958’lerde hicret etmişler. Ve çok meşakkatler çekmişler.
Yine Ahmet Ağabeyin arkadaşı, Abdurrahman Toprak Ağabey var, bunlar Üstad Hazretlerinin duâsını almışlar.
Burada büyük evliyaullahtan bir zat, Antakyalı Hacı Tevfik Efendi vardı. Bu zata, rüya âleminde Bediüzzaman Hazretleri, “Sana iki kişi emanet ediyorum, bunlardan birisi Abdurrahman, diğeri de Ahmet’tir” demiş.
Evet, 1958’lerde, 1960’larda hizmet eden bu ağabeyler gerçek Nur Talebeleriydi. Rıza-i İlâhî için çalışırlardı.
İşte, Ali Ulvi Kurucu Hocamız da 1977’lerde onların vesilesiyle Risale-i Nur’u tanımışlardı.
 
MEDİNELİLER RİSALE-İ NUR’U TANIYOR VE ÇOK SEVİYORLAR
Medinelilerin ve genel olarak da Suudilerin Risale-i Nur hizmetlerine bakışları nasıldır?
 
Medineliler Risale-i Nurları çok seviyorlar. Mekke ve Medine’de ehl-i ilim pek çok zatlar vardır ki, hepsi Risale-i Nur hakkında oldukça olumlu, müsbet kanaat taşıyorlar. Kendilerinde Risale-i Nurlar vardır. Daha önce buralara hacca gelen ağabeyler, İhlâs Risalesi, Uhuvvet Risalesi, Hutbe-i Şamiye gibi pek çok eseri buradaki ilgililere hediye ettiler. O hediye edilen eserler de birer tohum gibi neşv-ü nema buldu.
Mekke-i Mükerreme ulemalarından evlâd-ı Resul, Seyyid Muhammed Alevi el Maliki, el Haseni (Hazret-i Hasan (ra) sülâlesinden) o zata da Risale-i Nur vermişler, o zat da Risale-i Nur’a çok vâkıftı.
Bu ulemaların ittifak ettikleri bir şey vardı ki, “Evet, birçok ulema İslâm’a hizmet etmişler, ama Bediüzzaman Hazretleri pek çok meşakkatlere rağmen hizmetini sabır içinde sürdürmüştür” diyorlardı.
 
MEDİNE VALİSİNE RİSALE-İ NUR TÖRENLE TAKDİM EDİLDİ
 
Sizlerin Risale-i Nurları tanıtım hizmetleriniz oldu mu?
 
Medine Valisi, Medine Emiri Abdülaziz bin Macit Bey’e bütün Nur Talebeleri adına Risale-i Nur Külliyatı verildi. Hadise şöyle:

Doğrusu biz Nur Talebeleri olarak Medine Valisine ulaştırmak üzere bir Külliyat hazırlamıştık. Hediyeyi sandık olarak paketledik. Medine Valisine takdim etmek üzere randevu istedik. Ama bir türlü bize randevu verilmedi. Yani değişik mazeretler ifade edildi. “Vali seferde” gibi... Onun için üzüldük. Ama sonra Medine’de, ‘Dünyanın en tanınmış Kur’ân hattatları buluşması’ adında bir program oldu. Bütün İslâm ülkelerindeki hattatlardan büyük bir topluluk geldi. Bu esnada bana da, ‘Bir araç lâzım, araç var mı, Medine Valiliğine birkaç kişiyi götürebilir misin?’ dediler.
Ben de hemen kabul ettim. Allah bize valiye ulaşmak üzere bir kapı açıyordu. Hemen hattatlara, ‘Evet’ dedim, ama yol üzerinde dershaneye de bir uğramamız lâzım, paketlenmiş, dershanede bekleyen ve Medine Valisine bir türlü verilemeyen bir külliyatımız var’ dedim. ‘Tamam’ dediler.
Oturumda Türkiye’nin sayılı hattatları olacaktı. Zaten her ülkenin hattatlarının hocaları İstanbul’dan idi.
Birlikte valiliğe gittiğimiz hattatlardan, Türkiye’nin en önemli hattatlarından Hattat Hasan Çelebi de vardı. Onlara dedim ki: “Biz bu Risale-i Nur Külliyatı’nı valiye hediye etmek istiyoruz. Ama bir türlü fırsat olmadı. İşte bugün tam zamanıdır. Ola ki benim aracımı valilik içerisine, izin olmadığı için almazlar. O zaman siz, hemen arkadaki paketi diğer bir araca alarak içeriye almalısınız; valiye ne yapıp edip, takdim etmeliyiz. Gerekçe de şu olur: Hattatların çalışmalarından valiye hediye takdim ediliyor.”
Anlaştık ve yola koyulduk. Ama çok kalabalıktı. Normalde biz kendimiz bu hediyeyi takdim etsek idi, birkaç kişi gidebilecektik. Ama bu şekilde altı yüz kişi huzurunda bu takdim yapılacak ve herkes bilgi sahibi olacaktı.
Bu düşünceler içerisinde valiliğe vardığımızda, Risale-i Nur’un kerâmetidir ki, hiç kimse bize bir şey sormadan, direkt valiliğin kapısına kadar aracımızla girdik. Kocaman hediye sandığını taşıdılar.
Oturum başladı. Çok yoğun bir ortamdı. Biz de takdimler başlamadan, ilgili oturum yöneticisine hemen bilgi vererek, “Vali oturumun sonlarına doğru gidebilir, bir iki hattat takdiminden hemen sonra araya bu hediye sandığının girmesi lâzım” dedik. Onlar da kabul ettiler. Ve bütün gazeteciler, radyocular ve diğer misafirlerin huzurunda sandık açıldı ve tören halinde Risale-i Nur eserleri valiye takdim edildi. Valiye de, “Bu hediye bütün Nur Talebeleri adına size takdim ediliyor” denildi. Vali de tek tek bütün Nur eserlerini eline aldı, biraz biraz okudu ve özel teşekkürlerini ifade ederek, herkesin meraklı ve ilgili bakışları arasında Risale-i Nur ilgilisine ulaştırılmış oldu. Tabiî bunlar araştırıyorlar, soruşturuyorlar ve nasıl bir eser olduğu konusunda bir kanaat ediniyorlar.
Onun için Medinelilerde apayrı bir Risale-i Nur sevgisi var. Bu olumlu kanaat inşaallah şimdi ve ileride büyük hizmetlere vesile olacaktır.
 
