Tarihçe-i Hayat - page 269

•
‹kincisi:
Tarik-› Nakflî hakk›nda denilen,
Der tarik-› Nakflibendî lâz›m amed çâr terk;
Terk-i dünya, terk-i ukba, terk-i hestî, terk-i terk.
olan f›kra-i rânâ birden hat›ra geldi. O hat›ra ile beraber,
birden flu f›kra tulû etti
:
Der tarik-› aczmendî lâz›m amed çâr çîz:
Fakr-› mutlak, acz-i mutlak, flükr-i mutlak,
flevk-i mutlak ey aziz!
Sonra senin yazd›¤›n, “Bak kitab-› kâinat›n safha-i
rengînine, ilâahir,” olan rengin ve zengin fliir hat›r›ma
geldi. O fliirle seman›n yüzündeki y›ld›zlara bakt›m. “Kefl-
ke flair olsayd›m, bunu tekmil etseydim” dedim. Hâlbuki
fliir ve nazma istidad›m yokken, yine bafllad›m. Fakat na-
z›m ve fliir yapamad›m. Nas›l hutur etti ise, öyle yazd›m.
Benim vârisim olan sen, istersen nazma çevir, tanzim et.
‹flte birden hat›ra gelen flu:
Dinle de y›ld›zlar›, flu hutbe-i flîrînine;
Name-i nurîni, Hikmet, bak ne takrir eylemifl.
Hep beraber nutka gelmifl, hak lisan›yla derler:
Bir Kadîr-i Zülcelâl
’
in haflmet-i sultan›na, birer bürhan-›
nurefflan›z biz.
Vücud-i Sânia, Hem vahdete, hem kudrete flahitleriz
biz.
TAR‹HÇE-‹ HAYATI
| 269
B
ARLA
H
AYATI
kullan›lan sesli iflaretler sistemi.
mazhar:
nail olma, flereflenme,
kavuflma; nail olmufl, eriflmifl.
mazhariyet:
görünme ve tezahür
yeri olma.
nazm:
kafiyeli, vezinli söz.
nutuk:
söz söyleme, konuflma.
rengin:
güzel, lâtif, hofl, tabiata
hofl gelen.
safha-i rengîn:
süslü sayfalar.
sema:
gökyüzü, gök.
flahit:
flahitlik yapan, gördü¤ü ve-
ya bildi¤i fleyi mahkeme önünde
yemin ederek söyleyip davan›n
sonuçlanmas›na yard›m eden
kimse, flahit, tan›k.
flair:
fliir yazan veya söyleyen
kimse.
flevk-i mutlak:
kay›ts›z, flarts›z
flevk; tam mutluluk ve sevinç, her
hâl-ü kârda sevinç içinde olma.
flükr-i mutlak:
mutlak flükür,
tam flükür; mutlak bir flükür için-
de olma.
tanzim:
düzenleme, tertipleme,
›slah etme, düzeltme, iyilefltirme.
tarik-› aczmendî:
Cenab-› Hakka
karfl› acz ve fakr›n› hissetme ve
bunu bildirme yolu.
Tarik-› Nakflî:
fieyh Bahaüddin
Nakflibendî’nin kurdu¤u tarikatin
yolu, Nakflibendî tarikati.
tekmil:
tamamlama, noksanlar›n›
giderme, bitirme.
terk:
bakmama, ihmal etme.
terk-i dünya:
dünyay› terk etme,
dünya ile ilgilenmeme, dünyadan
vaz geçip bir köfleye çekilme.
terk-i hestî:
varl›¤›, vücudu terk
etme.
terk-i terk:
nesi var nesi yok, her
fleyini, bütün özelliklerini ve
emellerini terk edip Allah’a yö-
nelme, ucbe ve fahre girmemek
için yapt›¤› terki de düflünmeme.
terk-i ukba:
ahiretteki mükâfat-
lar› terk etme, onlar› düflünme-
me.
tulû:
zihne gelme, kalbe do¤ma.
vahdet:
birlik, yaln›zl›k, teklik bir
ve tek olma.
vâris:
ölen bir kimsenin mal ve
mülküne yak›nl›k veya vasiyet
yoluyla kanunen mirac› olan, mi-
rasç›.
vaziyet:
bir kimse veya fleyin du-
rumu, hâli.
vücud-i sâni:
her fleyi sanatla ya-
ratan Allah’›n varl›¤›.
âmed:
gelme, gelifl, gelir, olur.
aziz:
muhterem, sayg›n.
bürhan-› nurefflan:
nur saçan
hüccet, parlak delil.
cilve:
güzel ve hofl bir biçim-
de görünme.
çâr-çiz:
dört fley.
der:
kelimeleri “-de” hâline
koyan veya “içinde” manas›
katan.
fakr-i mutlak:
sonsuz fakirlik,
tam muhtaçl›k, mutlak çare-
sizlik, yoksulluk.
f›kra:
k›s›m, fas›l, bölüm.
hâlbuki:
hakikat ve do¤rusu
fludur ki, öyle iken, oysa ki,
hakikat flu ki.
haflmet-i sultan:
sultan›n
haflmeti, padiflah›n büyüklü-
¤ü.
hat›r:
zihin, fikir, haf›za; ak›lda
tutma melekesi, insan›n dü-
flünme ve ak›lda tutma gücü.
hikmet:
yüksek bilgi
hutûr:
hat›ra gelme, akla gel-
me, hat›rlama.
ilââhir:
sona kadar, sonuna
kadar.
inflaallah:
Allah isterse, Allah
dilerse, Allah’›n emri olursa,
Allah izin verirse manalar›nda
kullan›lan bir dua.
istidat:
kabiliyet, yetenek.
Kadîr-i Zülcelâl:
sonsuz bü-
yüklük, haflmet ve kudret sa-
hibi, Allah.
kitab-› kâinat:
kâinat kitab›.
kudret:
Allah’›n bütün varl›¤›
çevreleyen ezelî kuvveti.
lâz›m:
gerek, gerekli, lüzum-
lu.
lisan:
dil, anlaflma amac›yla
1...,259,260,261,262,263,264,265,266,267,268 270,271,272,273,274,275,276,277,278,279,...1390
Powered by FlippingBook