Tarihçe-i Hayat - page 262

gider, orada tashihini yapar, evine gelirdi. Nefye mah-
kûm edilerek, zaman›n en dehfletli zulmüne maruz b›ra-
k›lm›fl ve kimse ile görüflmesine müsaade edilmemiflti.
Fakat o, bu yokluk içinde tükenmez bir varl›¤a kavufl-
mufltu. Çünkü o, âlem-i ‹slâm ve insaniyeti tenvir ve ir-
flat edecek Kur’ân’dan gelen iman hakikatlerini telif edi-
yor ve ayn› zamanda neflrediyordu. Bütün meflgalesini,
telif etmekte oldu¤u eserlere hasretmiflti. Bir gün gele-
cek bu eserler Anadolu’ya yay›lacak, âlem-i ‹slâm mer-
kezlerine gidecek; ehl-i siyasetin nazar-› dikkatini celp
edecek ve o zaman, âlem-i ‹slâm›n as›rlard›r bayraktarl›-
¤›n› yapm›fl bir millet içerisinde yerlefltirilmek istenen
dinsizlik, imans›zl›k ideolojilerini parçalayacak, son as›r-
lar›n dalâlet ta¤utlar›n›n flahs-› manevîsinden ibaret olan
ehl-i küfür, ehl-i sefahat ve ehl-i dalâlet cereyanlar›n›n bu
vatan› istilâs›na set çekecek, istikbal nesillerinin ebedî
kurtulufl ve saadetini temine medar olacakt›r.
‹flte, o, tarihin en muazzam bir hâdisesinin mebdeini
izn-i ‹lâhî ve tasarruf-i Rabbanî ile haz›rlad›¤› için böyle
çok mukaddes bir manay› havi davan›n hamili bulundu-
¤u itibar›yla dünyan›n en mes’udu, zaman›n en bahtiya-
r› idi. Giyiniflinde, gayesinde, idealinde zerre kadar de¤i-
fliklik ve tezelzül olmam›flt›; bilâkis, hâl-i âlemin itikatlar›-
n› düzeltecek, zulmeti izale edecek bir mefl’ale-i hidayeti
hamil idi. Vazifesi ve hizmeti, bütün insanlar›n iki cihana
ait saadet ve refah›n› tazammun etti¤i için bir cehd ve
azm içinde bulunuyordu.
„ò
âlem-i ‹slâm:
‹slâm âlemi, ‹slâm
dünyas›.
azm:
kesin karar.
bahtiyar:
talihli, mes’ut , mutlu.
bayraktar:
bayrak tafl›yan, alem-
dar.
bilâkis:
aksine, tersine, tam tersi,
tersine olarak.
cehd:
azim, gayret, fedakârl›k.
celp:
çekme, kendine çekmek.
cereyan:
fikir, sanat, siyaset ha-
reketi.
cihan:
dünya, kâinat, âlem.
dalâlet:
iman ve ‹slâmiyetten ay-
r›lmak, azmak, do¤ru yoldan ay-
r›lma, azma, bat›la yönelme.
dava:
takip edilen fikir, iddia, ül-
kü.
ebedî:
ebede mensup, zevalsiz,
sonu olmayan, sürekli, hiç son
bulmayacak flekilde süren.
ehl-i dalâlet:
dalâlet ehli; yoldan
ç›kanlar, azg›n ve sapk›n kimse-
ler.
ehl-i siyaset:
ülkenin idaresiyle
meflgul olanlar, siyaset adamlar›,
politikac›lar.
gaye:
maksat, meram, hedef.
hâdise:
vak›a, olay, ilk defa olan,
meydana ç›kan hâl.
hakikat:
as›l, esas.
hâl-i âlem:
flimdiki hâl ve yafla-
ma flekli.
hasr:
yaln›z bir fleye mahsus k›l-
ma, yaln›z bir fleye kullanma.
hizmet:
bu flekilde yap›lan ifl, va-
zife, memuriyet.
ibaret:
meydana gelen, oluflan,
müteflekkil.
insaniyet:
insanl›k, bütün insan-
lar.
irflat:
do¤ru yolu gösterme, do¤ru
yola yöneltme, gafletten uyand›r-
ma, uyarma.
istikbal:
gelecek, gelecek zaman.
itikat:
bir inanca, bir fikre ba¤lan-
ma, inanma.
izale:
ortadan kald›rma.
izn-i ‹lâhî:
Allah’›n izni.
mahkûm:
bir mahkemece hü-
küm giymifl, hükümlü.
mana:
anlam; bir kelime, söz, ha-
reket veya iflaretin ifade etti¤i
anlam.
maruz:
bir fleyin karfl›s›nda, tesiri
alt›nda bulunan ve önünde engel
ve siper bulunmayan.
mebde:
evvel, bafl, bafllama, bafl-
langݍ.
medar:
dayanak noktas›, sebep,
vesile.
mesut:
saadetli, bahtl›, bahtiyar.
meflgale:
ifl güç, ifl, u¤rafl, meflgu-
liyet, meflgul olunan fley.
muazzam:
çok büyük, çok iri,
koskocaman,
ehemmiyetli,
önemli.
mukaddes:
takdis edilmifl, müba-
262 |
BED‹ÜZZAMAN SA‹D NURSÎ
B
ARLA
H
AYATI
rek, ay›p ve noksanlardan
kurtulmufl, kutsal, aziz, temiz.
müsaade:
izin, icazet, ruhsat.
nazar-› dikkat:
dikkatli bak-
ma, dikkatli bak›fl.
nefy:
sürme, sürgün etme,
cezaland›rarak baflka bir yer-
de ikamet etmeye mecbur
etme.
nesil:
kuflak, göbek.
neflr:
da¤›tma, yayma, saç-
ma, serpme.
refah:
bolluk, rahatl›k.
saadet:
mutluluk, kutluluk,
bahtiyarl›k, mes’ut olma.
set:
mâni, perde, engel, hail.
flahs-› manevî:
; belli bir kifli
olmay›p bir cemaatten mey-
dana gelen manevî flah›s.
tâgut:
insanlar›, Allah’a iman
ve kulluk etmekten uzaklafl-
t›r›p kendisine veya baflkas›-
na kulluk yapmaya ça¤›ran
ve yönlendiren her fley.
tasarruf-› Rabbanî:
Allah’›n
tasarrufu, Allah’›n idaresi, Al-
lah’›n sarf etmesi.
tazammun:
ihtiva etme, içine
alma, içinde bulundurma.
telif:
kitap yazma, eser or-
taya koyma.
temîn:
sa¤lama.
tenvir:
bir fley hakk›nda bilgi
verme, bir konu hakk›nda
baflkalar›n› ayd›nlatma.
tezelzül:
sars›nt›.
vazife:
ahlâk veya ifl icab›
yap›lmas› gereken ifl, görev.
zerre:
en küçük parça.
zulmet:
karanl›k.
zulüm:
haks›zl›k, eziyet, cefa,
iflkence.
1...,252,253,254,255,256,257,258,259,260,261 263,264,265,266,267,268,269,270,271,272,...1390
Powered by FlippingBook