risalet-i Ahmediye ve hakikat-i Muhammediyenin cami
bir âyinesi olan Risale-i Nur ile Said Nursî, bir Said ola-
rak çürümüfl, erimifl; fakat manen bütün âlem-i slâm
olarak tevellüt etmifl, beka bulmufltur. Ve tâ kyamete ka-
dar Risale-i Nur bâkî kalacak ve daima tekemmül ede-
cektir. Hiç mümkün müdür ki; sinek kanadnn icadndan
lâkayt kalmayan ve o kanadn zerrelerinde pek çok hik-
met ve maslahatlar takip eden Sâni-i Zülcelâl, Risale-i
Nur ile onun telif edildi¤i menzillerle ve Nur müellifinin
kudsî vazifelerini gördü¤ü yerlerle alâkadar olmasn ve
öyle kudsî hizmetlere hadim (hizmet eden) olan mekân-
lar ve Dershane-i Nuriyeler ve flecere-i mübarek, rahme-
tin kast- tahsisinden hariç kalsn? Katiyen mümkün de-
¤ildir!
Said Nursî Hazretleri Barlada iken, yaz aylarnda ba-
zen Çam Da¤na çkar, bir müddet yalnz olarak orada
kalrd. Bulunduklar da¤ hayli yüksekti. Barla dershane-i
nuriyesinin önündeki çnar a¤acnn tepesindeki kulübe-
ci¤i gibi, Çam Da¤nn en yüksek tepesinde olan iki bü-
yük a¤aç üzerinde dershane-i Nuriye manasnda birer
menzili vard. Bu çam ve katran a¤açlarnn tepelerinde,
Risale-i Nurla meflgul oluyordu. Hem ekser zamanlar,
Barladan, bu ormanlk havaliye gelip giderdi. Ve derdi
ki
:
Ben bu menzilleri, Yldz Sarayna de¤iflmem.
fiimdi sözü burada keserek, Üstadn Risale-i Nuru te-
lif etti¤i mezkûr Çam Da¤nda ve Barla nahiyesindeki
hayatna ve Risale-i Nurun mahiyetine ait risale ve mek-
tuplardan birkaçn afla¤ya derç ediyoruz.
TARHÇE- HAYATI
| 265
B
ARLA
H
AYATI
tün ölülerin dirilerek mahflerde
toplanmas, varl¤n bozulup da-
¤lmas, kâinatn ölümünden son-
ra, bütün ölülerin dirilip aya¤a
kalkmalar, mahflerde toplanma-
lar.
kudsî:
mukaddes, kutlu, muaz-
zez, aziz.
lâkayt:
kaytsz, ilgi göstermeyen,
ilgisiz, aldrfl etmeyen.
mahiyet:
bir fleyin asl, esas, ha-
kikat, iç yüzü, bir fleyi tayin eden
aslî unsur, neden ibaret oldu¤u,
nitelik.
mana:
efl, benzer.
manen:
iç varlk bakmndan,
duyguca, gönülce, yürekçe, ruh-
ça, mana itibariyle, manaca.
mekân:
yer, mahal.
menzil:
yer, dünya, ev.
meflgul:
ilgilenen, u¤raflan.
mezkûr:
zikredilen, ad geçen,
anlan.
müddet:
vakit, zaman, süre, bir
fleyin devam etti¤i zaman parça-
s.
mümkün:
mümkün, olabilir, im-
kân dahilinde, kabil.
nahiye:
bölge, küçük yer.
rahmet:
Allahn kullarn esirge-
mesi, onlara acyp ba¤fllamas,
onlara maddî ve manevî nimetler
vermesi, onlarn günahlarn sil-
mesi.
risalet-i Ahmediye:
Peygamber
Efendimizin (a.s.m.) peygamberli-
¤i.
Sani-i zülcelâl:
sonsuz büyüklük
sahibi olan ve her fleyi sanatla
yaratan, Allah (cc.).
flecere-i mübareke:
mübarek,
kutlu a¤aç; mübarek sülâle, silsi-
le.
tekemmül:
olgunlaflma, kemâle
do¤ru gitme, kemale erme, mü-
kemmelleflme.
telif:
kitap yazma, eser ortaya
koyma.
tevellüt:
do¤ma, do¤um.
vazife:
ahlâk veya ifl icab yapl-
mas gereken ifl, görev.
zerre:
pek ufak parça, en küçük
parça, çok küçük parça.
alâkadar:
ilgili, iliflkili, müna-
sebetli, ba¤l.
âlem-i slâm:
slâm âlemi, s-
lâm dünyas.
âyine:
ayna, mirat.
bâkî:
yok olmayan, sürekli ve
kalc olan, bütün varlklar
yok olurken yok olmayan ve
bütün varlklar yok olduktan
sonra da zatyla var olacak
tek varlk; Allah.
Barla:
Ispartann bir ilçesi.
Bediüzzaman Hazretlerinin
sekiz yl sürgün olarak kald¤
ve Risale-i Nurlarn büyük bir
ksmn telif etti¤i yer.
beka:
kalclk, devamllk, sa-
bit olmak.
cami:
ihtiva eden, kaplayan.
daima:
her vakit, sürekli, her
zaman.
derc:
toplama, biriktirme.
Dershane-i Nuriye:
Nur ders-
hanesi, nur medresesi, Risale-
i Nur okunan ve okutulan
yerler.
ekser:
en çok, daha ziyade.
hakikat- Muhammediye:
Hz
Peygamberin manevî flahsi-
yeti, slâmiyetin asl ve esas.
hariç:
bir fleyin dfl, dflars,
dflta kalan.
havali:
bölge.
hayli:
oldukça, epeyce, çok
miktarda.
hazret:
sayg, ululama, yü-
celtme, övme maksadyla
kullanlan tabir.
icat:
vücuda getirme, getiril-
me, yoktan var etme, ibda.
katiyen:
hiç bir zaman, asla.
kyamet:
dünyann sonu, bü-