“MEDİNE-İ MÜNEVVERE BİRLİK BERABERLİK YERİDİR”
 
Medine’deki Nur cemaatlerinin hizmetleri nasıl?
 
Farklı hizmet ortamları dolayısıyla Türkiye’de görüşemeyen Nur Talebeleri Medine’de görüşüyorlardı.
Tabiî burada Resûlullah var. Ahmet Aksakal Ağabey söylemişti, “Medine-i Münevvere birlik yeridir. Medine bu yönüyle tevhid yeridir” derdi. Burada “Mescid-i Nebevî bir, Cennet-i Baki bir,  Kuba bir, dolayısıyla burası birlik yeridir” derdi.
Ahmet Aksakal Ağabey bizim büyüğümüzdü. Burada Mescid-i Nebevi’de görevliydi. 40 sene Medine’den çıkmadı.
Ahmet Ağabey, ‘Bir ve beraber olun.’ derdi. ‘Burada tefrika, nifak, şikak olmaz. Onun için burada ayrı ayrı olunmasın, ayrılık gayrılık olmasın’ derdi.
1981’de dört katlı bir medrese açıldı. Amaç bütün Risale-i Nur mensupları gelsinler.
Ahmet Ağabey, ‘Bir kapıdan girelim, bir sohbet dinleyelim, bir çay içelim, ama sonra herkes kendi katına çekilebilir, Medine böyle olmalı’ derdi.
Bu epeyce böyle devam etti. Gelen ağabeyler, kardeşler hemen dershaneye geliyorlardı. Birlikte dersler yapılıyordu. Hüsrev Ağabeyler, Said Özdemir gibi ağabeyler dershanede bir araya geliyorlardı. Birlikte yemeklerimizi yer, birlikte çaylarımızı içer, birlikte dersler yapardık. Bu çok muazzam bir birlik beraberliğe vesile oluyordu.
Türkiye’den gelen ağabey ve kardeşler bize, ‘Yahu Allah sizden ebeden razı olsun. Biz Türkiye’de birbirimizle görüşemiyoruz. Ama buraya gelince görüşüyoruz, siz ne güzel bir şeye vesile oluyorsunuz’ derlerdi.
Ama öyle devam etmedi. Başlangıçta bu anlayış benimsendi, uygulandı, ama sonra şartlar farklı Nur Medreselerinin açılmasını sonuç verdi. ‘Yerimiz yetmiyor, bizim de misafirlerimiz geliyor, farklı medreselerimiz olsun’ dediler ve yeni yeni medrese açtılar. Buna da hayırlısı diyoruz.
 
BEDİÜZZAMAN ‘SABIR VE MÜSBET HAREKET KAHRAMANI’
Medinelilerin, Bediüzzaman’da en çok sevdikleri taraf, ‘müsbet hareket’ kuralıyla, şiddete başvurmamasıdır. Suudlu Baha prensine ağabeyler bir risale veriyorlar. Sonra o prens “Bu eserlerin devamı var mı?” diyerek bize döndü ve o prense diğer risaleleri takdim ettiler. Bediüzzaman’ın hizmetlerini en fazla takdir ettikleri taraf, Üstad’ın müsbet hareket olarak ifade ettiği, ‘yıkıcı olmadan, kırmadan, dökmeden, şiddete başvurmadan, ama kararlı bir şekilde, sabır hali içerisinde hizmetlerini zamana yaymasıdır.’ İşte Risale-i Nur hizmetlerinin bu yönü Arapların en fazla dikkat çektiği taraftır. Yani, özellikle Bediüzzaman o kadar hapishanelere atıldığı halde, sürgünlere muhatap edildiği halde, zehirlendiği halde sabır sınırını taşmamış ve hedeflerine aynı kararlılık ve inanç içerisinde devam etmiştir. İşte, Nur hareketinin bu özelliğini, buradaki âlimler ve ilgililer biliyorlar ve onun için çok takdir ediyorlar. Özellikle de, hapishane hayatındaki dönemi, ‘Medrese-i Yusufiye’ olarak isimlendirmesi oldukça bilinen ve takdir edilen bir yönüdür. Yani bu şu demek: Her şart altında hizmetlere devam etmek, ama şiddete her halükârda başvurmamak. Müslüman ile Müslümanı karşı karşıya getirmemek. Bu, âlimlere çok orijinal geliyor. Âlimler, ‘Bediüzzaman, sabır hizmeti yapmıştır’ diyorlar. ‘Bediüzzaman sabretmiştir, acele etme tuzağına düşmemiştir. Sabır yarışında düşmanlarını, muhaliflerini geride bırakmıştır’ deniyor. Şam ve Medine âlimleri bunu ifade ediyorlar.
 
 
UMRE GÜNLÜĞÜ
SEBAHATTİN YAŞAR
sya­sar33@ya­ho­o.com
Okunma Sayısı: 3973
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı