fiu zeminin yüzünü yaldzlayan, Nazenin mu
cizat çün
melek seyranna,
fiu semann arza bakan, Cennete dikkat eden, binler
müdakkik gözleriz biz.
(HAfiYE)
Tuba-i hilkatten semavat flkkna, hep Kehkeflan
a¤sanna,
Bir Cemîl-i Zülcelâl
in dest-i hikmetiyle taklmfl, pek
güzel meyveleriz biz.
fiu semavat ehline birer mescid-i seyyar, birer
hane-i devvar, birer ulvî afliyâne,
Birer misbah- nevvar, birer gemi-i cebbar, birer
tayyareleriz biz.
Bir Kadîr-i Zülkemal
in, bir Hakîm-i Zülcelâl
in birer
mu
cize-i kudret, birer harika-i sanat- Hâlkane,
Birer nadire-i hikmet, birer dâhiye-i hilkat, birer nur
âlemiyiz biz.
Böyle yüz bin dil ile, yüz bin bürhan gösteririz; iflittiririz
insan olan insana.
Kör olas dinsiz gözü, görmez oldu yüzümüzü, hem
iflitmez sözümüzü; hak söyleyen ayetleriz biz.
HAfiYE
:
Yani Cennet çiçeklerinin fidanlk ve mezraac¤ olan zeminin
yüzünde hadsiz mucizat- kudret teflhir edildi¤inden; semavat âlemindeki
melaikeler o mucizat, o harikalar temafla ettikleri gibi, ecram- semavi-
yenin gözleri hükmünde olan yldzlar dahi, güya melaikeler gibi zemin
yüzündeki nazenin masnuat gördükçe Cennet âlemine bakyorlar ve o
muvakkat harikalar bâkî bir surette Cennette dahi temafla ediyorlar gibi,
bir zemine, bir Cennete bakyorlar; yani o iki âleme nezaretleri var de-
mektir.
a¤san:
dallar, a¤acn dallar, bu-
daklar.
âlem:
insanlar, halk.
âlem:
varlk snflarndan her biri.
arz:
yer, dünya.
afliyâne:
mesken, ev.
ayet:
Allahn varl¤na delâlet
eden fley.
bâkî:
ebedî, daimî, sonu gelmez,
bitip tükenmez, ölmez, sonsuz.
bürhan:
delil, ispat, tank, hüccet.
Cemîl -i Zülcelâl:
büyüklük, izzet
ve azamet sahibi olan ve sonsuz
güzellik sahibi Allah.
çün:
gibi, madem ki, çünkü, nasl,
nice, misilli, niçin.
dâhîye-i hilkat:
yaratlfltan dâhî
olan.
dest-i hikmet:
hikmet eli, her fle-
yi hikmetle yapan el.
ecram- semaviye:
gök cisimleri,
yldzlar, gezegenler.
gemi-i cebbar:
büyük ve aza-
metli gemi.
güya:
sanki, sözde.
Hakîm-i Zülcelâl:
sonsuz büyük-
lük sahibi olan ve her fleyi hik-
metle yaratan, Allah.
hane-i devvar:
yldz.
harika:
her zaman rastlanmayan,
ola¤anüstü vasflar taflyan ve
hayranlk hissi uyandran, âdet ve
tabiat dflnda olan fley.
harika-i sanat- hâlkane:
yarat-
cya yakflr flekildeki sanat hari-
kas, yaratcnn yapmfl oldu¤u
sanat harikas.
hafliye:
bir kitabn sayfalarnn
kenarna veya altna yazlan açk-
layc yaz, derkenar.
Kadîr-i Zülkemal:
sonsuz kemal
ve kudret sahibi olan, Allah.
Kehkeflan:
samanyolu, saman
u¤rusu, haclar yolu.
masnuat:
sanatla yaplmfl fleyler.
melâike:
melekler, ferifltehler;
nurdan yaratlmfl, ftratlar safi,
makamlar sabit olan, Allahn
emirlerine tam itaat eden mah-
lûklar.
melek:
Allahn nurdan yaratt¤,
iradeleri, cinsiyetleri, yeme ve iç-
meleri olmayan, çeflitli flekillere
girebilen, göze her zaman görüle-
meyen, Allahn emirlerine tam
itaat eden mahlûk, feriflteh.
mescid-i seyyar:
Gezici, seyyar
mescit.
mezraa:
ziraat yaplacak yer, tar-
la, ekilecek yer.
misbah- nevvar:
nurlu lamba.
mucizat:
mucizeler, Allah tara-
fndan verilip, yalnz peygamber-
270 |
BEDÜZZAMAN SAD NURSÎ
B
ARLA
H
AYATI
lerin gösterebilecekleri bü-
yük harika ifller.
mucizat- kudret:
kudret
mucizeleri.
mucize-i kudret:
Cenab-
Hakkn kudretinin mucizesi.
muvakkat:
belirli bir zamana
mahsus, vakitli, süresiz, geçi-
ci.
müdakkik:
tetkik eden, ince-
leyen, arafltran, inceden in-
ceye arafltran, en ufak gizli
fleyleri gören.
nadire-i hikmet:
bir gayeye
binaen benzersiz yaratlan,
yaratlmfl.
nazenin:
narin, ince yapl.
nezaret:
bakma, bakfl, etraf,
görme, seyir, manzara.
nur:
aydnlk, parlt, parlaklk,
ziya, flk, flule.
sema:
gökyüzü, gök.
semavat:
semalar, gökler.
seyran:
bakp seyretme.
suret:
biçim, görünüfl, klk,
kyafet.
tayyare:
uçak, uçucu alet.
temâflâ:
bakma, bakp sey-
retme.
teflhir:
sergileme.
tuba-i hilkat:
yaratlfl a¤ac.
ulvî:
yüksek, yüce.
zemin:
yeryüzü.