kincisi:
Tarik- Nakflî hakknda denilen,
Der tarik- Nakflibendî lâzm amed çâr terk;
Terk-i dünya, terk-i ukba, terk-i hestî, terk-i terk.
olan fkra-i rânâ birden hatra geldi. O hatra ile beraber,
birden flu fkra tulû etti
:
Der tarik- aczmendî lâzm amed çâr çîz:
Fakr- mutlak, acz-i mutlak, flükr-i mutlak,
flevk-i mutlak ey aziz!
Sonra senin yazd¤n, Bak kitab- kâinatn safha-i
rengînine, ilâahir, olan rengin ve zengin fliir hatrma
geldi. O fliirle semann yüzündeki yldzlara baktm. Kefl-
ke flair olsaydm, bunu tekmil etseydim dedim. Hâlbuki
fliir ve nazma istidadm yokken, yine baflladm. Fakat na-
zm ve fliir yapamadm. Nasl hutur etti ise, öyle yazdm.
Benim vârisim olan sen, istersen nazma çevir, tanzim et.
flte birden hatra gelen flu:
Dinle de yldzlar, flu hutbe-i flîrînine;
Name-i nurîni, Hikmet, bak ne takrir eylemifl.
Hep beraber nutka gelmifl, hak lisanyla derler:
Bir Kadîr-i Zülcelâl
in haflmet-i sultanna, birer bürhan-
nurefflanz biz.
Vücud-i Sânia, Hem vahdete, hem kudrete flahitleriz
biz.
TARHÇE- HAYATI
| 269
B
ARLA
H
AYATI
kullanlan sesli iflaretler sistemi.
mazhar:
nail olma, flereflenme,
kavuflma; nail olmufl, eriflmifl.
mazhariyet:
görünme ve tezahür
yeri olma.
nazm:
kafiyeli, vezinli söz.
nutuk:
söz söyleme, konuflma.
rengin:
güzel, lâtif, hofl, tabiata
hofl gelen.
safha-i rengîn:
süslü sayfalar.
sema:
gökyüzü, gök.
flahit:
flahitlik yapan, gördü¤ü ve-
ya bildi¤i fleyi mahkeme önünde
yemin ederek söyleyip davann
sonuçlanmasna yardm eden
kimse, flahit, tank.
flair:
fliir yazan veya söyleyen
kimse.
flevk-i mutlak:
kaytsz, flartsz
flevk; tam mutluluk ve sevinç, her
hâl-ü kârda sevinç içinde olma.
flükr-i mutlak:
mutlak flükür,
tam flükür; mutlak bir flükür için-
de olma.
tanzim:
düzenleme, tertipleme,
slah etme, düzeltme, iyilefltirme.
tarik- aczmendî:
Cenab- Hakka
karfl acz ve fakrn hissetme ve
bunu bildirme yolu.
Tarik- Nakflî:
fieyh Bahaüddin
Nakflibendînin kurdu¤u tarikatin
yolu, Nakflibendî tarikati.
tekmil:
tamamlama, noksanlarn
giderme, bitirme.
terk:
bakmama, ihmal etme.
terk-i dünya:
dünyay terk etme,
dünya ile ilgilenmeme, dünyadan
vaz geçip bir köfleye çekilme.
terk-i hestî:
varl¤, vücudu terk
etme.
terk-i terk:
nesi var nesi yok, her
fleyini, bütün özelliklerini ve
emellerini terk edip Allaha yö-
nelme, ucbe ve fahre girmemek
için yapt¤ terki de düflünmeme.
terk-i ukba:
ahiretteki mükâfat-
lar terk etme, onlar düflünme-
me.
tulû:
zihne gelme, kalbe do¤ma.
vahdet:
birlik, yalnzlk, teklik bir
ve tek olma.
vâris:
ölen bir kimsenin mal ve
mülküne yaknlk veya vasiyet
yoluyla kanunen mirac olan, mi-
rasç.
vaziyet:
bir kimse veya fleyin du-
rumu, hâli.
vücud-i sâni:
her fleyi sanatla ya-
ratan Allahn varl¤.
âmed:
gelme, gelifl, gelir, olur.
aziz:
muhterem, saygn.
bürhan- nurefflan:
nur saçan
hüccet, parlak delil.
cilve:
güzel ve hofl bir biçim-
de görünme.
çâr-çiz:
dört fley.
der:
kelimeleri -de hâline
koyan veya içinde manas
katan.
fakr-i mutlak:
sonsuz fakirlik,
tam muhtaçlk, mutlak çare-
sizlik, yoksulluk.
fkra:
ksm, fasl, bölüm.
hâlbuki:
hakikat ve do¤rusu
fludur ki, öyle iken, oysa ki,
hakikat flu ki.
haflmet-i sultan:
sultann
haflmeti, padiflahn büyüklü-
¤ü.
hatr:
zihin, fikir, hafza; aklda
tutma melekesi, insann dü-
flünme ve aklda tutma gücü.
hikmet:
yüksek bilgi
hutûr:
hatra gelme, akla gel-
me, hatrlama.
ilââhir:
sona kadar, sonuna
kadar.
inflaallah:
Allah isterse, Allah
dilerse, Allahn emri olursa,
Allah izin verirse manalarnda
kullanlan bir dua.
istidat:
kabiliyet, yetenek.
Kadîr-i Zülcelâl:
sonsuz bü-
yüklük, haflmet ve kudret sa-
hibi, Allah.
kitab- kâinat:
kâinat kitab.
kudret:
Allahn bütün varl¤
çevreleyen ezelî kuvveti.
lâzm:
gerek, gerekli, lüzum-
lu.
lisan:
dil, anlaflma amacyla